Ali Gülcü

Unutulmuştur

İki katlı büyük bir ev olduğuna göre zengin birininmiş demek...
Fukaranın nefesi yetmez böyle bir hanede oturmaya...
Gün doğusuna bakan cumbasında beş tane camı var.
Kaç tane odası, kaç tane mutfağı, kaç tane hamamlığı vardır? Kim bilir!
Küçük, yuvarlak bir havuz... Kuyu mu yoksa?
Bahçede meyve ağaçları... Dut, badem, kiraz... Ne ararsan var...
Bu ev eskiden, bayram sabahlarında ne şenlikli oluyordur...
Yaşasa yaşasa kalabalık bir aile yaşamıştır burada... Dede, torunlar, halalar, amcalar...
Yaz gecelerinde sofralar kurulmuştur havuzun başına, hafta sonları gün ışıyana kadar sohbet edilmiştir... Evin büyüğü kaç defa yatağından doğrulup açık pencereye doğru bağırmıştır;
“ Yatın ulan artık, sabahleyin erkenden dikeceğim hepinizi!”
Gençler ağızlarını tuta tuta gülüşmüştür...
Düğünler yapılmıştır avluda...
Koca koca tencerelerde, kavurma, pilav ve hatta zerde pişirilmiştir...
Masalar dizilmiştir evin kuytusuna...
Kat kat davul, zurna çalınmıştır, düşmana inat!
Zamanı gelince genç kızları gelin edilmiştir, telli duvaklı... Elleri titreyen, gözleri nemli babalar kuşak bağlamıştır...
Kaç damadın sırtına vurulmuştur, ciğerleri dökülene kadar...
Kaç cenaze çıkmıştır ve kaç çocuk gözlerini açmıştır bu kocaman evin kaç tane olduğunu bilmediğim odalarında...
Zamanla mahallede tanıyan da kalmamıştır ev sahiplerini...
Unutulmuştur, yaşayanlar da, anıları da...
Sarı badanalıymış ev...
Cümle kapısı ve çerçeveleri mavi...
Kileri dolu, sofrası bereketliymiş bir zamanlar...

YORUM YAP