Hüseyin Şahin

Pandemi ve yeni öğretim yılı yaklaşırken

Pandemi ve yeni öğretim yılı yaklaşırken

11 Mart 2020 günü, sınıflarında son derslerini yapan milyonlarca öğrenci,  öğretmenler ve veliler, pandemi nedeniyle tüm ülke genelinde okulların tatil edildiğini şaşkınlık içerisinde öğrendikten sonra adeta apar topar sınıflarını, okullarını terk etmek zorunda kaldı. Aynı durum hemen hemen tüm dünya genelinde yaşandı. 

Okullar tatil edildiğinde pek çoğumuz bu tatil süresinin birkaç gün, bilemedin birkaç hafta olacağını sanıyorduk.  Oysa olayın ciddiyeti, salgının boyutu ve etkileri zaman geçtikçe daha iyi görülmeye başlandı.  Ne yazık ki tüm dünya da vakalar hızla artmaya devam ederken can kayıpları da halâ artarak devam ediyor. Alınan tedbirler, yapılan çalışmalar, uyarılar salgını ve yayılmasını önleyemiyor.

BEŞ AYDIR YUVAMIZDAN AYRIYIZ

Salgının en çok etkilediği alanlardan biri de eğitim. Okullarımız tam beş aydır kapalı. Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz beş aydır eğitim yuvalarının dışında.

Her okul, her öğretmen,  19 Haziran gününe kadar öğrencilerin eğitim-öğretimini uzaktan eğitimle sürdürmeye çalıştı. Bakanlığın gerçekleştirdiği televizyon yayınları, EBA (Eğitim Bilişim Ağı) üzerinden yapılan çeşitli çalışmalar, canlı sınıf uygulaması, telefon ve Whatsaap, You Tube gibi teknolojik araçlar ve dijital platformlar kullanılarak öğrencilere ulaşılmaya, işlenemeyen konular tamamlanmaya çalışıldı. Bu çalışmalar sonucunda ulaşılan akademik başarı düzeyinin ne olduğu ise şu an itibariyle tam olarak ölçebilmek mümkün değil. Bunu en gerçekçi şekilde yüz yüze eğitime başladığımızda görebileceğiz.

Bu süreçte teknolojik imkânları sınırlı olan veya hiç olmayan, internet erişimi bulunmayan bulunsa da çeşitli sorunlar yaşayan veliler ve öğrenciler uzaktan eğitimin” uzağında” kaldılar. Pek çok öğrenci internete bağlanabildiği halde canlı sınıf uygulamasında öğretmeni ile bağlantı kuramadı.  Bazı günler öğretmenler en çok üç beş öğrenciyle canlı sınıf uygulamasını gerçekleştirebildi.

Milli eğitim Bakanlığı ülke genelinde 31 Ağustos 2020 tarihi itibariyle şartlar uygun olursa ve bilim kurulu da uygun görürse telafi eğitimlerinin başlayacağını ve bu eğitimin de yüz yüze olacağını açıkladı. Ülkemizin ağustos sonunda içinde bulunacağı duruma göre olası dört farklı senaryo üzerinde çalışmalar yapılıyor.

SORULAR, SORULAR, SORULAR...

31 Ağustos iyice yaklaştı. Zaman hızla akıp gidiyor.  Öğretmenler, okul yöneticileri, veliler, öğrenciler endişeli ve tedirgin.  O kadar soru var ki herkesin kafasında. İşte bu soruların bazıları:

  • Okullar ilan edilen tarihte gerçekten açılabilecek mi?
  • Yüz yüze eğitim mi uygulanacak yoksa uzaktan eğitim mi?
  • Okul yönetimi ve öğretmenler hazırlık planlamasını hangi senaryoya göre yapacak?
  • Hem yüz yüze hem uzaktan eğitim bir arada mı yürütülecek? Böyle olacaksa hangi dersler yüz yüze, hangi dersler uzaktan eğitimle verilecek?
  • Yüz yüze eğitim uygulanırsa salgın iyice artar mı?
  • Okullarımızda gerekli hijyen sağlanabilecek mi?
  • Çocuklar servislerde, sınıflarda, koridorlarda, tuvaletlerde, okul bahçesinde, kantin alış verişlerinde sosyal mesafeyi gerektiği gibi koruyabilecek mi?
  • Her çocuk maske tedarik edebilecek mi?
  • Maskesini düşüren, kaybeden ya da maskesi yıpranan, kullanılamayacak duruma gelen çocuklar ne yapacak?
  • Okulların yeterli maske, dezenfektan, sabun tedarik imkânları yeterli mi? Başlangıçta yeterli olsa bile ne kadar süreyle temin edebilecek durumdalar?
  • Çocuklar okuldan, bindiği servisten, uğradığı kırtasiye veya marketten eve virüs taşır mı?
  • Çocuklar evlerinden sınıflarına ve arkadaşlarına virüs taşıyacak mı?
  • Tüm çocukların birbiriyle yakın temasına nasıl engel olunabilecek?
  • Velilerin okul bahçesine, okul binası ve sınıflara giriş çıkışına izin verilecek mi?
  • Öğretmenler kurulu toplantıları, veli toplantıları ve okul aile birliği toplantıları nasıl gerçekleştirilecek.
  • Çocuklara ve öğretmenlere ve diğer okul çalışanlarına okula başladıklarında test yapılacak mı?
  • Virüsün yetişkinlerde gösterdiği tipik belirtiler çocuklarda görülmediği için çocukların virüsü taşıyıp taşımadığı nasıl belirlenecek?
  • Her gün her çocuğun sağlıklı olarak ateşi ölçülebilecek mi?
  • Okulların mevcut öğretmen odaları sosyal mesafeyi gerektiği şekilde korumaya uygun büyüklükte mi? Öğretmenler ve diğer okul çalışanları kendilerini yeterince koruyabilecek mi?
  • Okulların ve sınıfların havalandırması yeterince sağlanabilecek mi?
  • Her yıl sonbahar mevsiminde okullarda görülen normal grip salgını baş gösterdiğinde, çocukların burunları akmaya, hapşırmaya, öksürmeye başladıklarında, ateşleri yükseldiğinde, boğaz ağrısı şikâyetleri arttığında, halsiz ve bitkin göründüklerinde öğretmenleri ve velileri ne düşünecek ve ne yapacak?
  • Öğrenme güçlüğü olan, okullarında bireyselleştirilmiş eğitim planı uygulanan ve yüz yüze destek eğitimi alan öğrencilerin durumu ne olacak?
  • Sınıf mevcutları ve sınıfların, okulların fiziki şartları sosyal mesafeyi ayarlamak için uygun mu?...
  • Tam gün mü yoksa yarım gün mü eğitim yapılacak. Günde kaç saat ders yapılacak? Sınavlar nasıl uygulanacak? ...

EĞİTİMDEN VAZGEÇEMEYİZ

Okulların açılmasına birkaç hafta kaldı. Yukarıda merak edilen sorulardan başka daha pek çok sorulabilecek soru mevcut.  Durumun tüm detaylarıyla gözden geçirilerek, en uygun senaryonun uygulanması, şartlar değiştiğinde de yeni şartlara uygun senaryoların gündeme gelmesi ve uygulanması çok önemli.  Şu bir gerçektir ki, eğitimden vazgeçemeyiz.

Evet, sorun büyük ve çok ciddi. Sorun, yöneticiler, öğretmenler, veliler, öğrenciler tüm yurttaşların el ele, omuz omuza, yürek yüreğe vererek çözmeye çalışması gereken bir sorundur. Duygusallıktan uzak, aklın ve bilimin ışığında, özveri ve fedakârlıkla üstesinden gelinebilecek bir sorundur.

Yaşadığımız sorun kişisel, ulusal veya bölgesel bir sorun da değildir.  Dünya üzerinde yaşayan her yaştan ve her cinsten insanın sağlığını hatta canını tehdit eden büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Bu pandemiyi kişisel çalışma ve özveriyle, fedakârlıkla atlatmamız imkânsız. Tüm insanlık el ele vermek ve ortak çözüm arayışı içinde olmak zorundadır. Hükümetlerin ve devletlerin iş birliği yapması da kaçınılmazdır. Pandemiyle mücadelede hijyen ve sağlık eğitiminin ne denli önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Bu eğitimin taviz verilmeden sürdürülmesi  hayati önem taşımaktadır.

ÖNCELİKLE YAŞAMA HAKKI

Yeni eğitim öğretim yılı yaklaşırken öğrencilerin, anne ve babaların, öğretmenlerin, tüm eğitim yöneticilerinin kaygılarının ve streslerinin de yavaş yavaş artığı açıkça görülmektedir. Her insanın elbette ki  “eğitim hakkı” vardır. Ancak en temel ve en önemli ve değerli hakkı ise öncelikle “yaşama hakkıdır.”

Millet olarak önce yaşama hakkımızı düşünecek, gerekli önlemleri sıkı sıkıya alacak, pandemi ile mücadeleyi gevşetmeden, rehavete kapılmadan sürekli olarak devam ettireceğiz.  Öncelikle kendi can güvenliğimizden başlayarak aile fertlerimizi,   yakınlarımızı ve akrabalarımızı komşularımızı, yaşadığımız toplumu düşünecek ve iş birliği içerisinde olacağız.

Hata ve eksikliklerimizi görüp dile getirenlere çıkışmak yerine teşekkür ederek uyarılarına kulak asacağız. Eksikliğini, hatasını gördüklerimizi uyaracağız. Çünkü söz konusu olan pandemi olunca birimizin sorunu hepimizin sorunu haline gelmektedir.

CAVİT 19 DEĞİL COVİD- 19

Tabi “Yeter artık şu öğretmenlerin yan gelip yattığı, aldıkları maaş ve ek ders ücretleri haramdır. Açın okulları da gidip çalışsınlar artık.” diyen şuur yoksunu, öngörüsüz dalgacılara da bir çift söz söylemeden yazımı bitirmek istemiyorum:

Sayın, çok değerli çokbilmişler,

Başımızdaki bela Cavit 19 değil (19 Çorumun plaka kodudur), Covid- 19'dur. Gözle görülemeyen acımasız bir katil. Tüm dünyada yarattığı korku, tehlike ve olumsuz sonuçları gün gibi ortada. İnsanlar çaresizlik içinde şuuru bile kapanmadan acılar içinde, boğularak can veriyor.

PANDEMİYİ DÜNYAYA ÖĞRETMENLER YAYMADI

Dünyanın dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. Açıklanan rakamlar sadece birer sayı değil ölen insanları ifade eden değerler. Covid-19'u,  biz öğretmenler üretmedik ve pandemiyi de tüm dünyaya biz yaymadık.

Unutmayın ki hayatı tehlikede olan sadece sizler değilsiniz. Virüs milliyet, cinsiyet, yaş, dil, din, mezhep ayırmadan herkesi tehdit ediyor.  Evlerine göndererek korumaya çalıştığımız sizlerin çocukları. Hepimizin evlatları. Bu ülkenin geleceğidir. Kaldı ki okulların tatil edilmesi kararını da biz vermedik.  Karar devletimizin zorunlu olarak aldığı bir karardır.

Nasıl ki bir bahçıvan, sulayıp büyüttüğü çiçeklerini ortada bırakıp çekip gitmek istemez, nasıl ki bin bir zorlukla, alın teriyle bağını bahçesini, tarlasını süren, eken, çapalayan hiç bir  çiftçi mahsulünü sorumsuzca bağında, bahçesinde, tarlasında yüzüstü bırakıp gitmek istemez, biz öğretmenler için de okulundan, sınıfından, evlat bildiği, kendi çocuklarından daha çok emek harcadığı ve üzerine titrediği öğrencilerinden ayrı düşmek o denli zordur ve üzüntü vericidir. Bizim hayatımız çocuklarla, sınıfımızla ve okulumuzla, tebeşirle, kalemle, kitapla anlam kazanır.

ÖĞRETMENLER PANDEMİDE İKİ KAT EMEK HARCADI

Kaldı ki bu ülkenin fedâkar öğretmenleri,  uzaktan eğitim sürecinde, normal zamanlarda eğitim öğretim faaliyetlerine harcadığı emek ve zamanın neredeyse iki katını harcamış, sabah dememiş, akşam dememiş, hafta sonudur, bayram tatilidir dememiş, öğrencilerine faydalı olabilmek için çalışıp didinmiş, bu süreci asla bir tatil olarak görmemiş, daha yoğun bir çaba ve stres altında emek sarf etmiştir.  

Kendi özelimde söylemem gerekirse pandemi sürecinde öğrencilerime çalışma hazırlamak, bu çalışmaları göndermek, öğrencilerden gelen çalışmaları incelemek, hatalarını düzeltip onlara geri dönüş yapmak, velileri yönlendirmek, canlı ders uygulamasını gerçekleştirebilmek ve katılım sağlayabilmek, karşılaştıkları sorunları çözmeye çalışmak için önümde bilgisayarım, elimde kağıt kalem, telefonum, masa başında sabah sekizden gece 24'e kadar çalıştım.

Bu dönemde masa başında fazla oturmak ve hareketsiz kalmaktan belimde fıtık oluştu. Bir aydır bel ve bacak ağrılarıyla kıvranıyorum. İki torba ilaç kullandığım halde ağrılarım dinmedi. Diğer meslektaşlarım da aynı şekilde günün yarısını bilgisayar ve masa başında geçirdiler. Onlar neler yaşadı kim bilir!

Okulların kapalı olmasından, eğitim- öğretimin aksamasından, çocuklarımızın okullarından ayrı kalmasından en çok üzüntü ve kaygı duyan yine öğretmenlerdir.

Ne yazık ki öğretmenler hakkında ileri geri konuşup ahkâm kesen, o çok muhterem fikirlerini sosyal medya üzerinden yayan çok bilmişlerin asıl derdi, çocuğunu kendi evinde birkaç ay idare edememe, onunla baş edememe, katlanamamaktan kaynaklanan sıkıntısından kurtulmak için öz evlâdını bir an önce okula postalayıp kurtulmak ve evde rahat edebilme düşüncesi ve isteğidir.  Asıl derdi çocuğunun eğitim alması değil, evden uzaklaşmasıdır. 

BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLANLAR

Biz öğretmenler, evlatlarımız gibi üzerine titrediğimiz öğrencilerimizi bir an önce kurtulunması gereken canlılar olarak değil, kendisine, ailesine, içinde yaşadığı topluma, ülkesine ve milletine ve nihayetinde tüm insanlığa faydalı birer insan ve yurttaş olarak yetiştirmemiz gereken değerli ve çok önemli bireyler olarak görüyoruz. Ülkemizin geleceği ve aydınlık yarınları olarak görüyor ve her birine ayrı ayrı değer veriyoruz.  Sözünü tartarak ve düşünerek, haddini bilerek ve söylediği sözü söylemeyi hak ederek konuşmalı insan. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamalıdır.

Evet, yeni bir eğitim öğretim dönemi yaklaşıyor.  Bunun da öncesinde uygulanacak bir telafi dönemi var. Alınacak ve uygulanacak olan kararların öğrencilerimiz, velilerimiz ve öğretmenlerimiz için, milletimiz için en iyi, en doğru, en gerçekçi, en akılcı ve bilimsel   kararlar olacağına inanıyor, böyle olmasını  temenni ediyorum.

Vaziyet ne olursa olsun, biz öğretmenler, her türlü durumda ve şartlar ne kadar zor olursa olsun öğrencilerimizin yanında olacak ve onlara ışık olmaya, yol göstermeye devam edeceğiz.

Sözümü büyük yazar Rıfat Ilgaz'ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı'nın unutulmaz Mahmut Hocası, Rahmetli Münir Özkul'un filmin bir sahnesinde geçen şu anlamlı sözleri ile bitirmek istiyorum:

“Okul, sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı.  Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur... Ben tüccar değilim, eğitimciyim. ”

Öğrencilerimizle, meslektaşlarımızla ve velilerimizle tekrar ve bir an önce okulumuzun çatısı altında buluşabilmedilek ve temennisiyle sağlıkla ve huzurla kalınız.  Covid'den uzak, suya sabuna yakın olunuz.

 

                                                 

YORUM YAP