Ali Gülcü

İzzetten Cebellezi Ettiğim Kırmızısı Bol Kravat

 Beyaz gömlek, gri kumaş pantolon, kösele ayakkabılar...  
Plajdayım!
Kafayı yemedim! Müşteri ziyaretindeyim... Şortlu, bikinili insanlara şirin görünmeye çalışıyorum...
Daha çok bir çuval pirincin içindeki siyah taş gibiyim...
İnsanlara kendilerini önemli hissettiriyor, bolca dinliyorum...
Yok, elimden geldiği kadar dinlemeye ve karşımdakini anlamaya çalışıyorum...
Şartlarımız eşitlense! Ayağımda terlikler olsa mesela, fanila ve gömlekten kurtulsam, tiril tiril bir tişört giysem, bermudayı çeksem...
Deniz, kumsal, güneşlenenler, suyun içinde deve güreşi yapanlar, kumla oynayan çocuklar...
Sahildeki barlardan gelen müzik sesleri... Uğultu...
“ Öyle değil mi?” diye soruyor adam...
Anlattıklarının tek kelimesini dinlemedim bile!
Alışkanlıkla ve bütün ciddiyetimle “ kesinlikle haklısınız” diyor sıyrılıyorum...
Dinlemediğim fikirlerini onaylıyor olmam keyiflendiriyor adamı ev sahibi olduğunu anımsatıyor...
“ Ne içersiniz?”
Buz gibi bira nasıl giderdi şimdi...
“ Taze çay varsa...”
“ Çayımız her zaman tazedir” diyor adam... Beş dakika sonra sabah demlediği asfaltı iki kesme şeker eşliğinde gülerek ikram ediyor...
Ağzımdakini adamın suratına püfkürmek geçiyor içimden...
Yapsam sonra da özür dilesem...
Tıkanamaz mıyım canım? İnsan değil miyim ben... Çayın kör ümüğüme gitme ihtimali de mi sıfır?
Satış eğitimlerinde öğretildiği gibi Obama tarzı tokalaşıyor, çaya teşekkür ediyor, kumlara bata çıka ayılıyorum adamın yanından...

&&&

Park ormanda enerji içeceği lansmanı var...
Bu lansman kelimesine uyuz olur fakat havalı bulduğum için de kullanırım... Kelimenin aslı Fransızca lancement, Türkçesi; tanıtma ortaya çıkartma gibi bir şey...
Herkese tişört verdiler benimki “M” beden olunca içine giremedim... Yine bir çuval pirincin içindeki siyah taş gibiyim, herkes de kırmızı tişört ben de beyaz gömlek, kravat...
Stantlarda küçük plastik bardakların dibine bir parmak enerji içeceği koyup ikram ediyorlar...
Hüp deyince bitiyor meret... Bilirsiniz taze enerji içeceğine çok sinek konarmış, içen bir şey anlamıyor kuyruğa aldırmadan tekrar sıraya giriyor...

Sıra bana gelince en ciddi halimle stant görevlisi papyonlu arkadaşa elimi uzatıyor kuvvetli bir şeklide sıkıyorum...
“ Nasıl buldun ürünü?”
Çocuk şaşırıyor ama bozuntuya da vermiyor, ne desin?
“ Harika olmuş gerçekten...”
“ Dokuz yıl geceli gündüzlü bunun formülü ile uğraştım... Başardım sonunda...”
Çocuk ağzı açık dinliyor...
“ O yüzden ürüne benim soyadımı verdiler...”
Papyonlunun gözleri büyüyor...
“ İsminiz ne?”
“ Ali... Ali Burn!”
Zavallı Pemberton’u görmüş gibi oluyor, ne diyeceğini bilemiyor...
“ Ver bakalım şimdi oradan iki koli Burn...”

YORUM YAP