
Şair-Araştırmacı Yazar İhsan Tevfik, dostu Ahmet Erhan'ı vefatının 12. yılında kaleme aldığı duygu dolu bir yazıyla andı. Yazısında, Erhan'ın şiir dünyasındaki yerini, Silivri'deki Ahmet Erhan Parkı'nı ve şair dostlarının ona dair anılarını aktardı.
Şair-Araştırmacı Yazar İhsan Tevfik, 4 Ağustos 2013'te hayatını kaybeden yakın dostu Ahmet Erhan'ı vefatının 12. yılında bir yazıyla andı. Tevfik, yazısında Ahmet Erhan'ın edebiyat dünyasına kazandırdığı şiirleri, dostlarının anlattıkları ve Silivri'deki anısına verilen parkla ilgili düşüncelerini paylaştı.
Şair anma yazısında şu sözlerine yer verdi: “4 Ağustos 2013 tarihinde aramızdan vakitsiz bir yıldız gibi ansızın kayıp gidenhas şair Ahmet Erhan'ı 5 Ağustos 2013 Pazartesi günü Ankara Karşıyaka Mezarlığında toprağa vereli 12 yıl olmuş. Ah, zamanın kör mü kör, yıpratıcı eli, dili, gözü…
Ondan bize 20'yi aşkın çoğu şiir bazıları deneme, öykü ve çocuk kitabı olmak üzere bir külliyat ve Silivri'de de zaman zaman önünde bazen gülümseyerek bazen hüzünle oturduğum bir Şair Ahmet Erhan Parkı kaldı. Öyle ya “Silivri, benim ruhumun ılıman iklimidir.” diyen has, vicdanlı bir şairin en azından kendi hayaliyle çocuk seslerinin yankılandığı bir parkta adının olması kadar şiirden bir güzellik olamaz.
Şimdi kendisi de ışıklar içinde şiirle yüzen şair ağabeyimiz Refik Durbaş, Silivri'de Ahmet Erhan Parkı'nı açarken şu sözleri söylemişti: “Kasaba biraz geç de olsa görüyor onu. Silivri halkı, şimdi Ahmet Erhan adını bir parka vererek bu şiirlerin telif hakkını (Silivri'de üç kitap) ödemiş bulunuyor.(…) Yetmişli, seksenli yılların genç kuşakları sardunya nasıl açar şiirlerde, çakıl taşı hangi denizi yurt edinir, onun şiirlerinden öğrendi. Ülkesini anlatırken kendisini de ihmal etmedi. Yaşamına ve yaşadıklarına ayna tuttu şiirlerinde… Bu yüzden de şirinin dipsularında kendi özel tarihi ile ‘sevgili yurdu'nun tarihi iç içe, aynı sayfalarda kulaç atmakta…”
Ahmet Erhan, “Buz üstüne yazmak isterdim / bütün bu şiirleri / üç beş gün öyle kalır / sonra eriyip giderlerdi /…çektiğimiz bunca acıyı/varsın hiç bilmesin çocuklar/barışa, kardeşliğe dair/yarın nice şiir yazarlar” diyordu bir şiirinde. Ama Silivri'de yaşarken 2006 yılında yayımlanan seçme şiirlerinin adını “Buz Üstünde Yürür Gibi” koydu ve o şiirler buz üzerine değil bireysel tarihiyle nice acılara tanık olduğu ülkesinin her santim coğrafyasına kazıldı. Bilen bilir, okuyan okur. Daha ilk kitabında “Her şey bir acının bilincine varmakla başladı / bir el, hep bir şeyler yazdı biz doğduktan bu yana” diyen bir şair için başka türlüsü de mümkün değildir zaten.
***
Ankara'dan İstanbul'a taşındığı dönemin şiirlerini içeren ilk kitabı “Ne Balık Ne de Kuş” (2002) yeni yayımlanmıştı daha. Kitabın ilk şiiri “dâüssıla” şimdi o da ışıklar içinde yanına yolcu ettiğimiz yiğit söz savaşçısı ve Ankara yıllarından sevgili dostu Nihat Genç'e ithaf edilmişti. Ankara'ya coğrafyasıyla ve her şeyiyle vedasını ama içten içe yoğun özlemini de anlatan edebiyatımızın güzel sıla şiirlerinden biridir.
Şiirin bir yerinde “ankara.anakarası yaşamadım, diyebildiğim her şeyin / yine de hoşça kal şehrim, şehrim hoşça kal / sevgilin, oğlun, şairin… nankörün olayım” diyordu. Ahmet Erhan, anakarası'nın “sevgilisi, oğlu, şairi” oldu ama nankörü olmadı.
Sevgili Nihat Genç, onun ölümünden sonra iki sayfa civarında çok güzel kadirbilir bir yazı yazmıştı. Şöyle başlıyordu yazı: “Bizim kuşağın en büyük şairi, arkadaşımız Ahmet Erhan'ın öldüğü haberi geldi. Çok uzun süreli bir iyileşip bir kötüleşen kanser, sonunda Ahmet Erhan'ı yedi bitirdi. (…) Ankara'da iki genç adam biri Nihat Genç, yazar, biri şair Ahmet Erhan, Nihat, dedi, senin yazıların ne kadar benziyor şiirlerime, ruhsuzlaşan her şeye düşman, işsiz parasız iki adam, kaç milyar kaç milyar kez konuştuk, Ahmet benim nezaketsiz zahmetsiz konuştuğum çok az demeyeceğim, tek insandı.. Kırk yıl kırk bin an'ı, birkaç kelime nasıl anlatır, kimin gücü yetebilir o zehir zıkkım eşsiz ahlak günlerine geri dönmeye..”
Ne diyelim şimdi sevgili Ahmet Erhan'ın gırtlak kanseriyle başlayıp akciğer kanserine evrilen hikâyesi için ya da sevgili Refik Durbaş'ın ve Nihat Genç'in de akciğer kanserinden vedasına. Şüphesiz ki bu güzel ülke güzel evlatlarını zamanında çok yordu ve yormaya da devam ediyor. Yazmak, haykırmak vicdanı olan her insan için bir görevse kendini aydın bilenler için zaten kaçınılmaz bir durumdur. Bu görevi ciğerlerini, sağlıklarını vere vere yerine getirdi bu güzel insanlar. Ve “o güzel atlara binip gittiler.”
Devam ediyor Nihat Genç, onun hakkında çok sağlam tespitlerle: “…Hayatı çok dağınık ve yarım yamalak ama samimi ve çok özgür yaşadı. Ne semalardan ne rüyalardan ne başkalarından hiç heyecan toplamadı. Mantarlaşıpküfleşen beynini şiirinin zehirleştikçe güzelleşen hazzıyla tedaviye çalıştı. Kendini çok öldürdü, çok. Bu yüzden şiiri hep bir kurban töreni gibiydi. Her insana nasip olmaz iç dünyasının en ağır en sert ve en saf duygularını bulup çıkarmayı bu dünyaya gelmiş olmanın en idealist görevi bildi, başardı. Yer'e hepimiz gibi basmıyordu, başka yer'i başka türlü başka yerinden adımlayan kuyu içinde yürüyen ayakları vardı. Tek bir taklit cümlesi yoktur.”
Nihat Genç'in, “Kimin gücü yetebilir yeniden o granit şehrin mermer desenlerinin içinde gemi yolculuklarına.” dediği ve Ahmet Erhan'ın ona ithaf şiiriyle nakışladığı “Daüssıla” şehri elbette Ankara'dır. Nihat'la bitirelim o zaman: “Şairin vatanı üslubudur, Ahmet'in de benim de vatanım göğüs göğüse kılıç şakırtılarıyla çok kanlı geçti… Evet böyledir, şairin vatanı üslubudur ve orada her kelimeyi biçimleyen ağu'dan bir ırmak akar. Bu kutsal ağu nehrinde yıkanmamışlar Ahmet Erhan şiirlerinin bir özgür kalp için maliyetinin nelere mal olduğunu hiçbir zaman bilemeyecekler.”
“Bir kalem kendi kendine yazar bu şiiri / İnsanlar işlerine gider, ben acıya giderim” diyen has şair, bilenler bilecek sizi. Ahmet Abi, Refik Abi, Nihat Abi; ah canım güzel, yürekli insanlar, has adamlar. Evvel giden ahbaba selam olsun erenler. Işığınızı bölüşe bölüşe yaşayın oralarda biz gelene dek.”
sevgilim, yurdum
Tatlı bir hüzün
Yaz suskunluğu
Derme çatma ev
Gönül uykusu
Çal şu bedeni denize
Yeşilden maviye değin
Sevgilim, yurdum
Zeytin kokulum
Yaz suskunluğu
Bunca kar altında
Gönlümden geçti
Şiir gibi çok yaşa
Ahmet Erhan, Silivri
Çok güzel bir yazı, siyasi otoritere sahip olanlar bir şairle ve gerçek bir sanatçıyla dostluk kursalardı dünya daha yaşanır bir yer olurdu. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Cemal Süreya ve Ahmet Erhan gibi ince ruhlu güzel şairlerimizi sevgiyle selamlıyorum. Onlar da olmasa insanlığımız nere kalırdı. Benim de Şair bir ağabey im var ne mutlu bana, Saygılar İhsan Tevfik abim.