Sevginar Sali

Biraz sarsılalım mı?

Kaç şiddetinde sarsılmamız gerekiyor, sahip olduğumuz her şeyi kaybetmeden kendimize gelmemiz için hiç düşündünüz mü?
Hayatı, yaşadığımız sürece ona sığdırdıklarımızı yitirmek için deprem olarak 7 şiddeti yeterli geliyor genel kanı ve bilimsel açıdan sanıyorum…
Bir tarafıyla pamuk ipliğine bağlı bir ömür diğer yanıyla incir çekirdeğini doldurmayacak bahanelerle koparttığımız fırtınalar…
Bugünün vazgeçilmezleri ilerleyen günlerde pul kadar değerden yoksun; hayatın cilvesi!
Ne uğurda verdiğimiz her yanıyla tartışmaya açık meselelerde ortaya koyduğumuz mücadelelere gömülü harcadığımız ömürler bozuk para gibi yitip gidiyor…
Hayatın dengesi içinde bir insanda her konudaki fazlalık, başka bir alandaki noksanlığın ispatı deniyor. Ve hatta hatta hangi açıklarımızı hangi fazlalıklarla kapatmaya çalıştığımızı şıp diye söyleyebilen başkaları varken, yapan, edenleri olarak bizler sonuna kadar inkâr ediyor, kendi gerçeklerimiz yüzümüze tokat gibi inse de kabul etmeme hususunda direniyoruz. Her gerçeğimize ilişkin körlük, kendimizi yok sayma savaşında kazanılan bir cephe, büyük kayıplar demek oysa…
Kendikine kör, sözde başkalarının gerçeği peşinde kaybettiğimiz, boşa harcanan vakitler ömrümüzün kara delikleri… Kendini bilmeyen, başkasını ne bilecek ondan ne öğrenecek Allah aşkına!?
Her günümüz bayram havasında geçmiyor olabilir ama şükredecek o kadar çok şeye sahipken olmayanlar uğrunda harcadıklarımız telafisiz.
İnsan hayatı belki kendi içinde farklı dönemlere bölünebilir ama esaslı bir dönüm noktası var kanımca… Birinci bölümde sahip olduklarını çoğaltmak, bundan sonrakinde de onları korumak. Sahip oluklarınız ne kadar çok artar ve ihtiyacınız olanın üstüne çıkarsa; siz onların değil onlar sizin sahibiniz oluyor. Duracak yeri, her zaman ve koşulda, bilmek çok önemli yani! Zararın neresinden dönülse kar da insanın ömrü geri gelmiyor unutmayın.
İhtiyacınız olanın dışında peşine düştüğünüz her şey sizi köleleştiriyor. Hayatımızdaki her fazlalık bize başka şeylerin eksikliği olarak yansıyor; bu kural hiç değişmiyor.
Ermedim merak etmeyin, yaş aldım ya da yaşlandım; aynı şey galiba…
Yaşlandıkça büyüyen gözlük numaralarına düşünüyorum da kalp gözüyle etrafınızı görmeye başladıktan sonra ne gam…
Bir yere varmak için illa oraya gitmeye de gerek kalmıyor bilmenin bin türünü öğrenmiş oluyorsunuz.
Sesinizi duyurmak için bağırıp çağırmaya da lüzum yoktur artık; duymak isteyenin içinizden geçeni bile işitebileceğini bilirsiniz…
Dünyayı tanımak yerine kendini bilmenin sırrını keşfetmiş oluyorsunuz.
Ve hayatınız boyunca başınıza gelen her şeyin size kendi öykünüzü yazmak için sunulan ipuçları olduğunu inşallah geç kalmadan anlamış olursunuz, oluruz…
Nasıl geçip gittiniz arkanızdan bakıp düşünüyorum : ) Bu kadar şeyi nasıl yaşadım diye kendime şaşıyorum…
Hoş geldin 42. yaşım seni diğer tüm yaşlardan aldığım dersler doğrultusunda çok akıllıca kullanmayı planlıyorum : )) Sevgili kalbim çok hızlı ve belirleyici attın bugüne kadar biraz ağırdan al önümüzdeki yıllarda rica ediyorum…
Hayata bana sunduğu en kıymetli ağarman bugünkü ben için teşekkür ediyor, Allah'a şükrediyorum…
Hep ‘had' bildirilir de bence kıymetinizi bilin; dünyada başka hiç kimse bilmese bile siz bilin! Buna saygı duyanlar sizinle kalsın, itirazı olanlara yol verin… Hayatlarımız o kadar kalabalık yaşanmayı kaldıracak durumda değil zorlamayın…

YORUM YAP