Neden?
Bir sınıfta mutlaka vardır…
Öğretmenin sorularına herkesten önce el kaldıran, matematiği çabucak çözen, okuduğunu anında kavrayan o “parlak” çocuk.
Aileler gururla anlatır: “Bizim çocuk çok zeki, dersi derste öğreniyor, evde hiç ders çalışmıyor ama notları hep 100.”
Ama yıllar geçer.
Ortaokulda konular ağırlaşır, lise temposu yükselir.
O çocuğun yıldızı yavaş yavaş sönmeye başlar.
Üniversite sınavı kapıya dayandığında ise çoğu aile aynı şaşkınlıkla sorar:
“Bu çocuk ilkokulda sınıf birincisiydi, nasıl oldu da buraya geldi?”
Cevap :
Çabasız Başarıya Alıştırılan Çocuklar
İlkokulda öne çıkan başarı çoğu kez zekânın doğal parıltısıdır.
Ancak eğitim yolculuğu bir maratondur. İlk kilometrelerde hızla öne çıkanlar, koşunun sonuna doğru nefessiz kalabilir.
Çünkü uzun yolda belirleyici olan çalışma disiplini, sabır ve alışkanlıklardır.
Küçük yaşta çocuklara verilen mesaj ise genellikle şudur:
“Sen çok zekisin.”
“Sen zaten yaparsın.”
“Senin çok çalışmana gerek yok.”
“Şöyle bir göz atsan yaparsın”
Bu sözler, kulağa güzel gelse de çocuk için görünmez bir tuzağa dönüşür.
Çalışmayı değersizleştirir, çabayı küçümsetir.
Zekâya fazla güvenen çocuk, zorlandığı anda şaşkına döner.
Çünkü o güne kadar hiç “zorlanmayı” öğrenmemiştir.
Psikolojik Bedel:
Aşırı Güven, Derin Kırılganlık
İlkokulda sürekli alkışlanan çocuklar, ileride sınavlarda zorlandıklarında büyük bir sarsıntı yaşar.
Çünkü çocuk “Ben zekiyim” inancıyla büyürken, bir gün sınavdan düşük not aldığında bu inancı yıkılır.
Bu durum, psikolojide “öğrenilmiş çaresizlik” ile açıklanır.
Çocuk küçük yaşta hiç emek vermeden başarıya alıştığı için, emek gerektiren süreçlerde mücadele etmek yerine pes etmeyi seçer.
Başarısızlığı, kendi kimliğinin bir parçası gibi görür.
İşte o anda parlayan yıldız, hızla söner.
Örnek: Ahmet ve Elif'in Hikâyesi
Ahmet, ilkokulda öğretmenlerin gözdesiydi.
Matematikte hep en yüksek notu aldı.
Ailesi ödevlerini takip etmedi çünkü “Ahmet zaten yapıyor”du.
Ortaokulda dersler zorlaşınca Ahmet'in hiç çalışma alışkanlığı olmadığı ortaya çıktı.
Lise yıllarında geriledi, üniversite sınavında ise potansiyelinin çok altında bir puan aldı.
Elif ise sınıfın “kitap kurdu”ydu.
Okumayı erken öğrenmişti.
Ancak düzenli çalışmayı, zamanı planlamayı hiç öğrenmedi.
Ortaokulda sınav temposu başlayınca panikledi.
Çalışmaya oturduğunda dikkatini toplayamıyor, başladığı işi bitiremiyordu.
Başarısızlık korkusu büyüdükçe, özgüveni de küçüldü.
Nerede Yanlış Yapıyoruz?
Sonuca Odaklanıyoruz:
Notları övüyor, emeği görmezden geliyoruz.
Aşırı Güven Yüklüyoruz:
“Sen zekisin” diyerek çocuğun mücadele azmini törpülüyoruz.
Disiplini Erteliyoruz:
Küçük yaşta kazanılmayan düzen, büyük yaşta öğrenilemiyor.
Başarıyı Garanti Sanıyoruz:
İlkokul başarısını uzun vadeli bir garanti gibi görüyoruz.
Peki Çözüm:
Zekâya Değil, Emek ve Disipline Odaklanmak
Çocuğunuz ders çalışırken gösterdiği gayreti görün, sadece sonuç için övgü vermeyin.
Küçük yaşta günde 15-20 dakikalık düzenli çalışma bile, ileride büyük fark yaratır.
Çocuğun hata yapmasına izin verin. Küçük başarısızlıklar, büyük dayanıklılığın provasıdır.
Ona sürekli “zekisin” demek yerine, “Azmin ve emeğin çok değerli” demeyi deneyin.
Unutmayın,
İlkokulun yıldızları, lise ve üniversite yolunda sönmesini istemiyorsak, çocuklara sadece zekâ değil; disiplin, alışkanlık ve mücadele gücü kazandırmalıyız.
Hemde daha 1. sınıf itibariyle.
Çünkü bu uzun maratonda ipi göğüsleyenler, en hızlı başlayanlar değil; en istikrarlı koşanlardır.