Adil Sirkecioğlu

POLİSİMİ İSTİYORUM

            Uzun süren tembelliğim için özür dilesem bile tekrarlamayacağımın garantisi yok. Yakından tanıyanlar yaşadığım yoğunluğa rağmen yazmaya vakit bulmama hayret ederken, tanımayanlar pil bitti  değerlendirmesinde bulunabilirler. İki yaklaşımı da kabul ediyor,  saygı duyuyorum. Sonuç "Keskin Sirke” sevenler, tadına varanlar tembelliğine olduğu kadar varlığına veya yokluğuna da katlanacaklar.

            Ak Parti kongre süreci ile ilgili yazmama kararımı sürdüreceğim. Tüm tahrik, teşvik ve kışkırtmalara rağmen gaza gelme niyetim yok. Patronumun açıktan taraf olduğu bir konuda benden karşı görüş bekleyenler hayal kırıklığı yaşayacak. Benim bu nazik dönemde gösterdiğim hassasiyeti, dilerim ilgili ve yetkili olanlar da gösterme mecburiyeti duyarlar. Bir önceki dönemde "parası çok biraz harcasın” mantığıyla yapılan tercihte Silivri’nin ağzı yandı. Tahmin ediyorum ki Kaynarca’nın da yanmıştır. Bu sefer yoğurt üflenerek yenecek. Silivri konusunda büyük patron devrede diyeyim, gerisini siz anlayın. Herkes adımını çok dikkatli atmak zorunda. Buna adaylar, vekiller ve il başkanı dahil.

            Yaşı otuzun altında olanlar hatırlamayabilir. Eskiden okullarda trafik dersi vardı. Seçmeli ders mi yoksa başka bir dersin içinde mi yer alıyordu, bende tam hatırlayamadım. Ama trafik kural ve işaretlerinin öğretildiği ders çok eğlenceli ve eğiticiydi. Şimdi müfredatta yok herhalde. Polisin el, kol işaretlerini öğrendiğimizde sokakta uygulamasını yaptığımız olmuştur. Yine o zamanlar trafik ışıkları yerine polisler görevlendirilir, büyük meydan ve kavşaklara tenteli kürsüler yerleştirilirdi. Görevli polis yoğunluğun durumuna göre yol verir veya bekletirdi. Şoför ve yayaların gözü polisin el, kol hareketlerini takip eder ona göre harekete geçerdi.

            Bu satırları yazarken kendimi çok yaşlanmış gibi hissettim ama olsun, güzel anılardı. Mahalle içlerindeki görevli polisler abi, kardeş, baba, amca gibi görülür; akrabadan sayılırdı. Tecrübeli olanları tanıdıklarına ismiyle hitap eder, selamlardı. Çoğumuz ilk nezaket dersimizi bu görevli polislerden almışızdır. Teknolojinin gelişmesi, terör belası veya 12 Eylül döneminin kararıyla mı bilemiyorum bu güzel uygulamaya son verildi. Farkında olmadan mahalle, sokak ve caddelerin sembolleri kayboldu. Hiçbir açıklama yapıldığını da sanmıyorum. Halktan uzak, karakol ve sirenli arabalara, toma ve kalkanlara hopsolmuş bir emniyet yapısını kabullenmek zorunda kaldık.

            Silivri’nin iki yakasını birleştirme konusunda kısa vadede bir çözüm beklenmiyor. Tünel veya köprü altı tabir edilen bölgenin girişinde büyük sıkıntı var. Her tarafa dönmek isteyen araçların keşmekeşliğinde yayalar cambazlık yapmak zorunda kalıyor. Geçmişte tek göz olan yerin geliş, gidiş haline getirilmesi kısa vadeli çözüm oldu. Artan nüfus ve okullar bölgesinin yoğunluğu sabah ve akşam saatlerinde kilitlenmeye neden oluyor. Aynı zamanda hastane yolu olduğu da düşünülürse ambulansların yaşadığı çileyi anlatmaya gerek yok sanıyorum.

            Yayaların, öğrencilerin, araçların, hastaların güvenliği için geçmişte kalan uygulamayı denemekte fayda var. Tecrübeli bir polis eminim bölgeyi rahatlatacaktır. Mevzuatta herhangi bir engel yoksa çok hayır duası alınacaktır. "Halka emniyet, adalete hizmet” sözü slogan olarak kalmaması için köprü ağzında halka emniyet talebimin düşünülmesini dilerim.

            Gündemdeki konu Değirmenköy’deki kilise kalıntılarını ziyaret, sarnıçta yapılacak tören. Bu konuya ilgi duyanların, hassasiyet gösterenlerin olgunluğunu takdir ediyorum. Silivri’ye yakışır ev sahipliğiyle neticeleneceğini bekliyorum. Din turizmi nedeniyle ihya olacak ve tanınacak bir Silivri hayaliyle bakanlar kadar, memlekete ve Silivri’ye vereceği zararlar konusunda şüphe duyup tereddütle yaklaşanlarda haklılar. Belediye Başkanı Işıklar Silivri’ye hizmet olarak görüp çırpınırken, tarihçi Işıklar’ın acabaları olduğuna eminim. Yine de hoşgörü timsali bir milletin çocukları olarak bizlere yakışanı yapıp sonra tartışma ve tedbir alma konusunda uzlaşılacağını umuyorum.

Bizim saflığımız, insanlığımız, hoşgörümüz, ortadayken; sırf savunduğu tezi kuvvetlendirmek adına zorlama örnekler bulmaya çalışmanın hoş olmadığını belirtmeliyim. Günümüzde bütün savaş ve katliamların Müslüman coğrafyasında yaşanmasını barbarlık veya tesadüf olarak izah etmeye çalışmak saflık ötesi bir yaklaşım. Dünya nüfusunun üçte biri Müslüman olmasına rağmen düzeni kuranların yok kabul etmesini, söz hakkı vermemesini hazmedemiyorum. Veto hakkı olmayan Müslümanlar diğer dinlerin ve ateistlerin insafına terkedilmiş durumda. Bu adaletsizliği kabullenen veya görmezden gelenler her türlü tepkiyi hak ediyor. Öncelikle kendi insanıma anlatmak zorundayım. Biz bizi anlarsak papayı ve papazları ikna etmeye sıra gelecek inşallah.

            Vetosuz, halifesiz, müftüsüz kaldınız önemli değil;

            Papa’sız, patrik’siz, papaz’sız kalmayın!

YORUM YAP