Ali Gülcü

Eskiden Koltuğuna Oturduğum Diş Doktorları Ağzını Aç Yavrum Acımayacak Evladım Diyordu


Bugün Özcan; “ ağabey sen iğneden mi korkuyordun?” diye sordu...
Ağzımda bir bahçe hortumu, beş tampon( O beyaz pamukların adı tampon herhalde) iki el, bir de matkap olunca cevap veremedim tabi... Kurbanlık koyun gibi baktım...
Öyle çaresiz...
Sadece iğneden korkmuyorum ki ben diye geçirdim içimden yüzüne karşı... İçinde diş, doktor geçen her cümleden, muayenehanelerdeki kokudan, genelde cam olan masaların üzerindeki alet edevattan, koltuktan, adamın gözüne gözüne tutulan ışıktan ve hatta beyaz renkten...

İnsanlar yaşlanıyor, korkuları azalacağına artıyor onu demeye çalışıyorum...
Hadi diş doktorlarından kendimi bildim bileli korkuyorum...
Uçak korkusuna ne demeli?
Hele o kalkış anı yok mu?
Vay anam vay!
Siz korktuğunuz zaman ne durumda oluyorsunuz bilmiyorum ama ben bacakları öne doğru uzatıp vücudu kasıyorum, eller yumruk oluyor, gözler kapalı, ardından terleme başlıyor... Nereden başladığı detayını sizlerle paylaşmam mümkün değil...
Sonra hayal gücüm devreye giriyor; Lost dizisi geliyor aklıma uçağın ortadan ikiye ayrılmasını bekliyorum ama nafile...
Hayali gazete manşetleri görüyorum; düşen uçaktan kurtulan olmadı!
Bir taraftan da aynı uçakta olduğum kişilerin hayat hikâyelerini merak ediyorum...
Tekerleklerin pistte çıkarttığı sesle her şey bitiyor...

&&&&

Bebeklerin sadece karanlıktan ve yüksek seslerden korktuğunu okumuştum bir kitapta...
Diğer korkular sonradan öğreniliyor demek!
Hayat korkmayı öğretiyor insanlara...

Poker Surat denen tipler var...
Usta poker oyuncularının yüzlerindeki ifadesizlikten, duygularını ve düşüncelerini belli etmeyişlerinden esinlenerek söylenmiş bir benzetme...

Bilirsiniz, karşılaşmışsınızdır...
Dünyanın en güzel haberini verirsiniz kılı kıpırdamaz adamın...
Yüzüne küfür edersiniz,  bakışlar değişmez, tepki vermez...

Poker suratlı adamlardan da...
Yüze gülüp, kuyu kazanlardan da korkarım velhasıl...
Sizler de korkarsınız bilirim...

Ya riyakârlardan korkar mısınız?
Hani şu olduğu gibi görünmeyen, içindeki kötülüğü belli etmeyip civa gibi bulunduğu kabın şeklini alanlardan?
Hatta kötülük yapmak için organize olanlardan?

İyilik anlık yapılır, bir çırpıda, öylesine, beklentisiz...
Reklâmı olmaz ki iyiliğin, adı o zaman “iyilik” olmaz zaten...
Kötülük yapmak için plan yapmak, o anı defalarca kurgulamak, farklı senaryolar üretmek gerekir...
Kötülük yapmak için kötü düşünmek gerekir onu demeye çalışıyorum...


İnsan var oldukça korkuları da, korkularıyla yüzleştiği anlar da olacaktır ama...
Ah bir de iyiyi kötüyü ayırabilsek!
Kimden korkacağımızı bilebilsek, olmadık zamanlarda sırtımızdan hançerlenmesek!  

Japonların söylediği gibi; Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma beyaz olanlardan kork!

YORUM YAP