Sevginar Sali

HAYAT...


Hiç kusura bakmayın bugün siyaset, Silivri’nin alt veya üst yapı sorunlarına değinemeyeceğim… Siyasi çekişmeler ve gelişmeler de hiç ilgimi çekmiyor.
Sabah sabah internete düşen genç bir kaybın, ardından bir diğerinin daha vefat haberinden sonra birçok şey o kadar saçma görünüyor ki şu an gözüme… Geçecek muhtemelen, birkaç gün sonra yine günlük birçoğuna gereksiz anlam ve önem yüklediğimiz kişi ve de olayları ile meşgul olmaya devam edeceğiz… Ama o an; şu an bu satırları yazmak zorunda olduğum dakikalar değil.
Eskiden veya benim gibi düşünenler için "Yaş 35 yolun yarısı” anlayışı kıstas alınırdı… Ece Temelkuran’ın bir kitabı vardı hayatının ilk 35 yılını anlattığı. Orada diyor ki "Yaş 35 yolun yarısı. Diğer yarısı var mı, yok mu bilmiyorum…”
Hiçbir ölümün ardından insan aynı kalmıyor, kalamıyor… Kalmamalı da bence…
Hayat ile ölüm arasında yaşadığımız ömrün süresi önemli kuşkusuz da nasıl geçtiği de çok mühim. Ölümün yaşı yok, vakti yok, çaresi yok…
Akşam saatlerinde de Akçan Lunapark’ın sahibi Akçan Ziya Kavaklı’nın kalp krizi sonucu yaşamını kaybettiği haberi geldi… 50 yaşındaydı… Artık bu dünyadan göçüp gitme vaktinin geldiğini henüz düşünecek yaşta olmadığı kesin!
Ölüm; gidenler için mi, kalanlar için mi daha acı bir süreç bilmiyorum… Kalanlar diyeceğim, bencillik etmiş olmaktan korkuyorum.
Birkaç gün önce Hazal Başaran, karnı kesilmiş bir köpeğin durumunu takibe almıştı. Mecburen biz de süreci izledik. Hayvanseverlerin yardımına yetişmesi kadar şanslı bir canlıydı ama hayata tutunacak kadar güçlü olmadığını anladık. Karnına bir karış büyüklüğünde kesik atacak insanlar arasında yaşamaktansa bu dünyadan göçmesi daha mı iyi diye düşünmedim değil. İnşallah o yaraya gerçekten bir insan sebep olmamıştır. Başkaca olaylarda bir insanın bir diğerine yaptıklarını düşününce bu dünyada kalanlar mı, gidenler mi daha şanslı kestirmek zor.
Hayatta kalıp kalmamak çok elimizde olmasa da bence iyi olabilmek elimizde…
Bize armağan olarak verilen hayat…
Bir de kendi hayatını yaşamak yerine başkalarınınkini cehenneme çevirmekten zevk alanlar var… Aslında böyle bir şeyden gerçek anlamda memnuniyet duymak çok mümkün değil bence. Ama buna inanacak kadar kendini kandırmak zorunda olanların ruh ve beyin hali fena.
Eleştiri ile aşağılamayı cehaletin etkisinden kurtulamayan insanların karıştırması bir yere kadar da; eğitim ve sosyal statüleri, mesleki başkaca konularda belli tatminlere ulaşmış insanların buna başvurması, tenezzül etmesi çok sevimsiz, üzücü.
Dedikodu, fitne, fesat bir insanın bir başkasına verdiği zararı değil, kendi kişiliğindeki çürümüşlüğü başta ortaya koyar. Bunlara ihtiyaç duyacak kadar kişiliğini kaybettikten sonra birinin başkalarına hükmü, etkisi mümkün değil olamaz.
Kamu çıkarları savunuculuğu adı altında kişisel ve özel saldırılar ancak bunlara başvuranların zayıflığını ortaya koyar.
Size bu şekilde saldıranlara karşılık vermek adına onlar gibi olmanızın imkânsızlığı sizi üzmesin. Öyle bir düzeni var ki bu dünyanın; herkes ettiğini misli ile buluyor. Ne erken, ne de geç; bu evrenin nasıl bir düzeni var bilmiyorum ama karşılığı mükemmel oluyor!
İçinizdeki insanlığa iyi bakın; sizi hayata bağlayan en önemli kaynak budur.

YORUM YAP