İnsan vücudunda 40 kadar sfinkter kası olduğunu seneler önce bir bilimsel makaleden öğrenmiştim. Bilmem sizler duydunuz mu hiç? Dilimize “büzgen kas” diye çevrilmiş adları. Hele bunların iki tanesi var ki, idrarı ve dışkılamayı kontrol ettiğine sebep çok büyük bir disiplin halinde çalışması gerekirmiş. Fakat insanız neticede. Bazı durumlarda vücudumuz olağanüstü tepkiler verebilir değil mi? O zaman, hafazanallah, “Gülmekten altıma işedim” denilen durum pekâlâ çıkabilir ortaya. Bakın mesela Göç İdaresi Başkanı Savaş Ünlü şöyle bir beyanat vermiş ki, okurken hazırlıklı olun ve benim gibi boşta bulunmayın sakın.
“Sınırlarımız tarihinin en güvenli dönemini yaşıyor” demiş!
Haberleri dinlerken bendeniz felaketin eşiğinden döndüm efendim. Aman dikkat buyurun da, kas ataletinin kurbanı olmayın... haaa ha ha
…
“Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir.” Mustafa Kemal Atatürk
Adalet için; en kestirme anlatımıyla, insanların ellerinden alınmış, yoksun bırakılmış ve onlara mutlaka geri verilmesi gereken haklardır dememiz doğru olacaktır. Öyleyse, kıyamet kopsa hiç tartışmasız “hak” sahibine iade edilmelidir. Platon'da benzer biçimde, “Her birine gerekeni vermek, borçlu olanı vermek” diye açıklar adaleti Devlet adlı ünlü eserinde. Ancak çağdaş demokrasilerde kimsenin uhdesine, hiç bir gücün ihsanına ya da insafına bırakılmayacak kadar çok kıymetlidir yine de. Burdan çıkaracağımız sonuç şu olmalı o zaman; verilmesini beklemeden, derhal yerine getirilmesini istemeliyiz.. Adalet bir taleptir, bir isteme ilkesidir çünkü!
Şimdi talebimizi söyleyelim:
Nitelikleri korunmuş, insan hak ve özgürlüklerinin evrensel değerleriyle oluşmuş bir adalet istiyoruz ülkemizde. Ve adalet fikrinin kin ile öfkeye değil, bilgiye dayanmasını bekliyoruz. Her yönetim yurttaşlarına adaleti borçludur ve adil davranmak zorundadır. Bunu sadece Canan Kaftancıoğlu adına beklemiyoruz. Alacaklıyız! Koca bir ülkenin alacağı olarak istiyoruz. Hem de hemen şimdi.. zira geç gelen adalet, adalet değildir!
…
Hayır kurumlarının çok olduğu yerlerde, fakirin hayrına olmayan yönetimler işbaşında demektir. Çünkü art niyeti ya da beceriksizlikleri örtmenin en şeytani çözümüdür hayırsever görünmek. Uyanın gari! Hadi hayırlı sabahlar.
…
Bakan Yardımcısı Ebubekir Gizligider, “Buğday noksanımız değil, fazlamız var. Bizim et noksanımız yok fazlamız var. Bizim şeker noksanımız yok, fazlamız var. Neredeyse ortalama beş altı kat büyüdük. Avrupa'da birçok alanda üretim birincisiyiz. Yani şunu söylemeye çalışıyorum, Türkiye tarım ihracatında da çok önemli bir ülke. Türkiye'yi magazin gündemine mahkûm etmeye çalışıyorlar.”
Eğer tansiyon, kalp ya da şeker hastasıysanız hemen ilâcınızı alın ve Tanrı'dan sabrın en büyüğünü dileyin. Başka ne diyeyim!
…
“Böyle bir çağın insanı olmak, imtihan olarak hepimize yeter.” Cahit Zarifoğlu
…
Hepiniz bilirsiniz; biz eskiden çok istesek de bir türlü gerçekleşmeyen hayallerimiz adına, içinde kırmızı balıkların al al yanıp sönerek seyrüsefer eylediği havuzlara gidip, cebimizdeki bozuk paraları dibine fırlatmak suretiyle içten temennilerde bulunurduk. Sonra da, bir alay insan böcül böcül bakarak dalardık suyun içinde kırmızı balıklar halinde dolaşan düşlerimize. Ve haza attığımız üç beş kuruşun o taleplerin gerçekleşmesi için verilmiş küçük rüşvetler olabileceğini kendimizden bile gizleyerek yeniden dönerdik hayata. Arınmış, umutlanmış, ışıklanmış bir kalple güne başlardık hepimiz doğrusu. Ruhumuz yenilenir, sabrımız dinlenir, sancımız dinerdi sanki azar azar…
Kiracı olan ev ister. Piyadenin muradı arabadan yana. İşsiz güçsüz gezenin yakarısı rızk için olurdu.
Kimimiz bütün bunlara gönülden inanırken, bazılarımız piyango bileti alır gibi “ya olursa” diyerek şansımızı denemek için giderdik dilek havuzlarına.
Vakıa, nasıl bir çağa yürüyüp geldik yayan yapıldak ey insanlar!
Önceden yoksulduk ancak bu kadar karamsar değildik. Umut, al balıklar benzeri yanar sönerdi canibimizde.. Gümüşi mangırlar ağırlığınca dolar taşardı fukara gönlümüze.
Cebimizdeki bozuk paraları gözden çıkararak safiyane iş aş temennisinde bulunan bizler, şimdilerde elimizde avcumuzda ne kaldıysa dipsiz bir uçuruma dönmüş lânet insanların içine atıyoruz ama en ufak bir umudumuz kalmadı! Ne küçücük bir şey dilemek aklımıza geliyor, ne sesimizi duyan oluyor ve ne de bu doyumsuz derinlik bir nebze olsun doluyor.!
Ben, katiyen doymayan ve asla doldurulamayan bir uğursuz boşluk yerine, tekrar dilek havuzuna atmak istiyorum paramı. Kaybolan huzurumu geri istiyorum bilesiniz.
Ben, umudu bir de emeği soldurmayan balıklara, ülkemdeki alıklardan daha çok güveniyorum arkadaş.
…
“Kütükler büyük ve güçlü olur, çünkü cansızdır. Fideler küçük ve zayıftır ama canlıdır.” Tarkovski