Hüseyin Kuru

Kurlar ve beklentiler

SİLİVRİ bölgesİ, şehrin geneline bakıldığında inşaat sektörü açısından halâ bakir bir bölge sayılabilir.
Çünkü bölgenin topoğrafisi yeni alt ve üst merkezlere uygundur, yayılmaya ve genişlemeye de müsaittir... Ancak süreci destekleyecek dinamikler ve yatırımlar eksiktir veya zamanını beklemektedir!
Silivri şehrin batı yakasıdır ve toprak yapısı olarak da düzlük ve engebesiz alanlardan oluşmakta olup problemsiz imarlı arsa stoklarını da barındırmaktadır.
Bu durum yatırımcılar ve inşaat şirketleri tarafından şu nedenlerle büyük önem arz etmektedir; arsa maliyetleri olarak İstanbul geneline göre düşük olması, ulaşım kolaylığı, lokasyon avantajları gibi birçok nedenle cazibe oluşturmaktadır.
Bunları destekleyecek yeni yatırım projeleri gerekmektedir; metrobüs hatları, hızlı hafif raylı sistem, otogar, yeni çevre yolu bu süreci daha da artıracaktır.

***
Burada ortaya konulan hedef İBB tarafından geliştirilen 100 binlik planlardır. Buna göre bölgesel yatırımlar ve hedefler 1,5 milyon nüfusa göre bir yerleşim alanı öngörülmektedir.
Tabi son dönemde TOKİ tarafından 4500 dönüm bir alanın rezerv alan olarak tapuya işlenmesi de bizlere bu konuda bir fikir vermektedir.
Son dönemde Çanakkale otoyolunun ihale çıkacak olması ve Kanal İstanbul projelerinin ülkenin gündeminde olması nedeniyle Kanal projesinin Silivri sınırları içinden geçeceğini düşünmekteyim.
Bunu bir yere kaydedelim.

***
Sonuçta İstanbul şehri genel anlamda 50 km x 200 km lik bir alanı ihtiva ediyor, şehri çepeçevre saran alt ve üst bölgeler hatta varoşlarda da dahil artık tamamen dolmuştur ve arsa stokları ise erimiştir. Elde kalan arsalarda muvazaalı ve sorunlu alanlardır.
Kentsel dönüşümün revaç bulmasının sebebi de şehrin merkezi bölgelerinde ki alanlarda olması, ulaşım ve lokasyon avantajları, satış/pazarlama kolaylığı ile problemsiz imar ve inşaat imkanına haiz olmaları buna en büyük etkendir.
Ancak bu işlerde artan imar durumları kısıtlı olduğu için artık m2 ler ve mevcut daireleri küçülterek çıkan m2'leri yapımcı şirkete bırakarak yapılan hesaplamalar tabiatıyla inşaat şirketleri çok düşük kar oranları bu işlere giriyorlar.
Hem bu hesaplar hem de mevcut kat karşılığı oranlarına bakıldığında neredeyse kat karşılığı oranları %60 seviyelerinin bile üzerinde oranlarda iş ve proje üretmek durumunda kaldılar.
Konumuza dönersek yapımcı şirketler kentsel dönüşüm projelerine kârı düşük temiz iş olarak bakıyor.
Tabi burada işin kıstası arz talep dengesine sahip olunması aksi halde kentsel dönüşüm işi bir fiyasko olabilirdi.
Şehrin kirli yüzü kalkıyor ortadan hem depreme dayanıklı yapı kümeleri ada bazında inşa ediliyor hem de kamu yararına iş yapılıyor. Yaratılan ekonomi ve istihdam da cabası.

***
Malum döviz kurlarında yaşanan artışlar –bizim ülkemize özel değil, Dünya genelinde böyle- piyasalarda farklı beklentilere sebep oldu.
Bu konuda Dünya Gazetesinde Alaattin Aktaş'ın bir yazısından kısmen alıntı yaptım, buyurun okuyalım;
''Öyle görünüyor ki yabancı yatırımcı Türkiye'de ne olup biteceğini, bu olup biteceklerden döviz kurunun, faizlerin nasıl etkileneceğini hepimizden iyi okuyor.
Öyle olmasa, dolar kuru şimdiki düzeyinin çok altında, henüz 3.30'u bulmamışken geçen yılın kasım ayında 2.6 milyar dolarlık çıkış gerçekleşir miydi?
Türkiye'de siyaseten daha karmaşık günlerin yaşanacağı öngörüsüyle hareket eden, Türk parasının hem iç siyasetten, hem dış gelişmelerden ötürü hızla değer yitireceğini düşünen yabancılar kasım ayında Türkiye'den hızla çıktılar.
Çıkmakla da kendileri açısından büyük kazanç sağladılar.
Kur yükselmiş, artık eldeki menkul kıymetleri satıp dolara dönmek karlı olmaktan tümüyle çıkmıştı.
Aralık ve ocak ayları bu şekilde geçti.
Aslında aralık ve ocak aylarının detayına girildiğinde yabancıların hisse senedi piyasasında alıcı olmaya başladıkları, devlet iç borçlanma senedi piyasasından ise uzak durmayı tercih ettikleri gözleniyordu.
Öyle ki, ocak ayında hisse senedi alımı 537 milyon doları bulmuştu.
Şubata geldik, piyasalar iç borçlanma senedi açısından da kımıldamaya başladı.
Tablo bu kez biraz tersine döndü üstelik.
Yabancılar hisse senedi piyasasındaki alımlarını haftadan haftaya kısmaya başladılar, devlet iç borçlanma senedinde ise belirgin bir alım gözlenir oldu.
Öyle ki, devlet iç borçlanma senedinde geçen hafta gerçekleşen 258 milyon dolarlık net alım, bu yıl 6 Ocak'ta gerçekleşen 269 milyon dolarlık alımdan sonraki en büyük tutardı.
Yabancı yatırımcı kur düşükken gitti.
Bir süredir de sanki pusuda bekliyordu; "Kur yükselse de yeniden Türkiye'de yatırım yapsam" dercesine.
Kuşku yok ki yabancının işine kur yüksekken yatırım yapmak gelir.
Türkiye de şimdi o fırsatı sunuyor.
Kur görece yüksek, hem de çok yüksek.
Bu demek değil ki daha da yükselmez; elbette yükselebilir.
Ama bir yabancının Türkiye'de yatırım yaptığında kendini kur artışına karşı koruyan mekanizmaları kullandığı da unutulmamalıdır.
Kur cazip, faiz Batı ile kıyas bile götürmez; dolayısıyla yabancıların önümüzdeki dönemde Türkiye'deki yatırımlarını daha da artırmaları şaşırtıcı olmaz.
Ama normal koşullarda!
Türkiye normal bir süreçten geçmiyor ki... 16 Nisan'da sandıktan ne çıkacağını, seçmenin vereceği karara göre siyasette taşların yerinden nasıl oynayacağını kimse bilmiyor ki.. Sonuç evet de olsa, hayır da olsa taşlar yerinden oynayacak, bu açık.
İşte o yüzden kur da, faiz de çok cazip olduğu halde giriş hala sınırlı kalıyor ya...”

***
Kurların yüksek olmasının yanısıra yabancılara tanınan KDV muafiyeti de bu durumu cazip hale getiriyor; velhasılı kelam her yol Türkiye!
İyi haftalar..

YORUM YAP