Lerzan Öke

KOMİK ANILARIM


Yıllar önce kalabalık bir aile ve dost grubu ile Karasu’ya gitmiş ve büyük gazetelerinden birinin ilan sayfasında gördüğümüz satılık arsaları almak fikri içinde semtin muhtarını ziyaret etmiştik. Çevreyi daha iyi tanımak muhtarında ısrarı ile bir gece Karasu’da konaklamamız gerekiyordu. Grubun önemli bir kısmı en yakın otele, bir kısmı motele yerleşti. Ben de, o sıra gazeteci olduğumu öğrenen muhtarın, çevre sorunlarını detaylı olarak aktarabilmek ve belki de bu konuları gazetemde yazmam adına ısrarı ile evinde misafir edildim.

İki katlı kagir evin üst kat odalarından birisi bana tahsis edilmiş, bürümcük tertemiz çarşaflarla taş gibi sert sedir üzerinde kurulan yatak bel fıtığım nedeniyle yumuşak yataktan daha çok işime gelmişti.

Yerde serili bir örtü üzerinde iki büklüm yemek yemek her ne kadar hoşuma gitmediyse de ev sakinlerini tedirgin etmemek için uyum sağlamaya çalışıyor ve yine de iki büklüm bir vaziyette çevrenin sorunlarını dinlemeye çalışıyordum.

Sıra el yıkamaya ve tuvalete gelince aklım başımdan gitmişti. Zira kocaman bir delik, beş-altı yaşında bir çocuğun düşebileceği kadar geniş olan delikten bakıldığında aşağısı görüldüğü gibi, aşağıdan bakıldığında da sizi görebilecekleri bir görüntü vardı ortada... Ayrıca tuvalet kâğıdı yerine kullanılmak üzere kıvrık bir tele geçirilmiş ve küçük bir defter büyüklüğünde kesilmiş gazete parçacıkları beni şaşkına çevirmişti. Mecbur kalıp gazete parçacıklarına uzanan elim bir anda havada kalmış ve en üstteki gazetede, elinde seramik bir yapıtını tutan kendi resmimi ve sergi haberini görmüştüm. Diğer parçalarda da olabilirim kaygısıyla| hepsini telden sıyırmış ve yerine bir tomar beyaz peçeteyi takmıştım.

Sabah kahvaltısında bu kâğıtları niye değiştirdiğimi ev sahiplerine anlattığımda biraz utanmışlar ve bu arada sadece gazeteci olmayıp sanatçı kişiliğimi de öğrenmiş, olarak oraya yerleşmem konusunda daha da çok ısrar etmişlerdi. Nitekim, ben ve rahmetli ikiz kardeşim birer dönüm arsa almış ve kendime ait olanını daha evvelki anılarım içinde açıkladığım gibi maddi ve manevi çok sıkışmış olduğum bir dönemde Hollanda’da yaşayan yeğenlerimin İstanbul’a gelmesi ve yatırım yapmak üzere bu arsayı benden satın almaları ile ferahlamış ve yeniden dünyaya gelmiş gibi olmuştum. Rahmetli kardeşimin arsası hala burada duruyor. Belki bir gün gider, hem bu arsamızın son durumunu ve hem de yaşıyorsa evinde kaldığım muhtarı ziyaret ve tuvaletini teftiş ederim!

Yıllar önce kalabalık bir aile ve dost grubu ile Karasu’ya gitmiş ve büyük gazetelerinden birinin ilan sayfasında gördüğümüz satılık arsaları almak fikri içinde semtin muhtarını ziyaret etmiştik. Çevreyi daha iyi tanımak muhtarında ısrarı ile bir gece Karasu’da konaklamamız gerekiyordu. Grubun önemli bir kısmı en yakın otele, bir kısmı motele yerleşti. Ben de, o sıra gazeteci olduğumu öğrenen muhtarın, çevre sorunlarını detaylı olarak aktarabilmek ve belki de bu konuları gazetemde yazmam adına ısrarı ile evinde misafir edildim.

İki katlı kagir evin üst kat odalarından birisi bana tahsis edilmiş, bürümcük tertemiz çarşaflarla taş gibi sert sedir üzerinde kurulan yatak bel fıtığım nedeniyle yumuşak yataktan daha çok işime gelmişti.

Yerde serili bir örtü üzerinde iki büklüm yemek yemek her ne kadar hoşuma gitmediyse de ev sakinlerini tedirgin etmemek için uyum sağlamaya çalışıyor ve yine de iki büklüm bir vaziyette çevrenin sorunlarını dinlemeye çalışıyordum.

Sıra el yıkamaya ve tuvalete gelince aklım başımdan gitmişti. Zira kocaman bir delik, beş-altı yaşında bir çocuğun düşebileceği kadar geniş olan delikten bakıldığında aşağısı görüldüğü gibi, aşağıdan bakıldığında da sizi görebilecekleri bir görüntü vardı ortada... Ayrıca tuvalet kâğıdı yerine kullanılmak üzere kıvrık bir tele geçirilmiş ve küçük bir defter büyüklüğünde kesilmiş gazete parçacıkları beni şaşkına çevirmişti. Mecbur kalıp gazete parçacıklarına uzanan elim bir anda havada kalmış ve en üstteki gazetede, elinde seramik bir yapıtını tutan kendi resmimi ve sergi haberini görmüştüm. Diğer parçalarda da olabilirim kaygısıyla| hepsini telden sıyırmış ve yerine bir tomar beyaz peçeteyi takmıştım.

Sabah kahvaltısında bu kâğıtları niye değiştirdiğimi ev sahiplerine anlattığımda biraz utanmışlar ve bu arada sadece gazeteci olmayıp sanatçı kişiliğimi de öğrenmiş, olarak oraya yerleşmem konusunda daha da çok ısrar etmişlerdi. Nitekim, ben ve rahmetli ikiz kardeşim birer dönüm arsa almış ve kendime ait olanını daha evvelki anılarım içinde açıkladığım gibi maddi ve manevi çok sıkışmış olduğum bir dönemde Hollanda’da yaşayan yeğenlerimin İstanbul’a gelmesi ve yatırım yapmak üzere bu arsayı benden satın almaları ile ferahlamış ve yeniden dünyaya gelmiş gibi olmuştum. Rahmetli kardeşimin arsası hala burada duruyor. Belki bir gün gider, hem bu arsamızın son durumunu ve hem de yaşıyorsa evinde kaldığım muhtarı ziyaret ve tuvaletini teftiş ederim!


YORUM YAP