Bir taş daha attım kuyuya. Kuyu güldü.

Kolumda saatim olurdu, zaman yük olmaya başlayınca takmaz oldum.

Çakıl taşlarının üzerinde oturuyordum. Sırtımı, maviliğe saygıyla eğilmiş bir çam ağacının gövdesine yaslamıştım. Rüzgâr vardı, ayaklarım çıplaktı, sıcaktı.

Mümkünmüş gibi ağacın köklerini hissetmeye çalışıyor, şimdiye kadar nelere şahit olduğunu görmek istiyordum.

İnsan hep ister.

İçine taş attığım kuyu hayaldendi.

Kuyu değil de hayalden bir vaha olsaydı keşke diye geçirdim içimden. İnsan hayallerini bile seçemiyor!

Çölün ortasında bir vaha!

Okyanusun ortasında bir deniz feneri.

Soluklanmak için durduğun bir menzil.

Sakin bir liman.

Güneş batarken gölün üzerine uzanan tahta iskele…

Taşıdığı kadim sırlardan kamburu çıkmış dişsiz bir bilge geçiyor, gülüyor. Yorgun mavi gözleriyle beni mi görüyor, ağacı mı?

Elinde taşıdığı feneri yüzüme tutuyor.

Eğiliyor, bir an düşecek sanıyorum.

Fısıltı ile inleme arasında derinden gelen bir sesi var.

“Hayat geçer.

Sen geçersin farkında olmadan.

İstesen de gidemezsin

Zamanın dolmadan.

Misafir ol, yük olursan köprüyü geçemezsin.

Kaderini kabullen istesen de seçemezsin.”

“Duydun mu” diyor ağaç.

Makinist ışıkları kapatıyor, siyah beyaz film akmaya başlıyor. Yaşlı bir adam var kasketli, elleri nasırlı, güleç, ardında sekiz on yaşlarında bir çocukla denize kavuşan patikadan iniyorlar.

Mevsimlerden bahar, kuş cıvıltıları, papatyalar, gelincikler.

İkisinin kucağında da çam fidanları var.

Derin bir çukur kazıyor yaşlı adam, fidanı dikiyor.

Çocuk soruyor;

“Dede niye diktik ki biz bu fidanları?”

Kaybettiği bir şeyi arar gibi önce denize sonra gökyüzüne bakıyor yaşlı adam.

Ellerini pantolonuna siliyor.

“Belki çok zaman sonra bizim hiç tanımadığımız bir adam gelir. Sırtını şimdiki fidana, o zamanın ağacına dayar. Sırtını yaslayacağı bir şey olsun diye, arkasında dursun diye…”

“Gördün mü” diyor ağaç.

“Anladın mı?”

 

“Mutluluk masal, mutsuzluk öyküdür” diyor. Tolstoy.

Tren istasyonunda bir banka oturuyor sonra da ölüyor.

Bir varmış, bir yokmuş…

 

Bir taş daha attım kuyuya. Kuyu güldü.

Kolumda saatim olurdu, zaman yük olmaya başlayınca takmaz oldum.

YORUM YAP