Kocabaş: Yeni Kapı ruhuna geri dönmeliyiz

Kocabaş: Yeni Kapı ruhuna geri dönmeliyiz

24.11.2016 18:15:57

Silivri Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Hakan Kocabaş, yatırımcı ile herkesi yakından ilgilendiren ekonominin gerçek gündemi, çözüm üretmemiz gereken konular ve geleceğe ışık tutacak değerlendirmelerini Hürhaber okuyucularıyla paylaştı.

“BADİRELERE RAĞMEN TÜRK EKONOMİSİ YİNE DE AYAKTA”
Sevginar SALİ: 15 Temmuz'dan sonra ekonomi ve iş çevrelerinde hayat nasıl devam ediyor?
Hakan KOCABAŞ: 15 Temmuz önemli bir süreçti. Her şeye rağmen ben yine Polyanacılık yapma taraftarıyım. ‘Çok ayrışıyoruz' dediğimiz bir dönemde tüm olumsuzlukları bir yana birliği sağladı diye düşünüyorum. Özellikle Yenikapı süreci hakikaten çok güzel oldu, çok da hoşuma gitti. Türkiye'nin beka sorunu gerçekten var, hala da var. 15 Temmuz'un yansımaları da devam ediyor. Özellikle iş çevrelerinde FETÖ örgütünün devam eden bir takım yurtdışı baskıları var. İç piyasada durumlar 15 Temmuz öncesindeki gibi yolunda gitmiyor ama bu kadar badirelere rağmen Türk ekonomisi yine de ayakta. Bazen de gurur duyuyorum bu kadar badire, Güneydoğumuzda olaylar, sınırlarımızda operasyonlar, Suriye-Irak üçgeninde kaos, Rusya ile yaşadığımız kriz ama maşallah halâ ayaktayız. Bu gerçekten zor atlatılacak bir şey ama ben atlatacağımızı düşünüyorum. Bazen yaşanılan olumsuz hava ortamı geriyor. Şu anda olmayacak bazı şeyler var. Onların olması bizi üzüyor.

Sevginar SALİ: Siyasi çalkantılar, erken seçimler, referandum beklentisi, başkanlık sistemi tartışmaları, sınır ötesi askeri operasyonlar, ABD seçimleri/Trump'un seçilmesi derken rekor üstüne rekor kıran dolar… Türkiye nereye gidiyor?
Hakan KOCABAŞ: Türkiye ekonomisi çok güçlü bence ama Türkiye ekonomisinin bağımlı olduğu şeyler var. Batı'nın ortada bir ikiyüzlülüğü var. Bunu herkesin kabul etmesi, kabul etmeyenin de kendisini sorgulaması lazım. Madem bu ikiyüzlülük var, bırakalım gitsin her şey, biz kendi yağımızda kavrulalım da diyemiyoruz. Firmaların canlı organizma olduğunu düşünürüm. Yaşıyorlar, seviniyorlar, hızlı reaksiyon gösteriyorlar, üzülüyorlar biraz kendilerini yatırımdan çekiyorlar falan ama devletler böyle olamaz. Devlet reel düşünmek zorunda. Bunlar karşısında “Avrupa Birliği ile ilişkimi kestim” diyemezsin çünkü ihracatımızın büyük kısmını biz Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz. Ham maddelerimizin büyük kısmını yine oradan temin ediyoruz. Bunu söylemek mümkün değil. O zaman akıllıca politikalarla gitmeli. Ortalığı çok fazla germeden, bağımsız bir ülke olduğumuzu, Türkiye Cumhuriyeti'nin gücünü ortaya koyarak başarmalıyız diye düşünüyorum. O yüzden Gümrük Birliği meselesinin tekrar gündeme getirilmesi gerektiği fikrindeyim. Bunlar üzerinde yoğunlaşmalı, başka şeylerle gündemimizi yormak gerçekten ülkeyi geriye götürüyor. Suni gündemler oluşmamalı. Arızalar hep buradan kaynaklanıyor. 15 Temmuz sonrasındaki yapıcı söylemlerin ortaya konması gerekiyor. Birlik olmaktan başka hiçbir çıkışımız yok.

“KENDİ İÇİMİZDE BİRLİĞİMİZİ SAĞLAYAMADIKTAN SONRA KARŞI TARAFA NE SÖYLESEK SÖYLEYELİM BİZİ KAİLE ALMAZ”
Sevginar SALİ: Bu konuda sorumluluğun büyüğü muhalefete mi, iktidara mı düşüyor?
Hakan KOCABAŞ: Bence bu konuda iktidara düşüyor. Hani bir evin büyük ağabeyi vardır, her zaman o da fazla söz sahibi olur. Büyük ağabeyin biraz daha büyüklüğünü göstermesi lazım diye düşünüyorum. Ben Sayın Başbakanımızın çok olumlu gittiğini görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın da önlemlerini, gösterdiği yolları gerçekten denememiz, görmemiz lazım. Ama üslup sakin bir şekilde olmalı çünkü büyük bir badire atlattık. Tam olarak da atlatamadık daha doğrusu. 15 Temmuz kilit bir noktaydı.
Eğer başarılmış olsaydı şu anda bunları bile konuşamayacaktık. Bence ülke elden gitmişti. Ama halkımızın darbe girişimine karşı çıkması vatanına sahip çıktığı anlamına geliyor. Bundan sonraki süreçte senelerdir gelen altyapıdaki sorunların hemen çözülmesi de mümkün değil. Yurtdışında kara propagandalar var. Bunları hep yaşıyoruz, görüyoruz, duyuyoruz. Onun için bu sorunların hemen kalkmasını beklemek de veya yeni oluyor diye düşünmek de doğru değil. Sorunların üstesinden ancak birlikte gelebiliriz, başka türlü gelemeyiz. Avrupa Birliği bir şey derken siz Avrupa Birliği karşısında farklı sesler çıkarıyorsanız bu olmaz. Kendi içimizde birliğimizi sağlayamadıktan sonra karşı tarafa ne söylesek söyleyelim bizi kaile almaz. İlk önce kendi içimizdeki birliğimizi sağlamalıyız. Bunun için de yapıcı konuşmak, bir araya gelerek, konsensüs sağlamalıyız. İlla aynı konuda birleşmek söz konusu değil ama bu olumlu tavrı göstermeliyiz.

Sevginar SALİ: Bu tarz belirsizliklerin çok olduğu, kriz endişesinin bizi terk etmediği
süreçlerde nasıl davranmalıyız?
Hakan KOCABAŞ: Aslında hep ikilem yaşıyoruz biz. Diyelim ki gerçekten bir sorun var. Sorunun çözümü için sanayicinin yatırım yapması lazım deniyor ama kaotik bir ortam var nasıl yatırım yapacak? Geleceğini göremiyor ama ülkenin aynı şekilde devam edebilmesi için yatırım yapması, pazarların artırması lazım. Biz kendimize göre bir takım önlemler alıyoruz ama sonuçta bu büyümeyi de etkileyen bir faktör. Söylediğim hep bu; birlik beraberlik olmadan hiçbir şey olmayacak.

“KRİTİK İŞLERİN BİRLİK, BERABERLİKLE YAPILMASI GEREKTİĞİ BİR DÖNEMDEYİZ”
Sevginar SALİ: Radikal kararların alınmaması gereken bir süreçte miyiz?
Hakan KOCABAŞ: Bunu devlet erkanımız düşünmeli, düşünüyorlardır da mutlaka. Bazı dönemlerde bazı işler çok önemlidir, bazı işler ikinci plana atılır. Ama bazı dönemler de vardır ki işler topluca yapılır, ortaya konur. Kritik işlerin birlik, beraberlikle yapılması gerektiği bir dönemdeyiz. Bu döneme çok dikkat etmeli. İktidarla muhalefet bir olacak ve ülkeyi uçuracak diye bir söylemde bulunmuştum. O dönem aslında 15 Temmuz sonrasıydı ama ondan uzaklaşmaya başladık yavaş yavaş. Yeni Kapı ruhuna geri dönmeliyiz. Birlik olmalı, beraber söylem gerçekleştirmeliyiz. Birliği sağlamak bence her Türk evladının ana vazifesidir. Buna her zamankinden çok daha fazla dikkat etmeliyiz.

Sevginar SALİ: Silivrili sanayici ve iş adamlarının gündeminde 2016'yi uğurlarken hangi konular var? Silivri SİAD olarak 2017 hedef ve beklentileriniz neler?
Hakan KOCABAŞ: SİAD gerçekten uzun zamandır toplumla el ele bir şeyler yapmaya çalışıyor. Sadece üyelerine yönelik çalışmalara değil aynı zamanda Silivri ve Silivri halkına yapabileceklerini ortaya koyuyor. Yönetim kurulumuz bu anlayışta. Elimizden geleni de yaptık. Bunları benim anlatmama da gerek yok. Geriye dönüp bakıldığında gerçekten Silivri SİAD'ın her taşın altına elini koyacak seviyede olduğunu görmeliyiz. Bu birikimdeyiz. 2016 nasıl geçtiyse, 2017 de Silivri SİAD için öyle geçecek. Belki daha güzel günler göreceğiz, daha güzel şeyler yapacağız.
Salı kahvaltımıza Emniyet Müdürümüz ile Jandarma Komutanımızı da çağırdım. (Emniyet Müdürü acil bir işinin çıkmasından dolayı katılamadı) Kahvaltıda ağırladık. Birliği beraberliği sembolik olarak da olsa göstermemiz lazım. Silivri SİAD olarak üstümüze işte bu kadar düşebiliyor. Biz polisimizle, askerimizle birliğiz. Bunu dünyaya da göstermeliyiz. Biz bunu Silivri'ye gösterebiliriz, belki İstanbul'a, belki Türkiye'nin bir kısmına ama bunu büyüklerimiz olarak addettiğimiz insanların her tarafa göstermesi lazım. Kısırdöngülerle yönetilmez bu ülke çünkü gerçekten çok büyük ve düşmanları var. Ben başka bir ülkenin bu kadar düşmanı olduğunu düşünmüyorum.

“TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETEBİLEN BİR ÜLKE”
Sevginar SALİ: Niye bu kadar çok düşmanı mız var? Yanlış dış politika mı, yoksa Türkiye'nin kritik bir güç olmasından mı kaynaklanıyor?
Hakan KOCABAŞ: Büyük bir devlet, büyük bir ülkeyiz. Geçmişimizde hakikaten çok önemli bir tarih var. Hiçbir ülkenin olmayacak kadar uzun, 6 bin yıla yakın tarihimiz söz konusu. Osmanlı İmparatorluğunun yayılmış olduğu bir coğrafyayı ve etkilerini Türkiye Cumhuriyeti miras aldı. Bugün yaşadığımız pek çok olumsuzluk gerçekten büyük bir imparatorluğun kötü yansımaları şu anda. Nasıl oluyor? İşte o güce erişmişsiniz; bazıları tarafından çok seviliyorsunuz ama bazıları tarafından nefret ediliyorsunuz. Avusturya sınırlarına dayanmışsınız orayı ne kadar iyi yönetseniz de size karşı bir şey var çünkü Müslümansınız. Müslümanlar tehdit olarak görülüyor.
Etkin bir jeopolitik yapımız var. Aynı ülkede dört mevsimi yaşayabiliyorsunuz aynı anda. Bir ülkemizdeki bir de Avrupa'daki pazarlara gidin. Bizdeki çeşitliliği oralarda göremezsiniz. Türkiye kendi kendine yetebilen bir ülke. Aslında Cumhurbaşkanımızın dediğini ben takdirle karşılıyorum; Dünya 5'ten büyük. Türkiye'nin her ülkede olmayan bir misyonu var. “Geleceği tahmin etmek sizi sadece yorar” diye bir söz var. Aslında öyle değil, ben buna katılmıyorum. “2017'de dolar ne olacak?” değil de “2017 de dolar bu/şu olursa ne yapmamız lazım?” diye senaryo üretmeliyiz. Biz devlet olarak bunu yapmalıyız. Bunu Batılı toplumların bazıları yapıyor. Yapınca da aslında ileriyi okumuş oluyorlar, bu önemli.

“FENERBAHÇE ÜNİVERSİTESİ'NİN SİLİVRİ'DE OLMAYACAĞINA/ OLAMAYACAĞINA İNANMIYORUM”
Sevginar SALİ: Fenerbahçe Üniversitesi YÖK'ten sonra TBMM'den de kuruluş onayını aldı. Kulüp açısından farklı, Silivri bakımından da ayrı bir anlam ifade ediyor üniversitenin kuruluşu. Sürecin başlangıcından bu yana ve gelişmeleri yakından takip eden biri olarak Silivri'nin Fenerbahçe Üniversitesi hayali hakkında neler söyleyeceksiniz?
Hakan KOCABAŞ: Fenerbahçe bizim önemli kulüplerimizden bir tanesi. Cumhuriyet döneminden bu önemi geliyor aslında. Fenerbahçe'nin büyüklüğünü bence burada bir üniversite ile taçlandırması gurur vesilesi olabilir ancak. Her zaman bir insanın partisine, mevkiine bakmadan hakkı neyse vermek isterim. Belediye Başkanımızı bu konuda çok takdir ediyorum. Kendisini tanıdığım ilk günden bu yana ilçeye üniversite getirmek için uğraşıyor. Hayal aleminde yaşıyorsun diye karşı çıkıp küçümseyenler olabilir ama işte bugün Silivri birkaç üniversitenin gündeminde. Bunlardan bir tanesi de Fenerbahçe.
Ailece de bir katkımız oldu, belki ufak bir şeydi ama kıvılcımdı bence ve önemliydi. Ondan sonra da elimizden gelen her şeyi yaptık çünkü biz ülkemizi, Silivri'mizi seviyoruz. Silivri'de yaşadığımıza göre buraya hiçbir menfaat düşünmeden, neler yapabileceksek onu gerçekleştirmeliyiz. Bizim de çorbada tuzumuz varsa bunu ancak gururla karşılarız. Tabi ki bazı insanlar buna menfaat gözüyle bakabilir ama bizim için önemli olan Fenerbahçe Üniversitesi'nin Silivri'de hayata geçecek olması. Yakın gelecekte bazı bölümlerin burada açılacağını düşünüyorum. Aziz Başkan'la görüşmemizden sonra Yaşar Kemal Sergi Salonu'nda bir panele katılmıştım. Bana da aniden söz vermişlerdi. Orada, “Bugün eğer yönetim veya biz Fenerbahçe Üniversitesi'nin kurulması için burada bir karar verdiysek 10 yıl sonra “iyi ki bu kararı vermişiz” diyeceğiz. Ama eğer bu karar kulüp ya da belediye tarafından verilmezse “keşke 10 sene evvel bunun kararını vermiş olsaydık” diye düşüneceğiz. Ama bu herhalde Silivri'de oluşacak” demiştim. Fenerbahçe Kulübü tuttuğum takım, akıllılık yaparsa Silivri'de güzel bir kampüs kurar. Belediyemizin imkanlarıyla; 90 dönümlük yer verildi, çok güzel tarihi binalar tahsis edildi. (Onlar yönetim veya rektörlük olarak ilk başta eğitime geçsin diye) Bunlar güzel imkanlar. İstanbul'un göbeğinde üniversite olacak diye de bir şey yok. Burada güzel bir tasarıyla yapılacak çok iyi bir kampüs olabilir. Hatta bu dünyaya da örnek olabilir. Bir yaşam merkezi, insanların bir arada yaşadığı kent havasına bürünebilir o kampüs. Bundan o kampüsün çevresi de Silivri de etkilenir. Fenerbahçe Üniversitesi'nin Silivri'de olmayacağına/ olamayacağına inanmıyorum. Olmazsa da burada kulübün çok büyük yanlış yapacağını düşünürüm. Silivri'de ilk etapta mantıklı olarak düşünüldüğünde birkaç bölümün hemen açılacağını tahmin ediyorum hazır, kurulmuş, güzel binalar var.

“ÜNİVERSİTELERİMİZE HEPİMİZİN SAHİP ÇIKMALIYIZ”
Buradan şimdiden de şu hatırlatmayı tekrar tekrar yapmak istiyorum; belediye de halk da üniversite konusunu gerçekten sahiplenmeli. Bunu niçin söylüyorum? Şimdi Rumeli Üniversite'miz var, öğrenciler geliyor ama kalacak yer bulamıyor, Beylikdüzü'ne gidiyor. Beylikdüzü'nde kalan çocuk orada hafta sonunu geçiriyor, kafeye gidiyor, yemeğini yiyor. Hâlbuki Silivri'de yaşasa, güzel sahilimizde bir çay içse tost yese o bile bir ticari kazançtır Silivri'ye. Tarif ettiğim durumu büyük üzüntü ile karşılıyorum. Bizim de bütün Türkiye'nin yapması gerektiği gibi topyekûn davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Evet, sanayi bize biz sanayimize sahip çıkıyoruz ama üniversitemize, daha doğrusu üniversitelerimize hepimiz sahip çıkmalıyız. Yine üzüldüğüm bir nokta; ev kiralarının aşırı yükseltildiğini duyuyoruz. Bunlar düşünülmesi gereken şeyler, kendi çocuklarımız da bir başka şehre okumaya gittiğinde orada bir evde veya yurtta kalacak. Bunları ortaya koymalıyız. Arkadaşlarıma da söylüyorum yatırım yapılacaksa yurt yatırımı yapın diye. ‘Hem Silivri, hem de sizler kazanın' diye söylüyorum. Bu güzel, hem para kazanılabilecek hem de öğrencinin faydalanabileceği bir yatırım. Silivri'ye de kazanç çünkü ilçede kalan çocuk ihtiyaçlarını burada karşılayacak. Yurt yatırımı çok önemli.

“SİLİVRİ'YE BİR KAZANÇ YAPILIYOR AMA HEP BERABER YAPILDIĞINI GÖSTERMELİYİZ”
Sevginar SALİ: Silivri ile ilgili 2017 dilekleriniz neler?
Hakan KOCABAŞ: Fenerbahçe Üniversitesi'nin bir an önce harekete geçmesi. Silivri'de şunu görüyorum; basınıyla, sanayicisiyle, halkıyla, belediyesiyle, siyasetçisiyle hep bir aradayız.
Üzüldüğüm birkaç konuyu da sizinle iyileşme sağlaması adına paylaşmak istiyorum. Boğluca Deresi'nin kenarında baktım Özcan Başkanın resmi var. Şimdi burada Özcan Başkanın resminin yanına Kadir Başkanın da resminin konması lazım. Bu önemli. Bence bu anlayışta olmalıyız. Sonuçta Silivri'ye bir kazanç yapılıyor ama hep beraber yapıldığını göstermeliyiz.
Yine üzüldüğüm şeylerden bir tanesi; bizim sanayimizi gezseniz yollar berbat ama iktidar partimiz her tarafta yol yaptırıyoruz diye açıklamalar yapıyor. Niye sanayinin içine girmiyorsunuz? Sizin tek derdiniz o zaman oy mu? Hizmet mi? Ben hizmet olması gerektiğini düşünüyorum. O zaman hizmet yapın, sanayiyi düzeltin. Kimse alınmasın, kırılmasın doğru neyse ben aklımca söylemeye çalışıyorum. Yine de Silivri'de birliğin beraberliğin iyi olduğunu düşünüyorum. İleride Silivri'nin gelişeceği kesin çünkü İstanbul'da toprak kalmadı ama Silivri'nin de sorunlarını şimdiden görmeliyiz. Söyledim senaryoları yazmalı.
Örneğin daha şimdiden Silivri'nin içine girmek mümkün olmuyor bazı saatlerde. Bunun için bilimsel bir çalışma yapılmalı. Yollar kapatılmalı mı, açılmalı mı, bir ring mi yapılmalı? Daha önce söyledim merkezde çok güzel projeler yapılabilir. Bu sorunları bugün çözmezsek gelecekte çok daha berbat olacak. Özcan Başkanın ılımlı bir tavrı var, Sayın Kadir Topbaş'la da ilişkisi neredeyse bir ağabey kardeş ilişkisi gibi. Belediye Başkanının bu konsensüsü sağlayacak ekiple birlikte gitmesi daha yararlı olabilir. Bu konuda biz de üzerimize düşeni yerine getiririz. Türkiye'de de bu yaklaşım sergilenmeli, Silivri de, ülkemizin küçük bir ölçeği.
Elimizden geleni yapalım, atışmak yerine hatalarımızı söyleyelim, yanlışlarımızdan ders çıkaralım. Silivri'ye bir hizmet yapılacaksa bunu halk görmüyor mu sanıyorsunuz? Halkı küçümsemeye kimsenin hakkı yok. Eğer AK Parti kanadı tarafından iyi niyetle ortaya konuyorsa bunu da halk görüyor. Ama öbür taraftan ‘Seçim zamanı yaparız' diye düşünülüyorsa vatandaş bunun da farkında. Burada hizmet önemli, ülkeye hizmet etmek lazım. Halk hizmeti hiçbir zaman unutmuyor ve oyunu da ona göre veriyor. Fanatik particiler olur, onlara belki etkileyemezsiniz ama onların dışında ülkesini seven, hizmet etmek isteyen insanlara oy vermek yaklaşımındakileri de hesaba katmalı. Oy kaygısı olmadan, hizmet kaygısıyla iş yapmak gerekiyor.

“SADECE BİZDE DEĞİL DÜNYADA DA ÇOK BÜYÜK SORUNLAR VAR”
Sevginar SALİ: Eklemek istediğiniz şeyler var mı?
Hakan KOCABAŞ: Paylaşmak istediğim birkaç notum var. 15 Temmuz sürecinden sonra gerçekten sıkıntılı bir döneme girdik. Burada sadece ülkenin sorunlarına odaklanmamalıyız, Avrupa Birliği'nde, dünyada çok büyük sıkıntılar söz konusu. Bizim ülkemizde gayri safi milli hasılamızı, nüfusumuzu bir tarafa koyun aşağı yukarı dünyanın %1'i gibi bir ekonomiye ve nüfusa sahibiz. %1 ekonominin de aslında dünyada önemli bir ekonomi olmadığı söylenemez. Bazen küçümseniyor ama ben hiçbir zaman küçümseyerek bakmıyorum ekonomimize. Önemli bir ekonomimiz var. Avrupa Birliği bizden biz de ondan vazgeçemeyiz. Siyasetçiler tartışabilir, anlaşabilir. Mesela Obama Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığını bıraktı Trump gelecek. Belki onunla değişik ilişkiler, daha güzel olacak, Obama unutulacak.
Halkın içerisindeki Amerika'ya karşı anti sempati onarılmaz bir yara bırakır. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin önemli bir ortağı. Ülkemiz 1923'ten sonra yüzünü Batı'ya dönmüştür. Amerika böyle bir devleti, insanını, potansiyelini kaybetmemeli. Amerika'nın buna dikkat etmesi gerektiğini kadar biz de çizgilerimizi iyi belirlemeliyiz. Bugün bu hale gelmemize sebep sadece içerdeki ekonomik sıkıntılar olmadığını görmeliyiz. Avrupa Birliği'nde zaten sıkıntılar var.
Dünya çeşitli global sorunların etkisi altında. Güneyimize bakıyoruz Suriye-Irak karmaşa içerisinde. Mısır keza öyle. Cezayir, Tunus sorunlu. Bunlar hep bizim pazarlarımız. Pazarlarımızdı,hala da pazarlarımız ama Amerika'nın İran ambargosunu veya Batının İran ambargosunu biraz gevşetmesi İran'ın, Ortadoğu'da hükümdar olma hevesini de ortaya çıkarttı. İran, rakip gördüğü Türkiye'yi iterek Batılı ülkelerde pazarını açıyor. Bunlar hep birer ince çalışma aslında.
Rusya krizini yaşadık biliyorsunuz, çok önemliydi. Allah'tan atlattık. Rusya'da bir takım iç sorunlar devam ediyor. Bürokrasiden kaynaklanan önemli sıkıntılar var. Bunların atlatılması lazım, biz özgür bir ülkeyiz herkesle işbirliği yapabiliriz. Rusya ile de Şangay Beşlisi ile de işbirliği yapabiliriz. Bunları yaparken de Batılıların yaptığı gibi bir yandan siyasi ilişkileri de doğru tasarlamalıyız. Bu işin özünde diplomasi yatıyor. Diplomasi stratejisi ile Türkiye haksız gösteriliyor. Bu imajı değiştirmeliyiz. Daha öncesinde ekonomiye faydası olsun diye FETÖ'nün bir takım yurtdışı çalışmaları varken şimdi tam tersi bir oluşuma dönüştü. Bunu elbirliğiyle halletmeliyiz. Ticari ataşelerimize bu konuda çok önemli işler düşüyor. Duyduğumuz kadarıyla da özellikle yurtdışındaki ülkelerde ticari ataşelerimizin sayısında azalma var FETÖ'den dolayı. Bir an önce oralara layıkıyla görev yapacak insanlar atanmalı, yeni bir düzenleme olması gerektiğini düşünüyorum.

“ÜLKEMİZİN DERTLERİYLEDERTLENMEMİZ LAZIM”
Ülkemizin halleriyle hallenmemiz, dertleriyle dertlenmeliyiz. Seneler önce Almanya'daki fuarda ataşemiz geliyor ziyaret edip gidiyor. Ama ataşenin görevi sadece bu olmamalı. Ataşeye telefon ettiğimde benim için pazar araştırmalı, müşteri bulmalı. “Burada bu eksiklikler var böyle bir rapor hazırladık bunlardan faydalanın” demelidir. Yurt dışına çıktığımızda yanımızda böyle yetkin insanlar olmalı. Bunu ben önemsiyorum. O zaman Ekonomi Bakanlığına Dış Ticaret Müsteşarlığına yazı yazmıştım. Herhangi bir cevap alamadık, şimdi daha da önemli.

“DIŞ TİCARET BİRLİKLERİ KURMALIYIZ”
Dış ticaret birlikleri kurmalıyız. Türk malı imajını burada yerleştirerek yurtdışından insanları buralara çekmeliyiz. Kore, Tayvan gibi ülkeler yurtdışından turlar düzenleyerek, hatta devlet bunların karşılığını sağlayarak, ihtiyacı olan insanları getiriyor, ülkesinde malzemelerini tanıtıyor ve bir bakıma aracılık yapmış oluyor. Yani ticari ilişki kurdurmaya çalıştırtıyor. Bizim de devletimiz Dünya Ticaret Merkezi gibi bir merkez kurarak bütün dünyayla entegre edecek şekilde, üreticilerini tanıtabilecek bir altyapı kurmalı.
Bizim bir eğitimimiz olmuştu. Bunun aslında devlet kanalıyla da yapılabilmesi, veri tabanının oluşturulabilmesi lazım. Sanayici olarak ben o veri tabanına üye olacağım ve nereye, ne satabilirim bunları öğreneceğim. Bunlar aslında devletin yapabileceği şeyler. Bizim ham madde konusunda çok büyük eksiklerimiz var. Hammaddemiz yurtdışından geliyor. Bir ülke “Hammaddeyi vermiyorum” dedi diyelim ne yapacağız? Buna yönelik perspektif çizmeliyiz.
Örneğin ben her şeyde değil ama çoğu konuda özelleştirmeye karşıyım. Ham madde üretme potansiyelleri gerçekten büyük yatırımlar gerektiriyor. Bu büyük yatırımları da sanayici tek başına yapamaz. Mutlaka bir konsensüs kurması gerekiyor, bu da Türkiye şartlarında zor. Hammadde üretim tesisi yapmak kolay değil. Bunu seneler önce yaptığımıza göre şimdi de yapabiliriz. Özellikle son 2-3 yıldır savunma sanayimizdeki atılımı çok büyük bir gururla ve müteşekkir olarak karşılıyorum. Ülkemizde gencecik çocukların gerçekleştirdiği, mühendislerin ortaya koyduğu icatlar var. Bunu her dalda yapabiliriz.

“TTIP ANLAŞMASI'NA GERÇEKTEN ÇOK DİKKAT ETMEK GEREKİYOR”
Önümüzde üzerinde durmamız gereken bir takım sıkıntılar var. Amerika ile Avrupa Birliği arasında bir Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması (TTIP) söz konusu. Bu anlaşma aralarındaki ekonomiyi geliştirmek için yapıldı. Türkiye olarak bu anlaşmadan bertarafız. Avrupa Birliği şartlarında bu anlaşmaya giremiyoruz. Onlar bize serbest olarak mallarını satabilecekler ama biz onlara satamayacağız. AB üçüncü ülkelerle anlaşma yapabiliyor ama biz yapamıyoruz. Önümüzdeki dönem bu açıdan da sanayici ve iş adamları bakımından sıkıntılı. Devletin aklını, gücünü başka şeylere yoracağına özellikle bunlara yoğunlaştırması lazım. Burada çok önemli bir problem var. Yarın öbür gün Amerika'ya mal satan firmalarımız Avrupa'nın bir takım standardizasyonlarına uymadıkları gerekçesiyle engelle karşılaşacak. Bunun alt yapısını şimdiden hazırlamalıyız. TTIP Anlaşması'na çok dikkat etmek gerekiyor çünkü bizim ihracat yaptığımız en önemli pazar Avrupa Birliği ülkeleri. Gayri safi milli hasılası dünyada Avrupa Birliği'nin de Amerika'nın da %22'ye denk geliyor neredeyse yarısını bu bölgeler oluşturuyor. Ekonominin diğer tarafında da Çin, Rusya var. Bunlar da pazarın diğer tarafında yer alıyorlar. Bu pazarı zarar görmeyecek hale getirebilmek için mutlaka sözünü ettiğim anlaşmalara dahil olmalıyız.

“ÜNİVERSİTEYİ BİTİREN ÇOK ZOR, TEKNİSYEN ÇOK KOLAY İŞ BULACAK”
Eğitim sistemimiz mesleki liseler yönünde değişmeli ve gelişmeli. Çok büyük sorun var. Geçenlerde üşenmedim Almanların bu konuda neler yaptığını inceledim. 10-15 senedir firma olarak Köln'deki Interzum Fuar'ına gidiyoruz. Sorduğumda çocuklar kuaförlük, tornacılık gibi alanlarda okuyor bizde bu yok. Bizde herkes üniversite meraklısı. Üniversite sayısının gereğinden çok olduğunu düşünüyorum. Benim zamanımda Boğaziçi, Yıldız, ODTÜ, İstanbul gibi köklü üniversiteler vardı ve üniversiteden insanlar gerçekten bilgili çıkarlardı. Bu olaylar çıkmadan çok daha evvelsinde ülkemi düşünerek çocukların hafta sonları kurslara gitmesine çok üzülüyordum. Bu kursların kalkması lazım diye hep söylüyordum. Sonradan bu (FETÖ ile mücadele) vesileyle kalktı. Tartıştığım arkadaşlarım da vardı. Benim çocuğum kursa gitmezse öbür taraftan özel ders alanla eşitsizlik oluyor. Buna hiç katılmıyorum. Kurstaki bilgiler de ileride belki de hiç kullanmayacağımız türden. Hayvanların solunum, boşaltım sistemleri belki de hiç lazım olmayacak şeyler. Ama bunları öğreniyorlar. Bilgiler arttıkça sınav zorlukları da artıyor. Hâlbuki bilgiler belirli ve yeterli seviyede kalsa ona göre sorular sorulacak.
Hatta şunu da söylüyorum; üniversite bitirmiş insanla yüksekokul okumuş bir teknisyen arasında yarın öbür gün ücret konusunda bir sıkıntı olmayacak, aynı belki ya da çok az bir fark olacak ama üniversiteyi bitiren çok zor, teknisyen çok kolay iş bulacak. Bunu göz ardı etmemeliyiz, meslek liseleri konusunda eğitimi önemsemeliyiz. İyi not alamayan çocukların gittiği bir yer olarak değil de gerçekten işi sevip kanalize olacak bir şeyler yapmaya çalışacak çocukları buraya yönlendirmeliyiz. Bazen görüyoruz ne kadar güzel pırıl pırıl çocuklar hiç aklınıza gelmeyecek şeyler yapabiliyorlar. Bunları ortaya çıkarmak ve meslek liselerini özendirmeliyiz. Bu ülkede din adamları da olacak teknisyenler de ama herkes kendi kanalında okumalı. Kendi alanıyla ilgili en iyisini öğrenmeli, bilmeli. Milli Eğitim çok daha güzelini düşünüyordur belki ama meslek lisesi tarafını ben de böyle düşünüyorum; yeni bir sitem getirilmeli. Dünyada zaman içerisinde artan bir korumacılık olacak. Belki yarın öbür gün Avrupa Birliği, “Benim bölgemde elma üreticileri var. Sen bana artık elma satamazsın” diyecek. Bu korumacılığında göz ardı edilmemesi gerekecek. Ya dünyada bunun hiç söz konusu olmayacağı bir ortam yaratmak lazım ya da buna karşı önlemler almak.

“ŞİMDİLİK AVRUPA BİRLİĞİ'Nİ KESİNLİKLE KÜÇÜMSEYEMEYİZ”
Sevginar SALİ: Avrupa Birliği'nin devam edebileceğini düşünüyor musunuz?
Hakan KOCABAŞ: Aslında devam edeceğini düşünmüyorum ama ne zaman biter onu da bilemiyorum. Bence şu anda Almanya ve Fransa'nın gayretleriyle sanki ayakta duruyor gibi. Şunu da hayretle gördüm; bir arkadaşımız İngiltere'de yaşıyor. Avrupa Birliği ile beraberken 1 sterline 1.20 euro alıyorlarmış. Ayrıldıktan sonra Brexit'le birlikte 0.80 euro almaya başlamışlar. Müthiş bir kayıp var orada. Onun için şimdilik Avrupa Birliği'ni kesinlikle küçümseyemeyiz.
Senaryoları yazarak her tarafa da kendimizi açarak devam etmeliyiz. Rusya bizim tarihimizde çok önemli bir yer tutuyor. Ters düştüğümüz yer yer çok samimi olduğumuz zamanlar olabilir ama bizim toplum olarak hep iyi anlaştığımız bir ülkedir en azından. İnsanları yakındır, birbirimizi severiz. İkiyüzlü olduğunu düşünmüyorum. Hatırlıyorum Obama seçilirken basımızda “Aman Obama seçilsin” havası vardı. Sanki biz kendi başkanımızı seçiyoruz, öyle bir ortam vardı hâlbuki Obama'nın bizim ülkemizle olan diyaloğu özellikle son 1 yıldır gerçekten çok kötü. Hiçbir dönem bu kadar darbe almamıştı Amerika ve Türkiye ilişkileri. Bazıları Clinton kazanmasın Trump hiç değilse olduğu gibi söylüyor diyordu. Doğru bir bakıma. Amerika büyük bir devlet. Politikasında bir takım Türkiye'ye karşı yaklaşımlarda bulunacaktır diye düşünüyorum. Haklı olduğumuz bir konu var çünkü ortada. Sonuçta bunun ortaya konması gerekli.

Sevginar SALİ: Düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz…
Hakan KOCABAŞ: Her zaman gördüğümüz doğruları paylaşmaya devam edeceğiz. Ben teşekkür ederim..
Haber MERKEZİ

YORUM YAP