Sevginar Sali

Güçlü olmak zorundayız...

Korona virüs ile mücadele kapsamında dışarı çıkma yasağını da 48 saatliğine yaşamış olduk. Kim bilebilir belki de ilerleyen günlerde yaşayacaklarımızın kısa bir fragmanıydı geride bıraktığımız iki gün... Geçim derdi ve ekonomik kaygılar olmasa kuşkusuz ‘evde kalmak' daha mümkün ve sancısız gelişebilir. Ama gelin görün ki haftalardır devam eden sosyal izolasyonun sonu ertelendikçe kaygı düzeyi de artıyor.
Salgın ile mücadelede kötü sınav veren ülkelerin yanlışlarından kesinlikle ders almış olarak süreci Sağlık Bakanlığımızın yönettiğini düşünenlerdenim ben de… Çok az iyi şeyin başımıza geldiğine inanmakla birlikte bu sefer ile durumda istisnaya odaklanmak tek seçeneğimiz gibi geliyor.
Karşı karşıya kaldığımız tehlike yeterince kötü, bu süreçte kötümserliğin bir yararı yok ama iyimserlik umudumuzun canlı kalması için gerekli.
Hayatımızda her olumsuzlukta bilgi, bilinç, sabır, dayanıklılık, mücadele ve eğitimin önemini bir kez daha anlıyoruz. Yaşamımızı sarsan darbelerde ruhen olduğu kadar bedenen de sağlam olmamızın ne denli mühim donanımlar olduğu ortaya çıkıyor.
Lütfen birkaç ay sonra, bu salgın sona erdiğinde de bugün farkına vardırdığı gerçekleri hayatımızdan karantina ile birlikte çıkarmak yerine yaşamamızın temel taşı haline getirelim. Bundan sonraki hayatımızı bunlar üzerine inşa edelim…
Dünyanın öbür ucuna seyahatler hayal ederken, sahilde çay bahçesine inemez olduğumuz şu durumun öğrettikleri, ağır bedeller karşılığında, paha biçilmez hayat dersleridir.
Yedi kat yabancılarla tokalaşırken şimdi en sevdiklerimize dokunmayı bırakın yaklaşamamaktayız…
Gereksiz fazlalıklarımızın, bizi biz yapanlara mal olduğu bedellerin, tahsilat günlerindeyiz… Virüsün yaşattıkları ‘neden'ken çektiğimiz bütün sıkıntılara bakın ‘sebebi' mutlaka bizizdir.
Bir süredir şuna eminim ki ‘ben' izin vermediğim (bilinçli ya da bilinçsiz) sürece kimse ‘bana' öyle sarsıcı nitelikte bir zarar veremez… Hayata bu yönden bakmayı tercih ediyorum… Ve bu hepimiz için geçerli…
Biz bedenimize iyi bakmazsak her türlü hastalıklara açık hedef olursunuz!
Güvenlik önlemimizi yeterince almazsak kolay hedef oluruz!
Yanlış insanlara güvenirsek kandırılırız!
Gelirlerimizi doğru yönetemezsek zorlanırız!Yanlış hesap yaparsak zarar ederiz!
Olup bitenleri sorgulamak yerine yalanlara inanmayı seçersek yanılırız vs…
Diyelim ki siz doğru olanı yaptığınıza inanıyorsunuz ama başkaları eleştiriyor, iftira atıyor, suçluyor… Siz kendiniz ve yaptıklarınızdan eminseniz başkasının ‘yalancı' ya da ‘yanlış' demesi ancak söyleyeni bağlar! Kaldı ki; haklı ve doğru olanı yapmanın gücü buna karşı gelinmesi ile azalmaz aksine artar. Suyun ırmak yatağında akışını durdurmaya çalıştığınızda oluşan taşkını düşünün!
Ve de insan kendi yaptıklarımızdan başka hiç kimseden sorumlu değil! Aileniz, yakın arkadaşınız vs fark etmez…
Bizim mesleğimizde yaşananları çok iyi özetleyen benim de çok sevdiğim bir tespit var: “Ben yazdıklarımdan sorumluyum, anladıklarınızdan değil” der… Hayatın her alanına uyarlayabilirsiniz…
Nasıl düşünürseniz düşünün, nasıl yaşarsanız yaşayın şunu asla unutmayın; insanın sahip olduğu tek şey hayatı! Onu bir Cehenneme çevirmek de Cennet bahçesi yapmak da bizim elimizde… Bunun için ne yönetimini ne de sorumluluğunu başkasına teslim etmeyin, paylaşmak dahi sizi zayıflatır… Bugün kolayına kaçtığınız her şeyle yarın zorlanarak karşı karşıya kalırsınız; bu kural değişmez…Sonucu ne olursa olsun yaşamınızın kontrolü daima elinizde olsun! Bu hususta güçlü olmak önem arz eder... İşte bu sebepten manen ve bedenen kendinizi sürekli geliştirin; hangi bilgi ya da beceriye ne zaman ihtiyaç duyacağınızı bilemezsiniz. Güçlü, donanımlı olmaktan hiç bir zarar gelmez ama donanımsız ve zayıf olmanın sonuçları daima sancılı olur.
Ve sahip olduğunuz asıl gücü sadece kendinize her anlamda tam olarak inandığınızda görebilirsiniz…
İyi haftalar...

YORUM YAP