Ferhan Tezcan

Dünyanın en ıyı hocası Lobanovskı röportajı

1975 yılıydı. Sovyetler Birliği'nin futbolda Avrupa' ya ağırlığını koyduğu yılların başıydı.
Dinamo Kiev yıldızlarla dolu takımıyla ortalığı kasıp kavuruyor, yenmedik takım bırakmıyordu. Takımın kaptanı Oleg Blochin'di. Yani dünyanın en büyük oyuncusu. Daha doğrusu şimdiki Messi ya da Ronaldo. Blochin'in başını çektiği Sovyet ekibi Avrupa kupalarında müthiş maçlar çıkarıyordu. Kalesinde Rudakov gibi bir dev vardı. Baltacha (Bizim Baltacı) Damin, Fomenko , Kuznetsov, Kolotov, Konkov, Veremeyev gibi oyuncularla dünyayı ayağa kaldırıyorlardı. Türkiye'de o sıralarda Fenerbahçe'nin borusu ötüyordu. Emin Cankurtaran kulüp başkanıydı. Ama Ali Şen diye bir isim parlamaya başlamıştı. 7 lisan biliyordu. Oldukça becerikliydi. Dinamo Kiev'i Türkiye'ye getirmeyi kafasına takmıştı. Ayarladı da. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak isteyen Ruslar kabul etmişlerdi. Ali Şen deri işi yapıyordu. Amerikan polis teşkilatının deri ceketleri ondan gidiyordu. 27 Kasım 1975 yılında maç yapılması kararlaştırıldı. Sovyetler Birliği oyuncuları Türkiye'ye geldiler. Ali Şen misafirlerini Fındıkzade'de bulunan büyük deposuna götürdü. Tam 22 adet ceket hediye etti. Ertesi gün İnönü stadında maç başladı. Dinamo Kiev çok güçlüydü. İlk yarı 2-0 Rusların galibiyeti ile bitti. İkinci yarıda bir tuhaflık vardı. Fenerbahçe 'nin ataklarında Rus futbolcular kendini yere atıyor Sarı-Lacivertli takıma gol pozisyonu hazırlıyordu. Engin Verel ilk golu attı. Bütün statta bir protesto sesleri yükseldi. Ardından Engin Verel beraberlik golünü atınca protestolar daha da fazlalaştı. Maç 2-2 bitti. Seyirci hem Fenerbahçe 'yi,hem Dinamo Kiev'i yuhalamaya başladı. Neyse Dinamo Kiev ülkesine döndü. Ancak 3 gün sonra Almanya'nın en büyük gazetesi ''BİLD ZEITUNG'un manşetini şu ifadeler süsledi ''Dinamo Kiev İstanbul'da 22 cekete satıldı.''

LOBANOVSKİ BENİ KAMPTAN ATTI
1988 yılında Almanya'da Avrupa Futbol Şampiyonası vardı. Lobanovski Sovyetler Milli takımın çalıştırıyordu. Dinamo Kiev hem de Sovyet Milli takımının başındaydı. Yani bizim kabullenmediğimiz bu şekli Ruslar yıllar önce yapmışlardı. Sovyetler Birliği Almanya'nın meşhur ''Karaormanlar '' dediğimiz Stuttgart kenti yakınlarındaki Nerlingen kasabasında kampdaydı. Ben ve 3 İtalyan gazeteci Lobanovski ile röportaj yapmak için bir şekilde kamptan içeri girmiştik. Teklifimizi dünyanın en büyük teknik direktörü olarak gösterilen Lobanovskı'ye ilettik. Sabırla kampta ''Evet'' yanıtı beklerken baktık üç tane iri ''body guard '' bize doğru gelmeye başladı. Ve tuttukları gibi kamptan dışarı attılar. İtalyanlarda bende çok şaşırmıştık. Yani röportaj hayali ile yaşarken, beklenmedik şekilde ''tekme-tokat'' dışarı atılmıştık. Lobanovski kimseyle röportaj yapmıyor, konuşmuyor, asık suratla maça çıkıyor, asık suratla içeri giriyordu. En fazla Fransa'nın ''L'Equıpe'' gazetesine demeç veriyordu.Çok zor ve anlaşılması zor bir adamdı.

BÜYÜK RÖPORTAJ BAŞARISI
Bir yıl sonra, yani 1989 yılıydı. Ukrayna'nın güney kıyısı Simferopol kentinde Sovyetler Birliği ile Türkiye milli maç yapacaktı. Kazanan 1990 İtalya'da oynanacak Dünya kupasına gidecekti. Türkiye Avusturya'yı İstanbulda 3-0 yenmiş ve iddialı duruma gelmişti. Teknik direktör Tınaz Tırpan'dı. MİLLİYET Milli maç için beni ve ünlü fotoğraf ustası Hüseyin Kırcalı'yı görevlendirmişti.15 Kasım'da oynanacak maç için erken gidip Ukrayna'dan görüntüler alacaktık. 10 gün önce Sovyetler Birliğine gittik. Hüseyin Kırcalı çok tecrübeli bir isimdi. Zaten meslekte ondan çok şey öğrenmiştim. Çalışmaya başladık Ancak iki-üç gün sonra etrafımızda bir takım adamlar belirdi. Hatırladığım kadarıyla birinin ismi Ganciriyenko , diğeri Petrusov'du. Biz PTT görevlisiyiz diyorlardı. Dost olduk. Fakat KGB'den olduklarını hemen anladık. Dostluğu ilerlettik. Her gün buluşuyor ,bizi götürdükleri sözde PTT binasında Türkiye'yi 5 dakikada arıyorduk.(Normalde bağlantı 6 saatte kuruluyordu) Derken biri bize bir şey teklif etti. Çok şaşırdık ''Lobanovski ile röportaj yapmak istermisiniz.?'' Ve maçtan 5 gün önce bizi 45 dakika uzaklıkta kampa götürdüler. Lobanovski bizi kapıda karşıladı. Hep birlikte toplu resim çektirdik. Kolumdaki Lobanovski hem gülüyor ,hem de Rusca birşeyler söylüyordu. Doğrusu şoktaydım. Gerekli şeyleri sorup kamptan ayrıldık. İstanbul'a resimleri ulaştırdık. Müdürümüz Şansal Büyüka havalarda uçuyordu.(Bu 13 Kasım 1989 MILLIYET gazetesinde tam sayfa yayınlanmıştır. Görülebilir) Ama Türkiye maçı 2-0 kaybetti ve dünya kupasına gidemedi. Ancak 2002 'deki dünya üçüncülüğü ile teselli bulabildik.

YORUM YAP