Cemil Kenar

Zurnada peşrev olmaz mı?

Sosyal hayatı kısıtlanan insanların siyasi, ekonomik, sportif algılarını manipüle eden programlar o kadar fazla ki TV izlerken sinirlerimiz bozuluyor.

Algı operasyonlarına maruz kalmak istemeyenler yemek, seyahat, belgesel programlarına yöneliyoruz deseler de Survivur en çok izlenen programların başında geliyor.

Survivorda yarışan ünlülerin biri Kırkpınar Başpehlivanı. Geçenlerde bir programda denk geldim. Acun, uzun zamandır gidemedim Kırkpınar'ı bize biraz anlatır mısın dedi. Ne büyük fırsattı. Pehlivan 660 yıldır devam eden gelenek olduğunu 14 boyda 3 gün devam ettiğini her boyda kazanarak yükselenlerin başpehlivanlık için güreşme hakkı elde ettiğini ve kendisinin iki kez başpehlivanlığı kazandığını anlattı.

Bilinen şeyler doğrudur. Bunlara itirazımız yok ama Kırkpınar Er Meydanı olarak yağlı güreşleriyle anılır, biliniyor olsa da aslında çok daha fazlasıdır.

Kırkpınar'ın inanılmaz hikayeleri çok değerli tarihçesi var. Mesela davet simgesi olan kırmızı dipli mumu, 13 Mart 1913 günü teslim olan Edirne kalesinin er ve erbaşlarının tutsak kaldıkları, Kırkpınar'da açlıktan ağaç kabuklarını yediklerini hatırlatan Anıt Ağaç hiç anlatılmıyor…

Brüksel'deki işeyen çocuk heykelini gören bilenimiz çoktur ama Kırkpınar'ın öneminin farkında değiliz…

Buna benzer yerel yöresel, ulusal ne hikâyelerimiz var da haberimiz yok… Oysa bu konuları gündeme getirme fırsatı bulan her konuda ahkam kesen çok sayıda uzman, akademisyen, araştırmacı, siyasetçi, sporcumuz var ama ilham veren kişi ara ki bulasın!!!

Birileri, biliyorsan konuş ilham alsınlar, bilmiyorsan sus da adam sansınlar demiş… Öyle anlaşılıyor ki adam sanılmak bizim de hoşumuza gitmiş ama böyle olmaz. Yeniden bir farkındalık yaratmak için bir daha, bir daha ve yeniden yüksek sesle, ‘Bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı” diye Haykırmak lazım….

Bazı insanlar vardır kahve gibidir. Yaptıkları 40 yıl unutulmaz. 90'lı yıllardı. Lösemiyle mücadele eden Fatih kardeşimizin tedavisi için resmi izinli bir yardım kampanyası düzenlemiştik. O dönemin İstanbulsporlu futbolcularıyla hastane ziyaretleri, TV röportajları yaparak kampanyayı duyurmaya gerekli parayı toplamaya çalışıyorduk.

Bir gün bir radyo programında bir anons dikkatimi çekti.

Hafta sonu Kadıköy Bahariye'de imza günü yaparak satılan kasetlerin gelirinin Fatih'in kampanyasına bağışlanacağı söyleniyordu.

Üşenmeden gittim.

O yıllarda en kalabalık caddelerden olan Bahariye'nin ortasına bir şemsiye, bir masa sandalye ve yüzlerce kaset konmuş. Gelenlere kampanyayı anlatarak imzalı kaset satan birileri var.

Bir süre izledim.

Sonra gidip birkaç kaset aldım ve masadaki izim belgelerini göstererek şu belgedeki kişi benim dedim ve böyle tanıştık. Kendi imkânlarıyla Fatih'in babasının telefonunu bularak aradığını ve uygun zaman ve mekanda tüm geliri Fatih'e kalacak bir konser verebileceğini söyledi.

O konser zamanın Yeşil Et Lokantası'nda yapıldı. Saatlerce sahnede kaldı.

Saatlerce kaset imzaladı.

Sohbetler edildi.

Kampanyaya katkısı Fatih'e desteği inanılmazdı.

Sadece Fatih ile sınırlı değildi. Birçok kişiye daha kendi ulaşıp her türlü yardımcı olan tam bir iyilik meleğiydi.

Hayatta her şey olabilirsiniz ama sanatçı olmak HÜNER ister ve ne yazık ki o HÜNER yok artık.

Birçok insanın derdine deva olmaya çalışırken kendi derdine çare bulamadan sessizce aramızdan ayrıldı.

Ne güzel insandın sen HÜNER Coşkuner mekânın cennet olsun…

 

YORUM YAP