Sevginar Sali

Herkes Haddini Bilsin


Bir bedevî, devesine iki çuval yükler, kendisi de üzerine binerek yola koyulur. Yolda, üstü başı perişan bir filozofa rastlar. Laf arasında, filozof bedevîye sorar:
-Devenin üzerindeki çuvallarda ne var?
Bedevî:
-Birinde buğday dolu, diğerinde kum.
Filozof sorar:
-Neden kum doldurdun?
Bedevî cevap verir:
-O çuval boş kalmasın, devenin üzerinde dengeyi tutsun diye.
Filozof, bedevîye:
-Akıllılık edip de buğdayın yarısını bir çuvala, diğer yarısını da öteki çuvala koysaydın, hem devenin yükü hafiflerdi, hem de çuvalların, der.
Bedevî bu fikri çok beğenir:
-Hakkın var, düşünemedim, diyerek, öyle yapar.
Yapar ama, bu derece akıllı adamın hâline şaşar. Nasıl olur da, bu akılla bu adam böyle perişan gezer, diye düşünür. Merakını yenemez, sorar:
-Ey akıllı adam. Sende bu akıl, bu fikir varken, niye böyle yaya yürüyor, yoruluyorsun? Böyle bir akılla sen ya sultansın, ya vezir. Doğru söyle nesin sen?
Filozof cevap verir:
-İkisi de değilim, halktan bir kimseyim.
Bedevî tekrar sorar:
-Kaç deven, kaç öküzün var?
-Hiç.
-Peki, bari dükkanındaki mal ne? Onu söyle?
-Benim ne dükkânım, ne yerim, ne yurdum var. Ben filozofum.
-O halde kaç paran var?
-Ne parası, ekmek alacak tek mangırım yok. Yalın ayak, baş kabak dolaşır dururum. Bu kadar hikmet ve bilgiden ancak, hayal ve baş ağrısı elde ettim.
Bedevî, bu cevaba fenâ halde kızar:
-Defol, uzaklaş yanımdan der. Senin bilgin, nasihatin bana da zarar verir, başıma dert açar. Sen şu yoldan git, ben bu yoldan. Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması;  senin hikmetinden, boş, faydasız, felsefeden daha iyi. . .

***
Yolun yarısına gelip de bir işte dikiş tutturamayan gazetecilik kimliği altında bir baltaya sap olmaya çalışan haddini bilmezlere seslenmek farz oldu.
8 yıldır Silivri’de yayın hayatını sürdüren gazetem, okuyucularının 2 bininci sayılara taşıdığı Hürhaber’e, kendilerine bakmadan, gazetecilik dersi vermeye çalışanların, durumu trajik mi, komik mi karar veremedim. Etkinlik ve inandırıcılığın ne olduğunu biz biliyoruz bunun sayesinde ayaktayız. Ama bilmeyenlerin olduğu da malum hangi işe el atsalar ellerinde kalıyor.
Bu işin üniversitesini okumuş ve 10 yıldır hemen hemen yerel basının her kademesinde görev yaptıktan sonra, değil basın, hiçbir mesleki titri olmayan kişilerin bana gazetecilik, hayat dersi vermeye kalkışması gibi bir kendini bilmezlik olamaz. Önce ürettiklerinize bakacaksınız sonra konuşacaksınız. Değeri olmayan üretime tabi ki kimse itibar etmez. Şahsi çıkarları için olabildiğince küçülenleri ise kimse büyütemez.
Kişisel çıkarları ve görüşleri doğrultusunda kamuoyunu yönlendirmeye çalışanların kim olduğunu söylemeye bile ihtiyaç duymuyorum, çünkü herkes biliyor. Yapmaya çalıştıkları şeyi başaramadıkları da gün gibi ortada. Malum kişilerin CHP veya Belediye Başkanından istediğini alamayıp ara ara ortalığı ayağa kaldırışına ilk kez şahitlik etmiyorum, umarım son kezdir.
Silivri Belediye Başkanı’nı yine kutluyorum! (Adil Sirkecioğlu benden çok kutlamış, nasıl hafifledim bilemezsiniz) Tekrar söylüyorum Işıklar’ın emek harcamadan, hak etmeden kimseye bir şey vermeyeceği yönündeki kararlılığını destekliyorum. Bu konuda Silivri Belediye Başkanı’nı kınayanların yanında olacak halim yok. Attığı istek mesajlarının kamuoyuna açıklanmasını istemeyenlerin paçaları tutuşmuş olabilir yapacak bir şey yok. Herkes yaptığı, yaşadıklarıyla yüzleşecek.
Özellikle basın mensubu kimliğini kullanarak, ilan, abone, gazete satışı bedeli dışında şahsına kim ne istediyse, özel tüzel ayrımı gözetmeksizin açıklansın. Buna karşı çıkanlar ve sebepleri aşikar. Basın mensubu olarak ürettiklerine değer verilmeyenler, mesleki kimliğimizi harcıyor.
Ailemden gelen sermayemi bu işe yatırdım, bugün de sahip oldum, kazandığım her şeyi Hürhaber’e verdiğim emeğe borçlu olduğumu söyleyebilirim. 21 yaşımdan bu yana gazetecilik yaparak geçiniyorum. Çalıştım, maddi ve manevi, benim için son derece kıymetli olan, kazançlar elde ettim, insanlar tanıdım, olaylar yaşadım. Bir insanı en iyi sahip oldukları, bulunduğu konum ve ürettiği şeyler anlatır, gerisi hikaye…

YORUM YAP