BAKİ ÇİFTÇİ

Alipaşa arazisi rezerv alanı kamu yararı mı, özel çıkar mı?

İstanbul İli Silivri İlçesi Alipaşa Mahallesi 8314 Ada 1 ve 2 numaralı parselleri kapsayan rezerv yapı alanına ilişkin hazırlanan 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği yapılmasına Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Silivri Temsilcisi Süheyl Kırkıcı'nın dava açtığını basından öğrendik. Aslında bu konu uzun zamandır Silivri siyasetinin ve tarafların rant söylentileri bilir bilmez konuşulduğunu biliyoruz. Duyduk.
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Silivri Temsilcisi ve aynı zamanda üç dönem belediye meclis üyeliği yapmış sayın Kırkıcı'nın konuyu yargıya taşıması ile havada uçuşan iddialar hem netlik kazandı, hem de hukuki bir sürece evrildi. Bir meslek örgütü temsilcisinin ve imar konularındaki neyin kişi çıkarı, neyin kamu yararı olduğunu bilecek kadar deneyimli, hem de ahlaki ilkeleri olduğu hakkında Silivri'de itirazı olacak kimse çıkmaz.
Durum bu olunca başta Silivri basını, demokratik kitle örgütleri, özelde Silivri'nin, genelde ülkenin bugününe, yarınına dair saygısı, kaygısı, talepleri olanların gündeminde olmalıdır. Çünkü ülke kaynakları, tarihi ve doğal dokusu, varlıklarından madenler, ormanlar, nehirler, göl ve denizler, tarım toprakları siyasi yandaş sermeye grupları yararına tepeden dayatma imar ve ruhsatlarlaranta kurban edildiğini duymayan bilmeyen kalmadı. Doğa katliamlarını biliyorduk, güvenlik artık bir kamusal anayasal görevden çıkıp kişi, şirket güvenliğine dönüştüğünü de biliyorduk ama gözü dönmüş talancı şirketlerin tetikçilerinin doğa savunucularını göz göre göre doğrudan katlettiklerine de tanık olduk.
Tam da bu dönemde Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Silivri Temsilcisinin yanı başındaki bir hukuksuzluğa kamu adına dava açması çok kıymetlidir. Havamızı, toprağımızı, suyumuzu, kentimizi savunmak demokratik, hukuki ahlaki bir görevdir. Kimileri “Dava açılsa ne olacak, onlar yine bildiğini okumaya devam ederler, boşuna uğraş” diye düşünenler çıkabilir, hatta bunların sayısı çoğunluk da olabilir. Ama güçlünün hukukuna teslim olmuş toplum köleliğe boyun eğmiş demektir. Herne kadar kendini özgür sansa da. O nedenle tarih “kral çıplak” diyen bir kişinin yaktığı kıvılcım dünyayı aydınlatır!
Günümüzde şehircilik ve tarım alanlarında karşılaşılan planlama ve politika uygulamalarının, çevreyi ve kamusal çıkarları göz ardı ederek özel çıkarlara hizmet ettiği standart bir gerçektir. Kapitalizmin ideolojik varlığına ters düşen bir durum değildi. “Kentlere ihanet ettik” itirafı tam da fıtratına uygundu. Sorun yağmanın kitabına uygun mu ya da vahşi bir şekilde uygulanması konusunda farklılaşan düzen siyasetinin tavrındaydı. Birileri bağırta bağırta kanun nizam tanımadan, diğeri bağırtmadan okşaya okşaya.
Öncelikle, şehircilik alanında birçok yerleşim bölgesinde yapılan imar planları değişiklikleri incelendiğinde öne çıkan vahim bir durum vardır: Kişisel, yandaş ve paydaşsermaye çıkarlarının kamusal çıkarların önüne geçirilmesi kentleri her depremde felaketlerin kucağına atmıştır. Bir gram ders çıkarılmadan takdiri ilahiye havale edip yola devam edilir. İddia edildiği gibi vatana millete hizmet gibi söylemler kamu yarına olsaydı en vahşisi bu ekonomik ve siyasi modelin adı kapitalizm olmazdı. Özellikle tarım arazilerinin imara açılması gibi uygulamalar, tarımın sürdürülebilirliği ve gıda üretimi için önemli olan verimli toprakların kaybına neden olmazdı. Gıdaya ulaşımın giderek dahada zorlaştığı ülkemizde tarım toprakları gözümüz gibi korunurdu.
Bu tür özel imtiyazlı kararlarsadece tarım arazilerini değil aynı zamanda doğal yaşam alanlarını da tehdit etmektedir. Doğal ekosistemlere zarar veren bu uygulamaların uzun vadeli sosyal ve ekolojik sonuçları pervasızca yok eden politikaların bedeli her geçen gün ağırlaşmaktadır.
Oysa kapitalist demokrasilerin iyi kötü işlediği sistemlerde bile devletin kamusal çıkara önceliğini korumasının önemi büyüktür. Kamu yararı her zaman özel çıkarlardan üstündür; zira kamu yararı tüm toplumu ilgilendiren geniş kapsamları içeren bir anlam taşır ve anayasal sözleşmelerle hukuk güvencesi altındadır. Yurttaşlar devleti yönetenlerden anayasal güvencedeki kamusal hakların korumasını bekler.
Sonuç olarak, şehircilikteki plansız büyüme, tarım arazilerinin yok oluşu gibi sorunların yanısıra devletin kamusal çıkarlardan çok özel kişi veya kuruluşlara imtiyaz tanınması demokratik değerleri zedelerken sosyal eşitsizlikleri arttırarak gelecek nesiller üzerinde olumsuz etkiler bırakacağını biliyor olması gerekir.
Bu noktada, hukuk sistemlerinin de bu tür durumlarda önemli bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Etik değerlere ve adalet prensiplerine uygun hareket etmeyen politika ve uygulamalar, toplumda güven kaybına neden olduğu gibi, demokratik sistemin işleyişini halkın gözündedeğeri olmayan bürokratikteferruat algısınıgüçlendirir.
Tüm bunlarla birlikte, demokratik ve sosyal, siyasi yapıların sağlıklı işleyebilmesi için şehircilik, tarım, çevre ve gıda üretimi gibi alanlarda kamusal çıkarların öncelikli tutulması gerekmektedir. Devletin bu alanda adil politika belirlemesi ve toplumun katılımını sağlaması demokratik değerleri güçlendirecek ve sosyal adaletin tesis edilmesine için Süheyl Kırkıcı'nın Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası temsilcisi sıfatıyla açtığı dava bu anlamıyla da kıymetlidir.
Diğer kıymet ise, Silivri Belediyesi ve İBB'nin Kent Tarımı projelerindeki iddialarını sürdürdüğünün samimiyetini test edilmesinde bir fırsattır. Bu davaların arkasında duracaklar mı? Mesela davaya müdahil olacaklar mıbekleyip göreceğiz. Silivri demokratik kamuoyu (Silivri Demokrasi Platformu, Silivri Dayanışması, siyasi partiler, Kent konseyi, Çevre Derneği vb.) davaya müdahil olmak için çalışma başlatmaları elbette çok değerli olacaktır.
Sonuç olarak; kamusal çıkara zarar verebilecek politikalarakarşı hukukun kırıntısı bile olsa direnmek ancak özgür insanların teslim olmama direncini gösterir. Kızılderili reisin ünlü sözleriyle bitirelim; “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak.”
Beyaz eşyanın yenmeyeceğini de! Dünya dagıdaya ulaşım sıralamasında en kötü sıralarda, başta gıda enflasyonuyla açlıkla karşı karşıya kalmış bir ülkede tarım topraklarına beton rant merkezleri kurmakdışı şeker içi zehirelma şekerinden ne farkı vardır?
Hep böyle aldatılmadık mı? Sonra tarım yapacağız diye Sudan çöllerine milyon dolarları gömer arkasında bakar kalırsınız!
Allah affetsin öylemi?

YORUM YAP