Ali Gülcü

TUHAF...

Mekanı ben kapatırım dedim Kamil ağbiye, "çok oturma" deyip aceleyle çıktı...Bir eliyle aksayan ayağını tuta tuta karanlık, dar sokakta geceye karışmasını izledim... Yenge uyumamıştır, bekliyordur muhakkak.
Anahtar sesini duyunca uzandığı divandan seslenecektir;
- Kamil, sen misin?
Keyfi yerindeyse; "benim hanım, benim" diyecektir Kamil ağbi. Değilse; "kim olacak gece yarısı!"
Kamil ağabeyden aldığı cevaba göre ya uzandığı yerden doğrulacaktır Türkan yenge, ya sırtını dönüp uyuyacaktır.

Kapıyı içeriden kilitliyor, mutfağa geçip bulaşıklara girişiyorum...Geçen sene bulaşıkçı almaya niyetlenmişti, karşı çıkınca soran gözlerle hayırdır der gibi bakmıştı.
- Seviyorum ben bulaşık yıkamayı!
- Bulaşık sevilir mi oğlum! Adı üzerinde bulaşık işte...
- Ben seviyorum!
- Tuhaf çocuksun!
- Durduk yere bulaşıkçıya para mı vereceğiz şimdi? Sen de tuhafsın ağbi.
Kısa bir süre durup düşünmüş sonra da söylediğime hak vermişti.
- Hepimiz tuhafız!
Tuhaf insanların çalıştırdığı, müdavimleri tuhaf müşteriler olan, küçük bir kıyı kasabasında, beklentilerimizden, umutlarımızda daha küçük bir balık lokantası işletiyoruz...
Lokantaya on adım, yedi odalı taş bir evin, rüzgar almıyor diye güneye bakan tek odasında kalıyorum...
Bu akşamki gibi lokanta çok kalabalık olduğunda garsonlar tabakları topluyor, olduğu gibi mutfağa bırakıyor...
Önce tabaklarda kalanları süngerle çöpe sıyırıyor, deterjanla, sıcak suyla yıkıyor, ardından kuruluyorum...sonra sabaha kadar dükkan benim...
Bulaşık yıkamayı değil, mekanın bana kalmasını seviyorum aslında.
Uzun uzun anlatsam şimdi, kaç kişi anlar?
Kim kimi anlıyor?
Anlamak için dinlemek lazım! Kim kimi dinliyor?
Kimsenin yapmak istemediği pis işlerin büyük ödülü; gün doğana kadar yalnızlık. Cefası da uykusuzluk ama olacak o kadar...
Hepimiz gün boyu bir şekilde ayakta uyutulmuyor muyuz sonuçta?
Her gece olduğu gibi en güzel masaya servis açıyorum kendime!
Masanın tam ortasında güller, köşede olmazsa olmaz fesleğen..
Çiçekler olacak tabi ya insanın hayatında, ya kokusuna uyanacaksın, ya konuşacaksın, dertleşeceksin, ya?
'Konuşmak' dedim de...
Şişeyle, zeytinle… kendi kendine konuşan çok adam gördüm meslekte. Önce garipsiyor, içten içe üzülüyor,sonra alışıyorsun..
Hayat!

Çözemediğimiz denklemlerin, kabullenişlerin, iç geçirmelerin, ah ulanların, isyanların çıktığı yol; Hayat!
'Hayat' dendi mi, laf bitiyor teslimiyet başlıyor…

Kimin hayatını dinlesen roman.
Hangi romanı okusan hayat!

Tabaklarda kalanları çöpe sıyırmak o kadar kolay olsaydı keşke..

YORUM YAP