Adil Sirkecioğlu

Papatya Falı


12 Eylül’de, askerlerin yönetime el koyup demokrasiyi kesintiye uğratmalarının 30. yıldönümünde bir türlü ihtiyarlatamadığımız demokrasimizin falına bakacağız. Seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?  Ondan önce müsaadenizle kendi falıma bakmak istiyorum.
Okuyucularımdan yağmur gibi ihbar, ikaz ve şikâyet yağıyor. “ Siteye son iki yazını koymadılar.” Baktım, aradaki iki yazım hakikaten yok. İlhan’ın organizesiyle ilgili olanı var olduğuna göre, sansürden bahsedenler yanılıyorlar. Bu gibi sıkıntıları bana değil de, gazete yönetimine bildirirseniz sevinirim. Karakaş ricasının da ne kadar etkili olup, olmadığını yetkili ağızlardan öğrenmiş olursunuz. Gazetem elime geçmediği anda rahatlıkla hesap sorabilirken, yazılarımı neden sitede yayınlamıyorsunuz demek bana göre bir üslup olmaz.
Bu satırların yazılmasını gerektirecek bir ortam mevcut değil. Takip edenleri rahatlatmak için not düşmüş olayım. Hürhaber bütün Silivri’nin gazetesi olma yolunda emin adımlarla yürüyor. Karı – koca Uygun’ların emeği inkâr edilemez. Çorbada tuzum ( sirkem ) varsa kendimi mutlu sayarım. Çiğ köfteli görüşmemizdeki “Bu kadroda sen de varsın” sözünü en büyük mükâfat kabul ediyorum. Sansür bir yana, istenmediğim hissettirildiği anda “keskin sirke” son bulmuş olacaktır. Bozulmuş sirkeden, şarap tadı alınmaz!
12 Eylül’de yapılacak referandumla ilgili son yazım olacak. Aktif siyasetin içinde olmayan bir köşe yazarı için yeterli görün lütfen. Sonuçlarını değerlendirme hakkımı saklı tutarken, benim eksikliğimi fazlasıyla giderecek olanlar var. Sesi çok çıkan, daha fazla bağıran, karşısındakine söz hakkı tanımayan, halkı bilgilendirmediği halde bilgisizlikle suçlayanların kazanacaklarına inanmaya başladıkları anda kaybettikleri bir sonuç alınacak.
Mecliste gurubu bulunan partilerden BDP şark kurnazlığı yaptı. Boykot çağrısıyla bayramın 4. günü oy kullanamayacak olanları kendi hanesine yazmış görünüyor. %30 önde başlarım, sandığa gidenleri de “Kürdistan haini” ilan eder, katılmamayı %40’lara taşırsam güç kazanmış olurum hesabında. Hiç inandırıcı değiller. Yaptıklarına kendileri de inanmıyorlar ki. Emir aldıkları yerleri memnun etsinler yeter.
MHP terörle ilgili görüşme trafiğinde bile kendine zarar vermekten geri kalmıyor. Bir başbakana kendini hain ilan et, ondan sonra görüşelim demek parti geleneğinde olmayan bir uygulama. Kemal Derviş geldiğinde, bakan yapıldığında bile başbakan karşısında saygıyla ceket ilikleniyor, iki adım gerisinden takip ediliyordu. Devlet adamlığı özelliği olarak isimden başka sermaye kalmadı. Ülkücü hareketi hiç kimse bitiremezdi. MHP, Bahçeli’nin bu konudaki gayretlerini sorgulamadıkça kendine gelemeyecek. 2002’de tek başına seçim kararı alan irade, referandumda tabanın eğilimini anlama gereğini bile duymadı. Darbe anayasasını sahipleniyor duruma düşmek; tabutluklara, Mamak’ta işkence görenlere, idam edilenlere, şehit olanlara, istikballerini yok etme pahasına hizmet verenlere ihanettir. Ülkücüyü vatan hainleriyle aynı kefeye koyan yönetici ve hukukçulara birlikte hareket ediyor olmak MHP ni barajda boğacaktır. Bunu göremeyenler genel başkan olmaya devam edecek.
CHP’deki durum hepten ilginç. Genel başkanlık koltuğunu hiç ummadığı bir anda kucağında pardon altında bulan Kılıçdaroğlu, Sav’ın açtığı yolda ilerlemek zorunda. Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda bulunan bir partinin şimdiki başkanı olarak çizgiyi kırma gücü yok. Hatta terör görüşmesinde eski başkanın kaset davasını dile getirmekte görevleri arasında. Sıcaklar başladı, rüzgâr azaldı, yelkenler şişmiyor. Kongre salonuna Sav’la birlikte girerken, düşme tehlikesi geçirmek işaret sayılmalıydı!
CHP ve MHP Anayasa değişikliği gündeme geldiği andan itibaren taktik hata yaptılar. Bugün vitrin olduğunu ileri sürdükleri maddelere mecliste evet oyu kullanmış olsalardı, istemedikleri maddeler için hayır demeye hakları olacaktı. Hayır’ı Ak Parti karşıtlığına dönüştürmeleri ikinci bir hata olacak. %70 oranında çıkacak bir evet’i Ak Parti hiçbir şekilde sahiplenemezdi. %60 altında kalacak her evet Ak Parti’yi güçlendirmiş olacak. Yapılacak bu hataları göremeyenler genel başkan kalmaya devam edebilecekler mi? Hayır diye yırtınmaların altında bile Ak Parti iktidarını peşinen kabullenmenin itirafı yatıyor.
“Gardiyanları ülkücülerden mi yapacaktım” zihniyetinin çöreklendiği bir yapıyı savunmaya hiçbir siyasinin gücü yetmez. Bu durumu örtbas etmeye Ak Parti veya Erdoğan karşıtlığı da yeterli olmayacak. Yeterli bulmadığım için hayır diyeceğim şeklinde göz boyamaya çalışanlar şunu bilsinler; bu gün yapılamayan, gelecekte hiç yapılamayacak demektir. Daha fazla özgürlük ve demokrasi özleminde olanlar, samimiyetlerini gözden geçirsinler.
12 Eylül’de, darbenin 30. yıldönümünde, darbe ürünü olan Anayasanın değişliğine evet diyeceğim. Birileri gibi kırk defa tekrarlamayacağım, bağırmayacağım. Tüm akıl karıştırmalara, siyasi ve psikolojik baskılara rağmen kabul edilebilir bir oranda evet çıkacağına eminim. %55 ile %80 arasını makul buluyorum. Altı ve üstü sorgulanacaktır, sorgulanmalı. Sonuç ne olursa olsun herkes kendine göre bir pay çıkaracaktır. Kendi adıma söz veriyorum, nerden çıktı bu hayırlar demeyeceğim…
Ülke geneliyle, Silivri her zaman olduğu gibi farklılık gösterecek. Genelde Ak Parti karşıtlığı pirim yapmayacakken, Silivri’de Ak Parti karşıtlığına birde Karakaş husumeti eklenecektir. Hoş Metin %40 civarının beş aşağısını, beş yukarısını yeterli bulup, altı ay sonunda rüyalarım gerçek oldu memnuniyeti yaşayacaktır. Faydalı olmaya, başarıya kilitlenmiş insanların verdikleri zararı görememe gibi bir eksikleri oluyor. Ülke genelinde sıkça rastladığımız bu durumun, Silivri’deki son örneği Karakaş. Cesaretinden kongre yapmaya bile gerek duymuyor. “Ağabeylerim ve büyüklerim müsaade etmiyor” savunmasıyla, gemiyi batırana kadar devam edecek. Takip ediyorsa Başak’ın bile ondan daha tutarlı olduğunu görecektir.
Sarızeybek’in konuşmasında en önemli kısmı atladığımı fark ettim. Önümüzdeki seçimlerde PKK sempatizanlarının Ak Parti listelerinden seçilip, istifa ederek kendi partilerine geçeceği iddiası. Hiç ihtimal vermiyorum. Öyle bir gelişme Ak Parti’nin sonu olur. Sarızeybek, Ak Partiyi SHP ile Erdoğan’ı ise E. İnönü ile karıştırıyor. Bu sözleri bile hayal dünyasını ve görev kabiliyetini özetlemeye yeterli diyorum.  
12 Eylül’e kadar takipte kalın, düşünerek kalın.

YORUM YAP