Ahmet Yücegök

İftar yemekleri...

İnanarak veya inanmayarak…
Ramazan ayı boyunca, herkesin söylediği "İftar Yemeği” bahane…
Amaç… Dostlarla bir araya gelmek…
Görüşmek… Selamlaşmak…
***
Ne var ki… İşin suyunu da çıkarmamak lazım…
Geçen hafta içinde bir gün gazete başlığı "Ak Parti komşuda iftar sofrası kurdu” başlıklı bir haber…
Haberin açılımı…
"AKP İl Başkanlığı, Eyüp İlçe Başkanlığı ve Silivri İlçe Başkanlığı komşu ilçemiz Çorlu'da ortaklaşa düzenledikleri iftar yemeği görüntüleri”…
Ve iftar öncesi çekilen fotoğraflar, kameraya doğru gülücüklerle verilen önden ve yandan pozlar. Kısaca, Silivri İlçe teşkilatının da orada olduğunun kanıtları…
İlaveten, yemek sonrasında ziyarette bulundukları Çorlu Belediye Başkanlık makamını görüntüleyen fotoğraflar.
***
Dediğim gibi… Bahsettiğim o "iftar yemeği” aslında bahane, maksat "buluşmak, görüşmek, selamlaşmak ve sohbet etmek. Hal hatır sormak…
Hemen ilave edeyim…
Bu kadar geniş organize yemeklerde ufak tefek kusurları da olur ama bu davete icabet edenlerce pek görülmez, aranmaz...
***
AKP'li dostlar, bir aylık ramazan süresince kimin tarafından verildiği önemli değil hemen, hemen her yemeğe siyaseti soktular. Her yemek içinde sırasıyla siyasi konuşmalar yaptılar. En sonunda da üzerine tüy dikercesine "oyunuzu bize vereceksiniz değil mi?” diye sordukları duyumunu aldım. Bana gelen en son, en şiddetli şikayette bu yönde...
***
Sahi… Unutmadan…
Olay bir İftar Yemeği sırasında oluyor…
"Ramazan ayının da son günleri Bayrama bir haftadan az kalmıştı. Yine İBB'nin Silivri'nin bir mahallesinde verdiği bir yemek. Yemekte, Partinin bir çok ileri geleni bulunmakta. Eh, orada mevcut olan bu parti ileri gelenleri ortaya boşuna gelmedi. Konuşacaklar. Nitekim konuşmaya başlıyorlar. Sırası gelen konuşuyor. Ve, konuşmalar o kadar uzamış ki "iftara gelenlerin sabrı tükenme” noktasına gelmiş. Son konuşmacı, Silivri İlçe Başkanı Metin Karakaş yemekte o kadar beklemiş insanlara "oyunuzu istiyoruz, verecek misiniz?” diye sorunca çoğu önündeki tabağı, çatalı, kaşığı bırakıp masadan kalkmış, gitmiş…
Gitmeyip kalanlardan bazılarına rastladım, söyledikleri "Çok kişi konuşuyor. Çok konuşuyorlar. Konuşmaların tamamı siyasi. Oysa, bildiğimiz kadarıyla bu sofralar siyasetin yeri değil. Siyaset konuşulacak yer değil. Böyle olunca, iki yudum yemek yiyeceğiz, onu da boğazımıza diziyorlar.”
Geçmiş Bayramınızı kutluyorum…
İyi haftalar.

ROL ÇALMAYA HEP DEVAM
Bir ay boyunca tekrarladığım…
"İBB'nin Ramazan ayı süresince her akşam değişik mahallelerde AKP Silivri İlçe yönetiminin gözetiminde veriliyormuş gibi sunum yapıldı”
Konuşmacılar baştan İBB'den, hiç bahsetmiyordu...
Sonra…"ağız ucuyla”, "İBB'nin finanse ettiğin söylemeye başladılar, Kadir Topbaş'a teşekkür” etti bazı konuşmacılar…
Dediğim gibi sonraları, İftar sofralarının ağız ucuyla "İBB” tarafından kurulduğu söylendi. Ama, niye kendilerinden başka kimsenin orada bulunmadığının açıklamasını yapmadılar tek bir akşam bile…
Konuşmacıların en ılımlısı bile "Neden, AKP ve onun çevresinde bulunanların haricinde kimse gelmedi” izah etmedi…
Oysa… İftar yemeklerinin İBB'nin verdiğini bilmeyen kalmadı…
Efendim "gelselerdi”…
Böyle, denebilir mi?
***
Yemeği İBB'nin verdiği biliniyorsa "Neden başka partililerden kimse pek yok?” diye, sordum soruşturdum. En son aldığım duyum. İlk önce, görevliler AKP'li imiş. Onlar da bildik, tanıdıklarını araçlarla, evlerinden alıp, iftar sofrasının kurulduğu mahalleye götürüyorlarmış…
Özetle, kendi dışında ki vatandaşlara "onlar da açsın gözünü” demek isteniyor. Gayet tabi ki çok yanlış bir şey. Yani, İlçedeki diğer partilerin yöneticileri yemek mahallini işaret edip "hücum” emri mi versin? Ya da, erkenden gidin sandalyeleri işgal edin mi desin? Olacak şey değil…
Beyler, efendiler.
Nezaketen bile olsa bir defa diğer partilere haber verseydiniz, çok, çok iyi olurdu…
Ha… "O davet işi bizim değil, İBB'nindi” demeyin sakın.
Arkasından… "İBB Başkanı bizim partiden demiyor muydunuz?” sorusu gelebildi…
Ve…"Onun her şeyine sahip çıkıyorsunuz da eksiğine, yanlışına niye sahip çıkmıyorsunuz?” sorusu…

ZAMANIDIR
Geçen haftadan yarım kalmış bir tespit…
Evet, dünün geçerli sebebiydi Belediye ve Cami'den anons yapmak…
Duyuru için başka iletişim aracı neredeyse yoktu…
Dumanla haberleşme geleneği de bizim insanımızın geçmişinde zaten yok…
Camilerimizin hepsinde şerefe var…
Ama… Her ne kadar her camide şerefe varsa da…
Ezan artık şerefeye çıkarak, bizzat hoca kendi okumaz oldu...
Özledik… Ses yükseltici aletler çıktı mertlik bozuldu misali…
Neyse… Esasa geleyim…
Başında söylediğim gibi. Bu duyurular dün önemli değildi belki. Ama, bu gün artık öyle değil. Hele de ses yükselticileri de kullanılınca. Olmuyor. Silivri eski Silivri değil. Bazen günde (10) kişi vefat etmiş oluyor. Peş peşe yapılan anonsları duyan insanların morali bozuluyor. Hastaların morali bozuluyor. Gece çalışıp gündüz uyuyan var, onları rahatsız ediliyor. Uyuması gereken küçük çocuklar var. Var oğlu var…
Hele de, ses yansıtıcıları evinizin camına yakın bir yerde bulunan bir direğe takılmış ise yandınız…
Neredeyse günün her saati…
Sırasıyla… Belediyeden… Camiden…
Ayrı, ayrı olmak üzere…
"Şu Mahalle halkından, şu kişi vefat etmiştir. Şu vakitte, şu camiden alınarak, şu mezarlığa defnedilecektir. Dost ve akrabalarına duyurulur. Eşi bilmem kim, sırasıyla oğulları ve kızları ve bazen torunları.”
Zannederim bu konuyu konuşmanın zamanı…

VE, BİR İLK
Dün Silivri'nin bir köyü idi…
Bu gün artık Mahallesi KADIKÖY…
25 Ağustos tarihinde festivale davet ettiler…
Davete icabet edip orada olacağım…
Çünkü… Merak ettim…
Çünkü…Karpuzunun bu kadar güzel olduğunu , bu kadar tatlı olduğunu düne kadar bilmiyordum… Duyuramamışlar, demek ki.
Eh… Mahalle de çok güzel olmuş…
"Herkesin görmesinde fayda var” diyorlar…
Ve… Bekliyorlar…

İSTER İNAN / İSTER İNANMA
• Başbakan ve Dışişleri Bakanı:
"Biz Arap Ülkelerine petrol için yardım etmiyoruz.” Demiş.
• "Irak Başbakanı Maliki:
Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir daha Irak'a gelirse tutuklatırım” demiş.
• Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı:
"Yolların kralı olmaz, kuralı olur” demiş.
(GAZETELER )

GÜNE UYAN
"Gülümseme bedavadır, ayrıca size bir servet kazandırabilir.” (Dale Carnegie)

KISA-KISA…
• Armut, serin bir ortamda bir iki hafta tazeliğini korurmuş. En iyi sonuç için bir elma ile birlikte kese kağıdında tutmak gerekirmiş.
• Kavun ve karpuz, kesilmemişse serin, kuru ve karanlık ortamda birkaç hafta dayanırmış. Kesilmiş ise dilimler buzdolabında ağzı açık bir kapta tutulmalıymış.
• Domatesi asla buzdolabına koymayın, deniyor. Tazeliğine göre, domatesler tezgahta iki hafta kalabilirmiş.

YORUM YAP