Adil Sirkecioğlu

Atatürk Kanunların Üstünde Mıdır?

Kimilerine göre Atatürk, sağdan bakınca solcu, soldan bakınca sağcı görünür.
Edebiyatta Sait Faik böyledir; eh, gazetecilikte de, övünmek gibi olmasın, bendeniz.
Atatürk'ün çeşitli 'dönemleri' olduğu için (Osmanlı subayı, asi general, idam hükümlüsü, meclis başkanı, devlet kurucusu, cumhurbaşkanı, başkomutan, önder, parti başkanı, mareşal), her önüne ve işine gelen, Atatürk'ün o kişinin kafasına uygun bir döneminde ya da konumunda söylemiş olduğu bir lafı alır kullanır...
Kimisi 'komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir' sözüne takar kafayı (ki bunu söylememiş olduğunu bir zamanlar Çetin Altan taa İsveç'te 'grafoloji' uzmanlarına başvurarak kanıtlamıştı, kırk yıl önce), kimisi 'bizi mahvetmek isteyen kapitalizm ve bizi yutmak isteyen emperyalizm' lafına... Kimisi 'amacımız esir düşmüş halifeyi kurtarmaktır' gibilerden bir sözünü öne çıkarır, kimisi padişahı yerden yere vurduğu sözlerini...
Kimisi Fethi Bey'i başbakan yapmış olmasına sevinir, kimisi İsmet Paşa'yı, kimisi de Mahmut Celal Bey'i (Bayar canım)...
Geçenlerde bir televizyon programında, Deniz Gezmiş'i savunan eski arkadaşları, onun suçsuz olduğunu kanıtlamak için “Atatürk'ün Bursa nutkuna uygun davrandığını” söylediler.
Atatürk, Bursa'da şu ünlü söylevini 5 Şubat 1933 günü vermiş... Ortalık sütliman, muhalefet falan yok, olay da yok, memleket durgun, yalnızca ekonomi tatsız...
Yani kimseyi heyecanlandırmaya, ortamı germeye hiç gerek yok... Fakat demiş ki: “Türk genci (...) yönetim biçimini ve devrimleri güçsüz düşürecek herhangi bir davranış duydu mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır”...
Bunu ben söylesem ya da yazsam ağzıma ederler.
Daha da geliştirmiş bu direktifini: “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”...
O gence de eylem biçimi olarak kendisine, başbakana ve meclise “telgraflar yağdırmasını” öneriyor, ama “salıverilmesini ve kayırılmasını istemeden”...
“Bana telgraf çek” derken, acaba bu eylemlerin sadece kendi sağlığında hoşgörüleceğini mi belirtiyor? Deniz Gezmiş, Anıtkabir'e mi telgraf çekecekti?
Bursa Nutku, bugün yayınlansa ve herhangi bir savcının eline geçse, baştan aşağı “suça teşvik” niteliği taşıyor. Biz de ancak “Atatürk'ün ağzından çıkmış olduğu” için iktibas edebiliyoruz.
1971 yılında cumhuriyet ve devrimler tehlikeye mi düşmüşlerdi? Bunu tartışmak abes.
Peki, bugün yaşananlar? Silivri Kalesi'ndeki Ergenekon ve Balyoz sanıklarının durumları Bursa Nutku'na uygun mudur?
Peki, bugün Silivri'de hapiste olanlar, Bursa Nutku'nda emredilenleri yapıyorlarsa, neden yıllardır tutuklular?
Onlar suç işledilerse, yani “Türk Ceza Kanunu, Bursa Nutku'nu döver”se, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, üstelik bir numaralı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti yasalarının dışında ve üstünde midir?
Elbette dokunulmazlığı vardır, o zaman da vardı şimdi de var, üstelik özel kanunla var da... Hani “kişiye özel kanun” çıkarılamazdı bu ülkede?
Hınzırlık etmiyorum yahu, “akademik” bir soru sordum; hani hukuk fakültesinde çocuklara problem veriyorlar ya, “A, mülkiyet hakkını kendinde tuttuğu bisikletinin zilyetlik hakkını B'ye, rüçhan hakkını C'ye, intifa hakkını D'ye, ispat hakkını E'ye, İsmail Hakkı'yı F'ye vermiştir, B bisikletle C'ye çarparak onu yaralar, bu durumda...” falan diye... Ben de öylesine sordum.
Öylesine sordum ama, yarın Cuma... Önemli bir yazarımızla, belki aynı konuda bir şeyler söyleriz... Kimbilir?
03 Mart 2011 tarihli Hürhaber Gazetesi'nde

YORUM YAP