İbrahim Çeşmecioğlu

Susar bedenler, incinir ruhlar

Kara derili cefakeşler; kara toprağın üzerinde katran kara kaderleri, kararmış düşleri, ölümsek bedenleriyle katar katar göçüyorlar. Eksilmiş gururları; eski model kamyonetler, at arabaları, sönmüş gözleriyle göçüyorlar. Mevsim bitmiş, umut yorulmuş…Hamallık toplayıcılık ve tarım işçiliğinden yeterli kazanç sağlanamamış… Sefanın seyri, ter ve cefanın kıymetiyle ölçülürken, onların kıymeti hiç bir zamanda ve hiç bir coğrafyada ölçülememiş! Mülksüz parasız insanların eni-boyu, ağırlığı yoktur ki bu dünyada ölçülsün! Mış gibi hayatlar, mıh gibi çakılıdır kara tenlerinde… Yaşarmış, severmiş, kızarmış, eğlenirmiş, kimin veya kimlerin umurunda.
Gel gör ki; MIŞ gibi hayatlar, MIH gibi saplanır bilemediğimiz kaderimize… Ölümlü varlığımıza, ölümsüz utanç vesikası gibi… MIŞ gibi küçümsenen aslında MIH gibi delip geçen öldürücülükte!
Dünyadan hep alacaklıdır çingeneler. Ancak alacağını isteyip kahrolası düzenin düzüleni olarak isyan ederlerse kamu düzeni devreye girer. Toplumun huzurunu bozmak isteniyor denir. Yasayla, yasakla, copla enine boyuna ölçülür tartılırlar… Garip değil mi? Yiye yiye semiren sevimsiz bedenlerin ağırlığı, arzı bile rahatsız ederken, çingenelerin ölçüsü dokuz sekizlik kalplerinde eriyor yağları yıvış yıvış yine de... Edepsizce!
Coşkuları, fırfırlı etekleri, renkleri, ritimleriyle çingeneler dünyanın bütün ağırlığını taşıyorlar; cümbüş, keman, klarnetle… Dersiniz ki bu kadar yenik, yanık ve ezilmiş olanlar, nasıl gümüş renkli bir klarnetten yanaklarını patlatırcasına şişirip mutluluk üfler hayata yahu… NASIL?
Bulaşık bir kabın içindeki artıklardan üreyen basit canlılar gibi, dünyayı bulaşıkhaneye çeviren insanlar birbirini yemekle meşgulken, onlar hiç bir şeyi umursamayan neşeleriyle, nota nota yıkayarak yeryüzünü, arınmamızın sebebi değiller mi? Değillerse neye, nasıl, ne kadar dahildirler?
Bilmem bilir misiniz? Çakallar önündeki leş ile kendilerine müthiş bir ziyafet çektiğini sanırlar ama aslında yedikleri aslanların artıklarıdır! Hazin değil mi?
Yarım kalmış hayatlar, her şeyin tamamına sahip olmak isteyenlerin, doğrudan yüreğine yürüyecekler bir gün; paslı bir mermi gibi…
Bulaşıktan üreyenleri, artıktan beslenenleri, davullarının tarrakasında silkeleyecek çingeneler..
Eşit, özgür ve herkesin hakkı ölçüsünde payını alarak mutlu olacağı dünyanın özlemini besteleyecek onlar.
Ölçemediğimiz değerleri, kara gözlerinden tonlarca ağırlıkta kara vicdanlara yüklenecek.
Bu, üzerinde tepine tepine sıkıştırılan ağırlık, infilak edecek insanlığın kararmış düşlerinde.
Yeniden kurulacak sevginin şehirleri…
Tekrar inşa edilecek umut, uzlaşı, barış…
Yine, yeniden yollar oluşturulacak, insandan insana gidilen…
Düşenin dostu olmaz diyenlere inat;
bir daha, bir daha tazelenecek özlemden umuda varılan hayaller.
Sonra; esmer, beyaz, kadın-erkek olmayacak muhabbetin dilinde.
Tek ölçü olacak ışığı, müziği, huzuru emen kalplerde; Sevgi… Sevgi… Sevgi.
Esen kalın.

YORUM YAP