Hüseyin Kuru

Depremin 20.yılında..!

Geçtiğimiz hafta 17.Ağustos, Marmara depreminin 20.yılıydı.. bundan 10 sene evvel, Mart.2009 dan itibaren www.emlakkulisi.com adlı sitede ki yazılarımdan alıntılarla devam edelim.. bakalım nerede kalmışız..!
***
“Deprem gerçeği konusunda yazı yazmak kötü bir şey.. sonuçta insanların duymak istemediği, korktuğu ve ürktüğü bir konu. Ancak ortada toplumsal bir sorumluluk var ve sektörde çalışan herkes gibi bizlerinde bunu konuyu irdelemek ve çareler getirmek zorunda olduğumuzu söylemek durumundayım. Malumunuz uzun zamandır bu konularda yazılar yazıyoruz ve Dünya'dan örnekler vererek çare ve tedbir noktasında öneriler getiriyoruz…
Bu hafta New York ta yaşanan deprem paniği üzerine Amerika'nın batısında oturanlar doğusunda meydana gelen bu depremle ilgili paniği abartılı buldu ve bu deprem bizde olsaydı yataktan bile çıkmazdık dedi! (Basın, 25.08.2011)
ABD'nin batısı St. Andreas fay hattının geçtiği, depremlerin yoğun olarak yaşandığı ve evlerin %99 unun ahşap karkas olduğu bir bölge olması ne kadar enterasan değil mi.. Adamlar deprem de yataktan çıkmayız demişler, iyi mi!
Ahşap teknolojinin ülkemizde tanınmaya başlamasının miladı ise 17.Ağustos.1999 yılında meydana gelen körfez depremidir. Bu depremin gücü 7,4 şiddetinde ve yerleşim alanlarının birbirlerine yakın ve sıklıkla olması zarar ve ziyanı artırmıştır.
Bu depremin maddi açıdan bakıldığın da bazı temel sonuçları ve kaybedenleri olduğunu görüyoruz;
1- Betonarme sistem kaybetmiştir.
2- Resmi kurumlar kaybetmiştir.
3- Sektör mantalitesi ve tüm sistem kaybetmiştir.
Manevi açıdan bakıldığında ise yaşanan ölümlerin arka planında büyük trajediler ve dramlar meydana gelmiştir. Yaşanan bu büyük felaketin getirdiği çaresizlikler içinde; emniyetli, güvenli ve dayanıklı bilinen betonarme sistemin yerle bir olması hayal kırıklığı yaratmış ve yeni arayışlara girilmiştir. Böyle bir felaket hem toplumsal hem de sektörel anlamda bazı dersler ve örnekler içerdiğini söyleyebiliriz.
Eskiler, bir musibet bin nasihattan iyidir der.. nasihatın ölçüsü çok pahalıya mal oldu.. akabinde ise yaşanan süreci ise zaten hepimiz biliyoruz.
İşin vahim tarafı kamu kurumlarının, belediyelerin, üniversitelerin hatta devletin bile deprem anında ne yapacağını pratikte hiç bilmemesiydi.
Mazeret olarak ta ‘hazırlıksız yakalandık' cevabı ise evlere şenlikti!
Yaşanması mukadder olan bir felakete önlem ve tedbir almamak her halde sadece millet olarak bize mi mahsus, acaba?
Hep iddia ediyoruz, ahşap teknoloji üzerine yazılanlar, sistemin aslında ne kadar doğru malzemelerle kurulduğunu göstermesi açısından bile önemlidir.
Tabi ki yazılarımızda betonarme ve çelik gibi sistemle ahşap karkas sistemin kıyaslamasını yapıyoruz, küçümsemiyoruz.. sadece mukayese ediyoruz.
Burada ki amaç sistemleri küçümsemek değil, bilimsel veriler ışığında işin ne kadar doğru olduğunu yansıtabilmek.. devam edelim.
***
Aslında bu deprem….. toplumsal bilinçlenme kazanımı 17.Ağustos.1999 da meydana gelen Adapazarı deprem felaketi ile başladı. Fakat bu kazanım toplumsal bilince değil sanki dillendirilmesi bile istenilmeyen bir karabasana dönüştü. Netameli ve toplumsal olarak ta biraz da unutmak istediğimiz bir konu olması hasebiyle 10 yıldır da hiçbir şey yapmamamızdan belli değil mi?
Hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür der eskiler.. yani insanlık/toplum unutmaya amadedir. Bu konu son 2 aydır hem ülkemizde hem de Dünya'nın farklı ülkelerinde meydana gelen büyük depremlerin tekrar gündeme gelmesi ile kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Her zaman ki gibi bildik ve tanıdık sahneler tekrarlandı, yüz binlerce ölü, yaralı, zarar ziyan vs.. iyi de bu sahneler niye gelişmiş ülkelerde yaşanmıyor?
Dikkat edilirse her felaket sonrası bu konu işleniyor ve uzmanlar tekrar İstanbul senaryosunu görsel ve yazılı basında tartışmaya başlıyor.. bir hafta sonra da hayat aynen devam ediyor ve unutuluyor. Bu süreçte herkes kendi mesleğine göre çare, tedbir ve öneriler de bulunuyor. Yapıların güçlendirilmesi vb. gibi önerilerin yanı sıra sıkıyönetim ilan edilmesini bile öneren çıkıyor.. konu neydi, sayın bilim adamı ise ne buyurmuş!
***
Halbuki olası bir Marmara depreminde İstanbul başta olmak üzere bölgede meydana gelebilecek felaket senaryolarını söylemenin sonu yok.. iyi de çare ne?
Peki tedbirler, çareler ve öneriler noktasında kayda değer bir şey var mı, o zaten yok. Yerel yönetimlerin bu konuda bilgisi var mı derseniz, zannetmem.
Ceset torbası biriktirmek veya 20-30 kişiyle yapılan deprem tatbikatları neyin nesi, anlamak mümkün değil. Tedbir alıyor aklı sıra.. yahu son 5 yılda yapılanları geç.. hadi onlar denetim firmaları tarafından kontrolleri yapılan binalar diyelim, ya öncekiler?
Hep baştan savma işler, günü kurtarma demeçleri vs.. deprem konusunda Dünya ne yapıyor, ne çareler arıyor, örnekleme var mı, yok.
***
Colorado Üniversitesi jeologu Roger Bilham, bu yüzyıl içinde en büyük deprem felaketlerinin yaşanacağını ve yılda ortalama olarak bir milyon kişinin deprem yüzünden yaşamını yitireceğini tahmin ediyor. Yapılan araştırmalara göre deprem tehdidi altında yaşayan metropollerin başında Tokyo, İstanbul, Los Angeles, San Francisco, Osaka-Kobe-Kyoto bölgesi, Meksico city, Dakka, Manila, Karaçi, Lima, Bogota ve Tahran var.
Londra College Üniversitesi uzmanı Bill McGuire, Tokyo'dan "ölümü bekleyen kent" olarak söz etmekte.. 35 milyon nüfuslu Tokyo deprem açısından gerçekten de çok tehlikeli bir bölgede kurulmuş.
Gene bir araştırmaya göre ülkemiz de birçok doğal afet riskiyle karşı karşıyadır.
Bunlar: Deprem %61, Sel %14, Toprak Kayması % 15, Kaya Düşmesi % 5, Yangın % 4, Çığ % 1 olarak verilir.
Deprem bölgeleri haritası' na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Bu oranlar özellikle deprem afetinin boyutlarını, etkilerini tahmin etmek açısından büyük öneme sahiptir. Bu rakamlar Türkiye'nin deprem afetine karşı ne denli risk altında olduğunun çok açık bir ifadesidir. Dünyada da bu tür örnekleri verebiliriz.
Ancak doğal afet riski taşımayan birçok ülkede ahşap sistemle ev inşa edilmesini anlamak, idrak etmek ve düşünmek lazım geldiğini söylüyorum. Mesela ABD nin doğu ve batısı okyanus kıyısında tsunami, tufan ve kasırga gibi doğal afetlere açık olmasına rağmen ahşap sistemle inşa edilen evlerin inşa edilmesinde ki mantığı doğru anlamak lazım diye düşünüyorum. Halbuki ahşap sistemle inşa edilen 250 m2 bir villanın ağırlığı 40 tondur.. aynı m2 de betonarme bir ev ise 200 ton, çelik sistemle inşa edilirse ise 250 ton geldiği halde kasırga veya tufanlar da uçmasın veya yıkılmasın diye niye insanlar ahşap evlerde ikamet ediyor dersiniz?
Çünkü ahşap sistemde risk görmediği için tercih sebebi oluyor. Deprem riski taşımayan İskandinav ülkelerinde ise betonarme sistem neden tercih edilmiyor derseniz, o ülkelerin tercihleri de farklılık gösteriyor.. Ahşap sistemle inşa edilen evlerde ki izolasyonların beton ve çeliğe göre çok daha üstün olması ve bu ülkelerin aşırı soğuk olması ahşabı ön plana çıkarıyor diyebiliriz.
Bizler, ülke olarak betonarme binalar yaparak daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı olacağına inandığımız için bu sistemi kullanıyoruz, öyle değil mi?
Şimdi düşünelim; bu Amerikalılar beton yerine neden peki ahşap sistemi tercih ediyorlar dersiniz?
Halbuki biz daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı bildiğimiz beton yerine bu Amerikalılar bizden fazla ne biliyor da bu betonu yasaklayıp ahşabı kullanıyorlar?
Aslında biz millet olarak kendimizi kandırmıyor muyuz”..!
***
Ülkemizin bir deprem ülkesi olması gerçeği değiştirmeyecektir.
Bu süreçte yapılan düzenlemeler ve kararlarla ciddi adımlar atıldı.. burada şu tesbitlerle ilerlemek mümkün.. kentsel dönüşüm, yapı denetim, dask, binaların kayıt altına alınması, yapısal karne vs. gibi ciddi adımlar atıldı.
Ancak gene de beton konusunda çok ciddi bir ısrar var, anlamakta mümkün değil.. bakın betonarme yapılmasın demiyorum, işin doğru şekilde ve ehil insanlar/şirketler tarafından yasal kriterler, standartlar ve normlarda yapılsın diyorum.
Riskli alanlarda, zemini zayıf ve rakım seviyesi düşük alanlarda 10 kat betonarme bina yapılmasına kim izin veriyorsa veya inşa ediyorsa işte bu işe olmaz diyorum.. Beylikdüzü, Avcılar örnekleri ortada..!
Sanki aynı yerde duruyoruz.. değişen çok bir şey yok!
Kader tedbir isterken biz insanlar niye ve neden inat ediyoruz, anlamak mümkün değil..!
İyi haftalar..

YORUM YAP