Ali Gülcü

Belki o


Sorun aynada gördüğümüz yüz?

Tüm günahlarını, ayıplarını, zaaflarını, en örümcek tutmuş, en gizli kalmış köşelerine kadar ezbere bildiğimiz ve dilimizin söylediği yalanlarla kandıramayacağımız, kurnazlığımız ve fırsatçılığımız ile yanıltma ihtimalinin olmadığı, kendimiz…

Yansımayı sevmediğimiz, sevemediğimiz, alışamadığımız için en çok sevenlerimize batırıyoruz dikenlerimizi…

Oysa seven o kadar az ki!

O yüzden çabuk sinirleniyoruz…

O yüzden tahammül edemiyoruz mutlu ve saf çocukların gözlerindeki ışıltıya…

Bıçak elimizde, bahçemize topun kaçmasını bekliyor, avlunun kuytusunda, kiraz ağaçlarına dadanan haylazlara taş atıyor, gücümüz yettiğince kovalıyoruz…

Zor zamanlarda kuytusuna sığınabileceğimiz, fırtına geçene kadar kovuğuna saklanabileceğimiz, acaba başkasına anlatır mı diye şüphe duymayacağımız, yaslanabileceğimiz, dertleşebileceğimiz, dostumuz da yok!

Kıyafet seçerken bile dükkân dükkân gezen biz, onca insanın arasından dostumuzu nasıl seçelim?

Nasıl güvenelim?

Ekmediğimiz, terimizin düşmediği, bolluk zamanlarında aklımıza gelmeyen tarlaya, yoklukta nasıl gidelim?

Seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyor, çıktığımız yolun tozunda boğuluyoruz…

Çaresiz zamanlarda, dinlemediğimiz, sesini duyamadığımız hayata, alnımıza yazılmış kadere, gözünü işaret parmağımızla çıkardığımız talihe sövüyor, ettiğimizi bulduğumuzun farkına varamıyoruz…

Kem göz kurumaya mahkûmdur…

Kötü niyet döner, iftira; zamanı geldiğinde; atanın başına örs olur!

Kin tutuyorsan ve mazlumun ekmeği heybende rahat koyuyorsan başını yastığa…

Yaşamın elleri ödeşmeden yakanı bırakmaz!

Seçim senin; ya uyumayacak, ya uyanacaksın!

Uyuyup uyanmak iyidir…

Aynada gördüğün yüze gül, o da sana gülsün… Belki o, sen değilsindir!


YORUM YAP