Ferhan Tezcan

Türkiye liginde haksız rekabet

2000 yılının başıydı. Galatasaray Avrupa Şampiyonlar kupasından kopmuş, UEFA kupası rayına girmişti. Burada da çok güçlü takımlar vardı. Ama kadro mükemmeldi. Mesela kaleyi Brezilya milli takımından gelen Taffarel koruyor, savunmada Romen yıldız Popescu yer alıyordu. Orta sahanın yıldızı ise Hagi'ydi. Esas yıldızlar ise Türklerdi. Ergün, Okan, Emre Belözoğlu, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Bülent gibi oyuncular vardı. Galatasaray Aralık ayında Chelsea 'ye yenilerek UEFA kupası yoluna girip Hertha Berlin, Majorka, Borussıa Dortmund, Leeds Unıted gibi takımları hem kendi sahalarında hem de İstanbul'da yenerek finalin ucunu görmüştü. Galatasaray'ın başında Fatih Terim bulunuyordu. Terim 1996 yılında geldiği sarı-kırmızılı takımı dört yıl üst üste şampiyon yapmıştı. Şimdi önünde bugüne kadar hiçbir Türk kulübünün ulaşamadığı bir hedef vardı. Fatih Terim hedef adamıydı. Hayatı boyu hem ulaşılamazların arkasında koşmuş, çoğu kez de sonuca varmıştı. Kopenhag'da yapılacak finalde rakip bir İngiliz devi Arsenal'di. Dünyanın en önemli yıldızlarını kadrosunda barındıran bu takımın başında da tanıdık bir isim Arsene Wenger vardı. 1988'li yıllarda Galatasaray Monaco ile oynarken bu takımın başında da Arsene Wenger vardı. Sarı-kırmızılı takım o zamanda önce Monaco'yu sonra Fransız futbolunun önemli ismi Wenger'i geçmişti. Neden olmasındı? Nitekim oldu. Galatasaray muhteşem bir final maçı çıkarıp penaltılarla büyük zafere ulaştı. Türkiye ayağa kalktı, dünyada bu dünya futboluna gelen Türk futbolunun ayak sesleriydi. O ayak sesleri iki yıl sonra dünya üçüncülüğü getirecek ve ayak sesleri dünyanın dört bir tarafında yankılanacaktı. Bizim Terim başarıya her zaman ''aç'' bir futbol adamıydı. Öyle herkesin dediği gibi sadece “motivasyon” ile o işler olmuyordu. Müthiş bir taktik bilgisi vardı. Mesela Galatasaray'ın maçlarında oyunun ilk yarısı kötü gitmişse, ikinci yarı mutlaka başka bir takım çıkardı. Hatta hatta bu izleyenler arasında ''Kim bilir devrede ne fırça yediler '' esprisine bile yol açardı. Terim daha sonra İtalya'nın yolunu tuttu.

MALDİNİ'NİN KUMPASI
İlk takımı Fıorentına'ya İtalya kupasının aldırmıştı. Bütün İtalya Fatih Terim'in başarısını alkışlıyordu. Ancak Fıorentina başkanı ile girdiği mücadeleden galip çıkamayınca soluğu kendisini isteyen Milan başkanı ve o zamanki İtalya başbakanı Berlusconi'nin yanında almıştı. Milan'ın yeni hocasıydı. Ama unuttuğu bir şey vardı. İtalya'daki bu kulüpler ‘Clanlar', yani üst akıllarla yönetilirdi. Orada da başını Cesare Maldini'nin, yani Paolo Maldini'nin babasının çektiği biri vardı. Takımın içinde de başta kaptan Maldini olmak üzere Inzaghi, Costacurta, gibi oyuncular ve eski efsane Baresi başrolü oynuyordu. Bu oyun fazla oynanmadı ve Terim ayak oyunlarına takılıp Çizme'yi ayağından çıkardı. Türkiye'ye döndü ve 2002 yılında tekrar Galatasaray'ın başına geçti.
Terim'in bu ikinci gelişinde kulüp başkanı Özhan Canaydın'dı. Canaydın ile işler iyi gitmedi. Daha doğrusu Faruk Süren dönemindeki havayı yakalayamadı. Sonra da ayrıldı. Terim 1974 girdiği kulübün kapısından çıktığı zaman başka bir kulübün tekliflerine bakmaz ve ya Milli takımın başına geçer ya da evde otururdu. İşte Terim 2011 yılında bir kez daha Galatasaray'ın başına geçecek ve başkan Ünal Aysal ile çalışacaktı. Ancak bu çalışma pek sağlıklı gitmemiş, başkan Ünal Aysal kulübü kendi enerji şirketi gibi yönetmeye başlamış ve futbol adamlarına ''işçisi'' gibi bakmıştı. Terim böyle ''sıkboğazları'' sevmezdi. Nitekim sevmedi de. Milli takımın başına geçti.

KUPA KOLEKSİYONCUSU TERİM
Bir ay sonra 66 yaşına basacak olan Fatih Terim tam bir kupa koleksiyoncusuydu. 1996 yılında Cumhurbaşkanlığı ile başlayan kupa avcılığı 1996-97 yılında Türkiye ligi şampiyonluğuna uzanacak ve 2018-19 senesinde gelen Lig ve kupa şampiyonluğu ile bu sayı tam 19 kupaya uzanacaktı. Mesela Serdar Bilgili, Fikret Orman, Aziz Yıldırım ve Ali Koç ilk başkan seçildikleri yıl Galatasaray şampiyonluğu ile karşılaşmışlardı. Bunların çoğunda Fatih Terim vardı. Terim 45 yıllık Galatasaraylılığı boyunca hem Genel Kurul hem de Divan Kurulu üyesiydi. Bu da onu Galatasaray'da başka bir konuma oturtuyor ve taraftarın inanılmaz güvenine sahip oluyordu. Çünkü böyle bir yapı hiçbir kulüpte yoktu. Evet, birçok kulübün yetiştirdiği yıldızlar ve hocalar vardı. Ancak hiçbiri Fatih Terim tarzına ulaşamıyordu. Bu da ortaya istenmeyen hazımsızlıkları da koyuyordu. Bu hazımsızlıkların başında hocaların Fatih Terim'e karşı sevgisizliklerini de belli etmelerine kadar gidiyordu.

FATİH TERİM ÇETE KURMUŞ!
Galatasaray'ın İstanbul'da oynadığı Başakşehirspor maçında konuk takım 1-0 öne geçmiş ancak Emre'nin tribünlere vurduğu top gerginliği tırmandırmıştı. Sonra Galatasaray dört gol atmış ancak bunların ikisi sayılmıştı. Ancak maçtan sonra Abdullah Avcı'nın maçtan sonra söylediği ''Fatih Terim çete kurmuş. Yedek kulübesini bastı'' sözleri hiç yakışmamıştı. Oysa onun ''Benim B planım yok. Aldığım maçı verdim'' demesi daha doğru olurdu. Üstelik çete dediği insanlar Türkiye'yi dünya üçüncüsü yapan kişilerin başında geliyordu. O sıralarda kendisi dünya kupasını bizim gibi seyrediyordu. Hele hele Ersun Yanal'ın berabere biten Galatasaray maçından sonra gülerek dediği ''Galiba Galatasaray'ı şampiyonluktan ettik'' sözleri unutulacak gibi değildi. Aykut Kocaman da Fatih Terim'i sevmiyordu. Abdullah Avcı da sevmiyordu. Daha sevmeyen başkaları da vardı. Ama sevenleri de vardı. İnananları da vardı Fatih Terim'in bu vasıfları Türk futboluna 'haksız rekabet' getirmiş ve Terim Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un bile diline düşmüştü. Fikret Orman'ın da diline düşmüştü. Ama dile düşmesi ''haksız rekabet''i gündeme getiriyordu. Ama ne yazık ki Türkiye'de başka bir Fatih Terim yoktu. Kolay kolay da çıkacağa benzemiyordu.

YORUM YAP