Ahmet Yücegök

Oldu İşte Kim Demiş Olmaz Diye


Her yıl tekrarlanan…
1977 Yılı 1 Mayıs kutlamaları Taksim’de yapıldı. Tıpkı bu yıl olduğu gibi…
Oradaydım. İnönü Statı tarafından alana girdik. O facia başlamadan az önce Aksaray’dan kalkan Silivri Otobüslerine yetişmek için çıktık… Saat 19.00’daki son arabaya koşarak yetiştik. Olayların sonuçlarını, başlangıcını otobüsün içinde radyodan öğrendik. Eve geldiğimizde, Siyah-Beyaz Televizyonlardan o vahşet görüntülerini izledik. İnanılmaz görüntülerdi. İlk söylemlerde “Daha fazla insan ölmüş” dendi. Sonradan kesin sayı çıktı.
Alanda ki görüntüler, insan cesetleri, yaralılar, bayraklar flamalar vs...
O yıllar, çalkantılı yıllar…
Siyasilerin, en tepe noktasına saldırıların yapıldığı yıllar. DİSK Genel  Başkanı Kemal Türkler’in katledildiği yıllar. Ecevit’e suikastların yapıldığı yıllar. Burada ismini sayamadığım bir çok tanınmış insanın katledildiği yıllar…
Dünyanın iki kutuplu olduğu yıllar…
Niye söylüyorum?
Belki de tezgah dışarıdandı. Hala, o günler aklımıza geldiğinde ürperiyoruz.
Sonra…
1978 Yılı…
Bu defa o kadar yığınsal değildi ama güvenlik güçleri ve diğer görevlilerin, olaylara müdahalesi pek olmadı ve güzel kutlandı.
Daha sonraki yıllarda malum…
Hele son birkaç yıldır. Televizyonlarda o inanılmaz görüntüler hala belleklerimizde...
Ve, yıl  2010…
Günlerden Cumartesi bahar havası… Hatta biraz sıcak gibi. Şişli Çağlayan’dan Taksim’e kadar tek bir araba yok. Bütün yollar sadece insan. Gayet tabii ki, bayrakları ellerinde. Son yılların inatlaşması gibi görünen Taksim Meydanında kutlama isteği.İlk bakışta  anlamsız gibi geldi ama bu güne geldiğimizde ,  Taksim Meydanın da niye ısrar ettiklerini anlıyoruz…Alanı dolduran insanların yüzünden anlıyorsunuz.
Her kurum ve kuruluş gayet disiplinli yürüdü. Alana girişleri ayrı bir güzellikteydi her birinin. Sanki yarış yapıyorlar. Sanki defile yapılıyormuşçasına, renk cümbüşü oluşturmuşlardı. Dediğim gibi tüm kuruluşlar davuluyla, zurnasıyla ve çoluk çocuk belirlenen sloganları atarak yürüdüler, öylece alana girdiler. Sonrada ağaçların altına yayıldılar. Yine şarkılarla türkülerle sonuna kadar beklediler.
Galiba en büyük sıkıntı tuvalet problemiydi…
En sapa köşede iki tuvalet vardı. Onların önünde kuyruklar inanılmaz uzunluktaydı. Yani o kadar uzun kuyrukta sıra sana gelene kadar beklemek zordur… Nasıl çözüm buldular bilemiyorum.
Demem o ki, kutlamayı engellemeyince tam bir karnaval görüntüsüydü 1 Mayıs.

ORMAN KÖYLERİNDE
YAŞANAN…
Hep ayni sorun. Hep aynı görüntüler…
Pazar günü Kavaklı, Ortaköy, Çatalca, oradan Binkılıç yolunu takiben Danamandra Köyü, tekrar Silivri sınırları içine girmiş olduk. Köye girmeden önce ormanlık alan içinde bulunan tarlalara yapılmış birkaç tane baraka türünde evin yıkılmış olduğunu gördük. Sorduk izinsiz yapı, inşaatı 2004 yılından sonra yapılmış yapılarmış.
Buralarda, pulu yerine yapılmış ruhsatsız binalar olduğu gibi. Tapusuz köy tabir edilen bu yerlerde 132 yıldır oturduğu için kendine ait gibi görmüş, bir belge sorulmamış ama yerdeki bir sürü değişikliğin sonucu, en son Maliye Hazine adına kayıtlanmış. Yani kişinin evi Maliye Hazinesinde. Dolayısıyla İstanbul Zeytinburnu’nda Hazine arazisi üzerine yapılmış gecekondu ne ise bu da aynı. Ayrıca köy yerleşim alanı içinde olup, tapusunu da almış. Ama, ruhsat almadan kaçak ev yapmış. Bu bina kaçak, ruhsatsız muamelesi görüyor. Diğeri ise Hazine arazisi üzerine yapılmış. Hem yapı kaçak, hem başka arazi üzerine yapılmış. Hem evi yıkılacak, hem para cezası alacak hatta hapislik olacak bile var. İşin içine Savcı girmiş. Jandarma girmiş. Hazineye ait olduğu için işin içinde Mal Müdürlüğü var, Kaymakam, Jandarma var. Su Havzalarına yakınsa İSKİ var. En son olarak Belediye var. İstanbul .Büyükşehir Belediyesi ve ya İlçe Belediyesi zabıta ekipleri var işin içinde. Bilhassa Çayırdere, Sayalar ve Danamandra’nın tamamında düne kadar köy içi dahil tek bir yerde tapu yoktu. Tamamı Maliye Hazinesi olarak geçiyordu. Bu 132 yıldır böyle yeni değil. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nden eski bir sorun daha. Vakıflar, Orman Kanunu, Orman Kadastrosu çalışmaları derken ormandan ayrı tutulan kamuoyunda (2/B) diye geçen yerlerden. Özetle, inşaat izni yok. Hoş, şimdi tapusu olsa bile yok. Adı geçen bu köylerin, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin yapmış olduğu 1/100.000’lik ve 1/5.000’lik Planların altı 1/1.000’lik imar planları yok. Adam, çocuğunu evlendirmiş. İki inek besliyor. İnekler dört olmuş ahırına ek yapacak izin istiyor, izin yok. Yapıyor bu defa kaçak yapı. İnekleri satıyor bu defa geçim derdi başlıyor. Çünkü,ormandan makta payı olarak ormandan aldıkları ağaçları kesip satıyorlardı. Artık o verilmiyor. Yasak. Yani bu köyler resmen ambargo altında…
Yetmiyormuş gibi son günlerde artan yıkım çalışmaları var. Kimin yıktığı… Resmen kimin görevi önemli değil. İnsanlar mağdur. Yıkımın ilk tespitini kim yapıyor belli. Kim tutanak altına almış belli. Yapı yasağı varken kimin “yapıyı biz görmeyiz” dediği belli. Nihayetinde köylerde oturan insanlara eziyettir. Yazlık için gelenler varmış. Yazlık dediğin bir baraka altı üstü. Bir doktor ve ya son Bulgaristan göçmenlerinden İstanbul’da oturan ama o köylerde akraba tanıdıkları olanlar. Öyle lüks villa falan da yok hani...
Tam 132 yıl önce Bulgaristan, Romanya, Yunanistan’dan buralara göç etmişler. Bu köyleri kurmuş o insanlara bu gün “Sultanbeyli” ve ya “Gazi” Mahallesine yapıldığı gibi muamele yapılması haksızlıktır…
Haklı veya haksız manasında söylemiyorum. O mahalle insanlarının durumunu bilmiyorum ama buralar farklı. Dediğim gibi o mahallelerde yerleşim, en fazla 40-50 yıl öncesine dayanır…
Komşu Çatalca İlçesi’nde de aynı şekilde. Bu tür yıkımlar yapılırsa o köy insanlarına yapılan en büyük zulümdür… Ambargoculara destektir..

KISA-KISA…
* Silivri Ortaköy mahallesinde çok güzel bir piknik alanı varmış ve burası geceleri bile boş kalmıyormuş.

YORUM YAP