Hüseyin Kuru

Yeni dönem beklentisi...

Malum 24 Haziran'da yapılan başkanlık ve genel seçimler ile parlamenter sistem bitti, yerine devletin hızlı işlemesi, bürokrasi engellerinin kaldırılması ve değişen Dünya koşullarına ve çağa ayak uyduracak bir sistem olan Başkanlık Sistemi geldi.
Millet de bu kararı onayladı ve yeni hükümet sistemi ile ülkeye yeni bir rota çizildi.
Ve bu durum ülkemiz açısından büyük bir milat olarak değerlendirilmelidir.
Siyasal istikrara devam ediyoruz. Nedenlerini tabi ki sıralayacağız.
Öncelikle içteki istikrarın devamlılığı adına atılan adımlar –savunma sanayinin güçlendirilmesi, terörle mücadele, operasyonlar, Fetö ve diğer örgütlerin temizlenmesi vs.- ile ekonominin ve kalkınmanın devamlılığı adına hem bürokrasi engeli, hem de askeri vesayetin ortadan kaldırılmasıdır ki, milletten gelen destekle ve seçmenin iradesi ile de bir tercih yapıldı. Ülkemize hayırlı ve uğurlu olsun.

***
Bu durumu tabi ki uzmanlar ve akademisyenler daha iyi değerlendirecektir. Bence bu sürecin bir de sosyolojik boyutu var. Tabi ki bir çok gerekçe ve parametreler de var, ancak ben toplumun her zaman ekonomiyi birinci tercih olarak ve devamlılığın sürdürülmesini esas aldığını düşünüyorum.
Tabi son 15 yılda elde edilen kazanımların kaybedilmemesi ve ekonomik özgürlük ile serbestiyetin sanki milletin önceliğinde belirleyici olduğu kanaatindeyim.
Tercih önceliği olarak toplumsal bir beklenti ile hükümetin ekonomiyi düzeltmesi ve acil eylem planını devreye sokarak piyasalarda durgunluğu gidermek, rahatlatmak ve sürdürmek olduğunu düşünüyorum.

***
Devam edelim. Neredeyse tüm sektörlerde ve genel piyasalarda beklentiler çok yüksek. Sanayi sektörü ve ihracat rakamlarına bakıldığında tablo güzel. İyi de bir taraftan hem kredi faiz oranları, hem de mevduat faiz oranları yükselince millet de nakitini mevduata yatırdı ve borsadan da kaçış başladı.
Faiz değerlenince diğer yatırım enstrümanı olan gayrimenkul duruyor. Belki değer kaybetmiyor, ancak maliyetler şişiyor. Sonuçta para değerlenince emlak fiyatları durur ve az prim yapar.
Bu sahneleri geçmişte de görmüş ve yaşamış bir insan olarak şunu söylemek mümkün. Eğer emlak bir durgunluğa girmişse belirli bir sezon veya dönem sonunda -misal 1994, 2001, 2009 krizleri buna en güzel örnektir- rampadan fırlatılacak füze olur ki hepimiz şaşırırız!
Bu ülkede her 7 yılda bir kriz oluyor. 2016 hain darbe girişinden sonraki süreçle beraber ülke ekonomisindeki durgunluk dönemi de devam ediyor. Likidite sorunu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil, tüm Dünya ülkelerinde sıkıntı çok büyük!

***
‘Türkiye emlak piyasasını anlamak için dünya ekonomisini iyi anlamak gerekiyor.
Dünya ekonomileri borç batağında.
ABD'nin borçları 12 Eylül 2017 itibari ile 20 trilyon doları aştı.
Japonya 10 trilyon doların üzerinde borç stokuna sahip.
Avrupa'nın entelektüel ülkesi Fransa ise 7 trilyon dolar borcu aşmış vaziyette.
Türkiye'nin borcu ise henüz yarım trilyon doları bulmadı.
Toplam büyüklüğü 100 trilyon dolar olmayan Gayrisafi Milli Hasılaların bu borçları ödeyebilme ihtimali yok.
Borçları verenlerin de paralarını üstüne yatırmaya niyeti yok. Son yıllarda dünyada artan patırtı ve gürültünün nedeni bu.
FED hem faiz oranını artırıyor hem de bilanço küçültüyor. Dünya'yı 2-3 yıl parasızlıktan kavuracaklar. Çekilen ABD parasının yerini Çinlilerin paraları alacak, yani parayı ABD'ye çekecekler, sonra Çin'e transfer edecekler.
Çin üzerinden de Dünya'yı borçlandıracaklar. Köklü şirketleri satın alacaklar. Bu senaryo dünyayı hiç idare etmezse, 50-100 yıl idare eder.
Tüm cazibesine rağmen Türkiye'deki küçük ve orta yatırımcılar faize inanmıyor.
Faizin reel bazda paranın değer kaybetmesi anlamına geldiğini teorik olarak bilmeseler de pratik anlamında biliyor.
Bankacıları ve beyaz yakalıları saymazsak piyasada göz ardı edilmeyecek bir alıcı kitle var.' (10.01.2018 alıntı yazı)

***
Yılbaşında da bu düşünceleri yazmışız. Dünya ekonomisi bir kriz yaşıyor. Dışarda yaşanan konjonktürel durum bizleri de ister istemez etkiliyor.
Öncelikle son birkaç yıldır döviz de inanılmaz bir artış söz konusu. Beklenti dışı bu artışların bir karşılığı var mı, yok.
Faizler deseniz hem mevduat, hem de ticari, konut, ihtiyaç vb. gibi tüm kredilerde oranlar çok yükseldi.
Sürecin uzaması piyasaları olumsuz etkileyecektir. Her ne kadar da ülkenin mali disiplininden ödün verilmese bile sıcak paraya ihtiyaç vardır.
Burada sanayi sektörü ile ihracatın artması, inşaat sektörünün de yeni pazarlara mülklerini satması gerekiyor!
Devam edelim. İnşaat sektöründe yaşanan sıkıntıları sıralayacak olursak;
• Likidite sorunu, nakit sıkıntısı,
• Mevduat faizlerinin yükselmesi nedeniyle alıcı kitlelerin faize yönelmesi,
• Dövize bağlı emtiaların artması nedeniyle inşa maliyetlerinin şişmesi,
• Konut finansmanında aylık faizlerin aylık 1,60 seviyelerine çıkması,
• Arsa maliyetlerinin ve kat karşılığı oranlarının artması,
• İç pazarda yaşanan daralma,
• Hedef kitle beklentilerinin ve seçiciliğin yükselmesi,
• Proje geliştiricilerinin taşeron gruplara barter'la iş yaptırması nedeniyle fiyat kontrolünü sağlayamaması bir dezavatajdır.

Sonuç olarak; Gayrimenkul sektörü açısından zor bir yılın başındayız.
Yıl yıldan zor gelecek.
Arzın fazla olduğu dönemler alıcılar için ciddi fırsatlar sunar. Uzun vadeli düşünenler için fırsatlar yılı.
İyi haftalar...

YORUM YAP