Ali Gülcü

Bacakları Tıraş Etsem,

Bacakları tıraş etsem, güllü dallı bir entari giyip, suratımı resim defterine çevirip makyajın en çetrefillisini yapsam, 42 numara topuklu ayakkabı bulsam en kırmızısından, sarı peruk uydurup atsam kendimi Sultanahmet'e...
Banklardan birine oturup, en seksi halimle sigara yaksam...
Gelen geçen adamlara diksem gözümü, arada bir iki frikik versem...
Kesiştiklerim de asılsa bana...
Yaşadıklarımı gazetede yazsam sonra...
Ne oldu şimdi ben büyük gazeteci mi oldum?
Bu işler bu kadar kolay mı yahu?
&&&
"Çanak tutmak" diye bir deyim var...
İstenmeyen bir durumu hissettirmeden desteklemek manası taşır yerinde...

&&&
Ayşe Arman olsa, bir saatte sadece üç erkekten teklif aldı diye hayıflanırdı!
Bir saatte kaç kişi geçer ki Sultanahmet'ten?
Bilseydik yüzdesini hesaplayabilirdik!
Yetmiş milyonda üç yüzünden yapılan genellemeler kaşındırdı beni!
Neden bir Türk turist kılığına girer ki?
Neyi, kime ispat etmek ister?
Ayşe Arman'dan sonra taklitçiliktir yapılan... Gülünçtür...
&&&
Hasan Pulur yazmıştı hikâyeyi; Oduncu, ormanda elindeki baltayı asırlık ağacın gövdesine indiriyormuş, ağaç başlamış ağlamaya, oduncu üzülmüş:
"Canın mı acıyor, ama ne yapayım ekmek parası, seni kesip odun yapıp satacağım, nafakamı çıkaracağım, evdekiler aç."
Ağaç içini çekmiş:
"Canımın acıdığı filan yok, elindeki baltanın sapı benden, ona ağlıyorum!"

YORUM YAP