BAKİ ÇİFTÇİ

Pandemi günlüğü

Pandemi günlerindeyiz. 15 Mart'tan bu yana sıkışıp kaldık dört duvar arasına. İnsan sevdiklerinden bile kaçınabilir miymiş bulaş korkusuyla. O oturuyor insanın içine. Sevdiklerin sana, sen onlara tehdit.
Tarih 11-12 Nisan 2020 sokağa çıkmak yasaklandı baldır küldür. İki günlük yasak ne işe yarayacaksa? On altı milyon İstanbul şehri burnunu bile çıkarmıyor kapıdan., Sokaklar, meydanlar. Bulvarlar, parklar Covid-19'a teslim, her şey donup kalmış, doğa kendisiyle baş başa. Yaban hayat kaybettiklerini geri istercesine özgürce dolaşıyor dünya metropollerin de.
Dışarı da pırıl pırıl bir güneş, mavi gökyüzü. Sahi İstanbul'da gökyüzü bu kadar mavi miydi? ilk defa görmüş gibi takıldı gözüme! Kuzey penceremden IBB'nin salgın boyunca inşa edilen kreş inşaatı, nasılda sessiz iki gündür. Bir grup kara karga dolaşıyor üzerinde özgürce.. “Korona işlemez”(!) çelik montaj işçileri sokağa çıkma yasağına uymuş mecburen. İBB müttehidi nasılda üzgündür şimdi. İnşaat çevresinde birçoğunu komşularla ellerimizle diktiğimiz ağaçlardan arta kalanlardan bahar filizleri yeşil bir örgü telaşında. Akasyalar, iğdeler ve ıhlamur dallarında. Öyle taze, öyle körpe ki dokunmaya kıyamaz insan.
Güneyde deniz. Serin kuzey rüzgârı bebek beşiği gibi sallarken dalları, yapraklar daha çabuk büyüsün niyetine. Denizin mavisi yakamoz tarlası güneş ışıklarıyla sarmaş dolaş. Yaramaz ama sempatik bir çocuk gibi kıpır kıpır duramaz yerin de. Of buruk bir dünya doluyor içime, korona esaretinde. Uzatsam torunum Civan'ıma değecek elim eline. Yakınken uzak olmak yaksa da içimi, sağlıklı olduklarını bilmek ferahlatıyor yüreğimi. Öfke nöbeti boğazımı tıkıyor “Sokağa çıkma yasağını” bulaşma kaosuna dönüştüren muktedire.
Akasyalar, söğütler, kestaneler yeşile çalmaya başladılar bu günlerde, penceremde kıskançlıkla seyrediyorum baharı. Donup kalmış İstanbul. Boğaz'da erguvanlar, Emirgan'da laleler renk cümbüşündedir şimdi? Ne çocuklar koşturuyor patikalarında, nede sevgililer el ele.
Arabalar sıra sıra kıpırtısız, çocuk parkaları ıssız. Balkonumda sardunyalar yeni çiçekler açtılar top top. Sevgili eşimin kendi elleriyle çekirdekten yetiştirdiği limonlar hayli büyüdüler. Onlar da kapılmış baharın büyüsüne pandemiye inat yeni filizler vermişler. Nasılda sevindim. Umut aşlıyor insana.
Ezelden beri çok sevdim dağı taşı, kurdu kuşu, denizi, ırmağı, böcekleri de sevdim yılanları da. Ve de insanı. Lakin ben beni bildim bileli güç ve iktidarları sevemedim. Kibri, kini sevmedim mesela. Komşusu açken tok olanları da sevmedim.
Her canın paydaş olduğu dünyayı mülkiyetine geçirip farklıymış çakası satanları da sevemedim. Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesiymiş gibi arzı endam eden din bazları da sevmedim. “Bayrağın arkasına saklanıp suç işleyenleri, ayrımcılık yapanları, dinin arkasına gizlenip günah işleyenleri” de sevmedim.
Söze soy, sop ata, dede kılıç kalkan, at avrat övünmelerini de sevemedim. Zenginin iktidarı yetmezmiş gibi çocuktan, yoksuldan ilk fırsattan bir zorba çıkacak diye. Bir yerde okumuştum “eğer medeni insanların yaşadığı yerde fakir görürseniz bilin ki o ülkenin yöneticileri halkın malını çalıyordur.”
A denk gelenlerle yolumu ayırmaya çalıştım ve en yakınımdaki bir adım öne çıkmak için yoldaşlarının sırtına basmaya hazır açgözlüleri de sevemedim.
Bir türlü sevemedim gelmiş geçmiş yeryüzünün büyük küçük hükümdarlarını, hükümetlerini. Birisi çıkıp kürsüye ya da televizyon ekranlarına “Ey milletim,” diye söze başlasa ben “arkama bakarım kime diyor” diye. “Sevgili vatandaşlarım” diyenlerden de tırsarım. Bu eşitsiz, bu adaletsiz, bu hukuksuz dünyada bir türlü kendimi bir tarafa koyamam. Dinen de, siyaseten de, etnik olarak da, kağıt üzerinde yurttaş olarak da ait olduğum hiçbir yer yok. İnsan olmaktan başka. Farklılıklara saygısızlığımdan değil. Arkasından bir “iktidar” çıkacak endişesiyle.
Başımıza vura vura öğretmeye kalkıyorlar “miş” gibi yapmayı biz inadına dirensek de. Ülke gelirinin %50 den fazlasına bir avuç sermaye grubu çökmüşse “dönüp bakarsın arkana” Ey milletim, vatandaşlarım” diye başlayan ikiyüzlü hitaplara “kime” diyor diye. Çünkü onların hitap ettikleri ben değilim, seni bilmem.
Ekmeğin, adaletin, eşitliğin özgürlüğün ve hatta PANDEMİ'nin eşit ve adil paylaşılmadığı ülkelerde seçmiş ve seçilmiş olmanın bir değeri kalmamışsa millet de değilsindir, vatandaş da.
12.04.2020 Pazar. Saat 11:00 Türkiye pandemi sokağa çıkma yasağı var. Bir saat sonra sona erecekse de, salgının 31. Günü., İçişleri bakanının takkiyeli istifa haberi yayınlanıyor televizyonda.

YORUM YAP