Ali Gülcü

Şaka gibi

Sosyal medyaya eski sevgililerim yüzünden bulaştım.
Meraktan yani!
“Sevgililer” derken sayıları çok değil.
Böyle yazınca da hüzünlü oldu sanki, az da değil diyeyim de gizemli olsun azıcık!
Yazıyı kırklı yaşların sonuna doğru kaleme alınca ister istemez ah şimdiki aklım olsaydı diyor insan.
Dedim valla!
Efkârlandım da kendi kendime, bir taraftan da eşimin yazıyı okuyacak olmasından tedirgin oluyorum, ne yapar eder, bulur okur, sorguya da çekilirim. O gün gelince bulacağız bir şeyler…Şimdiler de sosyal medya hesabım olmasa iyi de.
Hala bakıyor musun eski sevgililerin hesaplarına diyecek, yüzünün alacağı şekil de geldi gözümün önüne, hayır diyeceğim ne alakası var?
Sonra atağa geçerim belki, duruma bağlı.
Yoksa sen de mi bakıyorsun?
Sanki o yazmış yazıyı…Neyse şimdilik düşünmeyeyim böyle kriz yaratacak düşünceleri.
Kızların profillerine girdim fotoğraflarına baktım.
Kiminle evlenmişler, kaç çocukları var, ne iş yapıyorlar, genç bir kızdan nasıl bir kadına evrilmişler?
Gördüm, öğrendim de ne oldu?
Hiç!
Görmeseydim, bilmeseydim keşke… Samimi söylüyorum, geçmişte kalanın umut vaat etmiyorsa geçmişteki haliyle kalması lazım aklımızda.
Nasıl bıraktıysan öyle.
Nasıl ayrıldıysan öyle.
Zamanın silmek gibi bir özelliği var. Önce yüzlerden başlıyor sonra saçları ne renkti diye ikilime düşüyorsun. Kumral mıydı, sarışın mı? Elleri küçük müydü, büyük mü?
Geçmişi düşünürken hile yapıyoruz ya biz, ondan.
Kötü detayları unutuveriyoruz veya hayal ettiklerimizle değiştiriveriyoruz.
Tırnak atmak gibi, kâğıt çalmak gibi, taş kurmak gibi kopya çekmek gibi, bilirsiniz yapmışsınızdır.
Şaka bir yana!
Şakaydı bu yazdıklarım…
Hiç eski sevgilim olmadı benim!
Burada da ileride can simidi olur diye kafa karıştırıyorum.
Yoksulduk biz!
İşten, güçten derslerden vakit mi vardı aşka?
Başkalarını sevgilileri ile görünce iç geçiren tiplerden biriydim. İçine kapanık, esmer, elleri cebinde kavruk bir gençtim. Gözlerim bile kahverengiydi! Parklarda yatardık çokça!
Sevdiğim kızlar olmadı mı?
Oldu olmasına da uzaktan uzaktan…Param yok ki aşkım olsun kıvamında platonik, yanık, yalnızların bilip anlayabileceği bir gençlik şarkısıydı benim ki!
Solistin gelmediği zamanlarda düğünlerde şarkı söyler, geldiğinde darbuka çalardım!
Havyar balık lokantasının bulaşıklarını yıkardım gece yarısından sonra. Sahilde iğde ağaçlarının altındaki banka yatar, gözlerim gökyüzünde hayal kurardım.
Sabahları dürterek zabıtalar uyandırırdı!
Koşa koşa limana gider balıkçı kahvesini açar çayı demlerdim.
Şaka yahu!
Kafa karıştırmak için yazdım tüm bunları.
Rahmetli babam terziydi benim.
Kısa boylu, şişman, kendi halinde bir adamcağızdı, nur içinde yatsın.
Askere gidene kadar onun yanında çıraklık yaptım. Sabahtan akşama kadar bağırır çağırır arada dövmeye kalkardı, kaçardım.
Annem uzun boylu bir kadındı, ince dal gibi…Nasıl güzel. Tee eskiden bizim kasabada düzenlenen ayçiçeği güzeli yarışmasına katılmış da birinci olmuş. Fotoromanlar meşhurmuş o zaman, İstanbul'a gel demişler. Dedem izin vermemiş.
Nasıl olduysa babama âşık olmuş!
Bir gün tayyör diktirecek olmuş. Evden olduğu gibi çıkmış ayağında terlikler. Terzi dükkanından içeriye girince babamı görmüş. Dünya el frenini çekivermiş.
Olur mu yahu demeyin, olmuş işte!
Bir güzeli bir çirkine vermişler anlayacağınız.
Sizin çevrenizde de olmuyor mu? Benzer bir çift gördüğünüz zaman hadi canım demiyor musunuz?
Bahtı güzel olsun deniyor ya, o baht bazen kısa boylu, şişman oluveriyor işte.
Anlayamayınca kadere, kısmete bağlıyoruz ya…
Babam “mantık evliliği yaptım ben” der dururdu!
Şaka bir yana
Hiç evlenmedim.
Seksen bir yaşındayım şu an.
Ne anladın bu hayattan derseniz, hiç!
Hayatımda deniz görmedim, martı sesi duymadım, adalara gitmedim.
Bir daha dünyaya gelseydim bir sahil kasabasında yaşamak isterdim.
Balıkçı olurdum.
Geceleri yıldızları üzerime çeker teknede uyur, lüfer kokardım.
Olmadı, olamadı…
Sevgili ağabeyim Özkan İrman Sosyal Medya Cinayetlerini tekrar basacağım sen de bir şeyler karala deyince, sosyal medyayı en güzel nasıl anlatırım düşünmeye başladım.
Hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı kahramanlarının hepsinin prenses ve şövalye olduğu kafası karışık bir mecra.
Herkes çok duyarlı, herkes çok dürüst, paylaşılan fotoğraflara bakınca herkes çok mutlu.
Ne güzel be!
Sıkıntı yok, herkes gülüyor, rakı sofraları, deniz kenarları…Onca hengamenin ortasında çok okuyan, sanatla ilgilenen bir toplum olmuş çıkmışız. Şaka gibi…

YORUM YAP