Ali Gülcü

Kısa saç yakışmış

Kısa saç yakışmış!
"Bana mı dediniz?"
Gel de ayıkla şimdi pirincin taşını, "size değil hanımefendi, bir arkadaşım saçlarını kestirmiş de, fotoğrafını görmüştüm, şimdi kitaplara bakarken aklıma gelince sesli düşünmüşüm, kusura bakmayın..."
"Ben de yeni kestirdim saçlarımı."
"Size de çok yakışmış" deyip, uzun koşmaya yakın adımlarla ayrıldım siyah paltolu kadının yanından...
Çok soğuk, su birikintileri, umutlar, bekleyişler, iç geçirmeler hepsi buz tutmuş.
Bir haftadır aralıksız kar yağıyor kente, okullar tatil, işe gitmek için sabah evlerinden çıkanlar duman, trafiği anlatmak dahi istemiyorum, sahil kenarı kafeteryalar kalabalık, birinden içeriye giriyorum, uğultu var, ne çok anlatıyor insanlar, kimsenin kimseyi dinlemeye tahammülü yok gibi, herkesin derdi diğerininkinden büyük, herkes daha çok yaşamış, daha çok acımış, daha çok görmüş, daha çok atlatmış, daha çabuk kabuk bağlamış yaraları karşısında oturduğundan...
Sahtelik, zamane halleri çökmüş akıllı telefonların dünyasında kafası karışan ruhlara.
Kısa saç yakışmış.
Bana mı dedin der gibi bakıyor bu defa, yer olmadığı için izinsiz yanına oturduğum amca, gülümsüyorum.
"Bir şey söyleyebilir miyim oğlum?"
"Tabi buyurun"
Parmağı ile gömlek cebimde duran sigara paketini işaret ediyor;
"Bırak şu mereti, şimdi buruştur çöp tenekesine at, kurtul!"
Yüzümü mü ekşittim, nereden çıktı şimdi bu, der gibi mi oldu?
Şimdi kızdın sen bana ya neyse! Elli sene içtim bu mereti, dudağımdan düşmedi hiç, sevgilimdi yahu var mı daha ötesi?
Rahmetli Erdal amca sigarayı bırakmıştı o dönemler, sigarayı bırakmak nasıl bir duygu diye sormuştum durmuştu biraz, filozof gibi adamı rahmetli, boşluğa bakmıştı bir süre; "ayakkabısız gezmek gibi" demişti.
Çamurlanmış paçalarımın altına gizlenmeye çalışan botlarıma bakarken yakalıyorum kendimi. Aceleyle ağzım yana yana içiyorum çayımı...
Erdal amca nur içinde yat, gecenin kör yarısı nasıl da aklıma geldin bak!
Kalkıyorum... Garson, amcanın şekerden yeni sevgilisi baklava tabağını masaya bırakıyor
"Dokunmasın?"
Kahkahayı patlatıyor amca, tıkanıyor!
Anlatırken öldürsem amcayı? Tık dedi gitti yazsam? Bak sana sen filme...
Sırtına vuruyorum amcanın, ölmüyor, garson su yetiştiriyor hemen, çıkıyorum, rüzgar samuray kılıcı olmuş bu defa hem en keskininden, kar yüzüme gözüme, arasam şimdi arkadaşları, otursak bir yere sohbet etsek?
İkinci dublelerden sonra muhabbetin nereye varacağını biliyorum:
"Laf aramızda, evlilik bana göre değilmiş arkadaşım, özgür ruhlu adamım ben, köle miyim ulan, her dediğini yapacağım?"
"Sonra yakasına yapıştım, kendime doğru çektim, gözlerine baktım müdürün, bak dedim, her kuşun eti yenmez!"
"Açılamıyorum ağabey..."
Heh bu muhabbetleri seviyorum da, yaş ilerleyince etrafımda açılamayan adam kalmadı, açılan açılacağı yere kadar açıldı, kimi pişman oldu, kimi artist, kimi berduş, kimi düşünür, mutluluktan ağzında diş, kafasında saç kalmayan var! Bir gülmek bir gülmek...
Erkek gözü ile değerlendiriyorum olayları tabi, alsam küçük altınımı güne gitsem, saçını süpürge edenleri, mahallenin en güzeli bendim şekerimleri, beni kimler kimler istedi hikayelerini anlatacağım da, bizim takım böyle, hüzünlü değiller mizaçları öyle!
Kahramanlık hikayesi dinleyecek gücü kendimde bulamayınca aramıyorum kimseyi, mahalleye giden köşeyi dönüyorum
Sahi ne diyordum;
Kısa saç yakışmış...
Etrafınıza bakmayın öyle size diyorum size!

YORUM YAP