Silivri, tam da böyle bir çelişkinin ortasında açtı bu yıl Yoğurt Festivali'nin perdesini. Gün boyu orman yangınıyla savaşan bir kent, akşam saatlerinde sahne ışıklarının altına indi. Kimi bunu eleştirdi, kimi de bunun bir liderlik sınavı olduğunu fark etti.
Silivri'nin üstüne duman çökmüştü ama akşam aynı meydanda şarkılar söylendi.
Bir yanımız yangın yeri, bir yanımız festivaldi… Gecenin ikinci yıldızı (Birincisine de geleceğim…) Emir Can İğrek'in sahne dekorasyonundaki alevler bile müzik performansının muhteşemliğine zeval getirmedi.
Gündüz yazın kavurucu sıcağı yetmezmiş gibi dört bir tarafa hızla yayılan alevler el birliği ile kontrol altına alındıktan sonra, Bora Balcıoğlu'nun (Gecenin yorgun, gergin ama konumuna full odaklanmış asıl yıldızı : ) o kürsüde verdiği mesaj yalnızca bir konuşma değil; yangının küllerinden doğan bir ifadeydi.
Tıpkı geçen yıl olduğu gibi ilçemizin bu en önemli etkinliği arifesinde tekrar önemli bir yangın tehlikesi atlattık. Aynı olayın seneye de benzer şekilde tekrarlanması, artık “tesadüf” kavramının sınırlarını zorlar peşinen söyleyeyim.
Perşembe günü öğle saatlerinde Çanta Mahallesi'nde çıkan ve saatlerce süren orman yangını, hem belediye ekiplerinin hem de tüm ilgili kurumların olağanüstü çabasıyla 4-5 saat içinde kontrol altına alındı. Validen, İBB Başkan Vekiline Silivri'ye geldiler, ne Kaymakamımız ne de Belediye Başkanımız yalnız kalmadı. İBB Başkan Vekili Nuri Aslan, üstelik deprem sonrası yaptığı gibi Marmara Cezaevinde tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için bütün Silivri adına duyduğu endişenin toplamından daha fazlasını taşıdığını en azından yüzümüze karşı bu kez söylemedi. Bora Başkan'a ifade ettiyse kendisine saklamasını rica edeceğim.
Aynı günün akşamında Silivri Sahili'nde festivalin açılış töreni gerçekleştirildi. Kortej iptal edildi ama konserler ve programlar devam etti. İşte tam da bu noktada tartışma başladı.
Muhalefet, “mahalle yanarken festival mi olur” minvalinde Balcıoğlu'na yüklendi. Ama ben o akşam farklı hissetim. Akşam programı başlamadan evvel yangın kontrol altına alınmıştı. İnsan kaybı yoktu ama doğa ve ev sahipliği yaptığı pek çok canlı için acı bir netice vardı ortada.
Başkan Balcıoğlu, konuşmasında hem doğa sevgisini hem de sosyal belediyecilik anlayışını içtenlikle ifade etti. “Silivri bizim evimiz” derken, bu topraklara duyduğu ve hepimizin duyması gereken sevgiyi ve sorumluluğu her cümlesine yansıttı. Yangına dair teknik bilgilendirme yaptı ancak esas dikkat çekici olan; olayın ardında yatan asıl gerçeğe, yani “yangın hiç çıkmasın” diye doğaya, bilince ve toplumsal sorumluluğa yaptığı vurgu oldu.
“Bu borç lafla ödenmez” dediği anda, kürsüde sadece belediye başkanı değil; doğup büyüdüğü kente vefa duyan bir insan, bir hemşehri, bir evlat olduğunu haykırdı.
Liderler kriz anlarında gerçek sınavlarını verir. Festival iptal edilseydi, “belediye çaresiz kaldı” denilecekti. Devam ettiğinde ise “duyarsızlık” suçlaması geldi. Ama Balcıoğlu bu ikilemin ortasında üçüncü bir yol seçti: Krizi yöneterek halkın karşısına çıktı, etkili bir söylev gerçekleştirdi.
Konuşmasında sosyal adalete, gençlerin hayallerine, kadınların yüküne, çocukların mahcubiyetine değinmesi, klasik bir festival açılış metninin çok ötesindeydi. “Asfalt değil, insan” dedi. “Tabela değil, vicdan” dedi. Şartlarına oldukça uyan, son derece gerçekçi bir tabloyu önümüze koydu. Ve bu mesajlar, festival sahnesinden çok daha büyük bir zemine yayıldı. Madem Başkan Bey her şeyi açıkça konuşup bizimle dertleşiyor biz de ne hissettiğimizi söyleyelim… Valla öyle büyük beklentilerimiz de eksiğimiz de esasen yok; geçen dönem yapılan ve yapanlardan baştan dönemin Belediye Başkanı Volkan Yılmaz'dan Allah razı olsun… Temizlik, çevre düzenlemesi ve mümkün olduğunca yarım kalan işler tamamlansın. Hükümetin tasarruf tedbirleri, İBB'nin başındaki iktidar sopası ve halk arasındaki ekonomik krize herkes aşina.
Balcıoğlu'nun konuşmasında bir başka önemli vurgu da Silivri'deki kültürel çeşitliliğe sahip çıkmasıydı. “Kimimiz türkü söyler, kimimiz Rumeli havası oynar” derken siyasetin bölücü değil, birleştirici olması gerektiğinin altını çizdi. “Silivri'de insan insanın ötekisi değildir” sözü ise bu kentte hakim kılınmak istenen toplumsal iklimin anahtarıydı.
“Bu şehir bana güvendi, şimdi sıra bende” dediği an, Bora Balcıoğlu siyaseten değil, insani bir yerden sesleniyordu. Çünkü onu asıl zorlayan şey yalnızca bir makamı taşımak değil, o makamda “bizden biri” olarak kalamayacağı gerçeği ile yüzleşmek.
Göreve geldiği günden bu yana Balcıoğlu'nun selefleri gibi, kendi kimliğini koruyarak Silivri'nin Belediye Başkanı olabilmek mücadelesi veriyor. Bu kentte doğmuş, burada büyümüş, sokaklarında iz bırakmış biri olarak “bizden biri” kalmakla, artık “tüm Silivri'nin Başkanı” olmak arasında gidip geliyor.
Bu denklem kolay değil. Çünkü Belediye Başkanlığı makamı, doğası gereği bir mesafeyi beraberinde getiriyor. Koltuğu da unvanını da hiç kuşku yok ki seviyor ama her dönüşüm gibi bunların getireceklerinden de endişe duyuyor.
Bu festivalin ilk günü Bora Balcıoğlu yalnızca bir açılış gerçekleştirmedi. Aynı zamanda yangının kül ettiği alanlardan, umudun yeniden filizlenebileceği bir bakış sundu.