Ali Gülcü

Vedalar olmasa...


Şöyle sarısı, hüznü, rüzgârı bol bir sonbahar yazısı karalayayım, olmadı, okunduğunda insanın içini acıtacak, "vay be, helal olsun adama” dedirtecek kısa bir öykü uydurayım istiyorum…
Bir kurgu var kafamda; çok seven iki genç, tenha bir park, yağmur çiseliyor, hava kapalı, gökyüzü gri, yerlerde ıslak sarı yapraklar… Bir bankta yan yana oturuyorlar, kadın ağlamış, çok ağlamış, ağlamaktan gözleri şişmiş, adam; şaşkın, sanki olanın bitenin farkına varmamış daha…
Park yüksek bir yerde, deniz de görünüyor… Kale Park!
Sonu ayrılıkla biten bir filmin yönetmeni olsaydım, finali Kale Park’ta çekerdim, yazacaktım… Oradaki ağaçların çam olduğu aklıma geldi…
Mekân Kale Park olsun, ağaçlar da; çınar, meşe, kayın…
Kavak?
Kavak olmaz! Ne o öyle uzun uzun…
Hafızam beni yanıltmıyorsa, meşhur Kurtlar Vadisinin bir bölümünü çekmişlerdi Kale Park’ta, bir bölümünün bir kısmını…

Pek masum oldu, sonbaharda ayrılmak zorunda kalan iki genç, neden akılda kalsın ki?
Çoğumuzun başına gelen şeyler…
İhanet katsak işin içine? Bu defa kadın, neredeyse dünyanın en saf ve iyi adamını aldatmış olsun… Dostoyevski’nin Budala’sındaki Prens Mişkin kadar saf!
Erdal Öz’ün; ‘Odalarda’ isimli romanında da vardı öyle bir karakter de, adını çıkaramayacağım şimdi…
Saflığı akılda kalmış, adı anımsanmayan bir karakter olmaktan, daha kötü ne var?
Kadının ihaneti açığa çıkmış, ayakta burun buruna duruyorlar…
Ne yapsın adam?
Gerçek hayatta olsa?
Adamın tıynetine kalmış, ya tokadı vuracak, ya belindeki silaha sarılacak!
Öyle olsa, neresi ilgi çekecek bu öykünün?

Gazetelerin üçüncü sayfaları benzer, kahrolası yaşanmışlıklarla dolu…
" Yakıştıramadım, ayıp ettin” benzeri şeyler söylesin, dönsün arkasını gitsin… Kadın da lök gibi kalsın ortada!
Adamın arkasından baksın, ıslak banka oturup gözleri şişene kadar ağlasın…
Fonda; Kasımda Aşk Başkadır filminin Soundtrackı!
It's Not Goodbye
Bu bir veda değil!


Gerçeği gösteren gözlüklerimizle baktığımız da ve sabah olduğunda, afyonumuz patladığında yani, bunun veda değil de, bir başlangıç olduğunu hepimiz, bal gibi biliyoruz…
Sadece filmin sonunu gördük hepsi bu!
Bitti mi?
Hayır.
O yüzden gün doğduğunda siliyoruz Facebook’ta paylaştıklarımızı!
O yüzden utanıyoruz gece attığımız telefon mesajlardan!


Can Baba’nın dediği gibi;
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Vedalar olmasa, başlangıçlar olur muydu?

Şöyle sarısı, hüznü, rüzgârı bol bir sonbahar yazısı karalayayım istedim, olmadı.
Bir dahaki sefere...

YORUM YAP