İbrahim Çeşmecioğlu

YÜRÜMELİYDİ

Evet yürümeliydi.
Zihninde düşüncelerin oluşturduğu labirentte fazlaca dolaşmıştı. Güneşin gözlerini kamaştıracağı çıkışı aramaktan bunalmış, yorulmuş, buz gibi karanlık ve soğuğunda kısılmış kalmıştı kendi labirentinin. Binlerce sözcük yan yana gelip, nasıl bir "mana" ve nasıl bir "anlam" oluştururuz telaşıyla zıp zıp zıplıyordu kafasında..!
Bitirmeliydi bu cendereyi! Yürümeliydi.
Yanına suyunu almayı unutmasaydı bari...
Arada bir yuvarlanan sözcükler gelip boğazına takılmasındı, hançeresini yırtmasındı. Bir kaç yudum su içerdi böyle hallerde. İçindeki derin ve nemli hazne, küf kokan sözcüklerle adamakıllı, hatırı sayılır bir yığın uluşturmuş, ha bire yudumladığı suyla ve yine gümbürdeyerek içine, içini kanırtarak yuvarlanıyorlardı. Olsundu... alışmıştı buna. Tahammül ve sabır gösteriyordu yıllardır.
Eşofman ve ayakkabılarını sırtına ve ayağına geçirdi. Yürümek... yürümek kesinlikle çok iyi geliyordu O'na. Düşündüğü her şeyi derleyip toparlayıp, beyninin çekmecelerine yerleştiriyordu yürürken. Eskileri ve istemediklerini atıyor, yeni, sıcak ve güçlü olanları yerleştiriyordu. Hiç bir şey ayakaltında, lüzumsuz, başıboş dolaşmasındı; istemiyordu bunu. Baş ağrısı, zıplayan sözcükler, yuvarlanıp boğazına takılan ve bağrışan çağrışan kelimeler, küf ve nemin içinde esrarlı, garip bir boyut ve enlem içinde inleyen sözcükler... Ve ayrıcalıklıların oluşturduğu vakur resmigeçit. Tahammülü yoktu... çıkmalıydı araziye, tarlalara. Temizlemeli, sağaltmalıydı içindeki sözcük birikiminden içini. Tepeden tırnağa nüfuz etmeliydi oksijen, bahar gelmeliydi toprağına...
Of ! çok karışmıştı birbirine her şey çok. Harf, sözcük, cümle, özne, yüklem, ünlem, virgül dolmuştu bütün canı. Yoğun radyasyona maruz kalmış, izole, sakatlanmış, bir yarı esrik hal ve durumdaydı iki gündür. Bir depremzedeydi, sürekli sallanan, yıkılan ve yeniden inşa edilen evreninde. Peşini bırakmayan bütün cümlelerin, bir yük ve fazlalık olarak yürürken ayak izlerine yapışıp kalmasını istiyordu. Yürümek, yükünü ve fazlalığını azaltmak için, mutlak olandı O'nun bilincinde. Bazen de, sevinci, coşkusu olurdu bıraktığı izlerde. Aslında biri izini sürse, bir yaralı hayvanın izini sürer gibi... Sürse izini biri yada birileri; hüznünü, yalnızlığını; ya da zaman zaman gürültüyle bağıran coşku ve insancıllığını rahatlıkla sezebilirdi.
"Saçmalıyorum..."
"Hem de fena saçmalıyorum" diyerek güneşe sarı sarı bakıp hızlandı.
Hele o zıplayan sözcükler, cümleler, metinler...
Ne küfü, ne nemi!
Tabii ki saçmalıyorum!
"Damarlarımdan bilinç düzeyine arsız yürüyen bir sanrı bu. Düşünme bunları" dedi başını güneşten alıp içine dönerek. Ama kantarın topuzu kaçmıştı bir kez. Hayatı boyunca çok yüz göz olmuş, kıyamamıştı. İstila ettirmişti bütün iç coğrafyasını onlara; dilin ve sözün askeri kıtası olan kelimelere... cümlelere. Onlarsa bazen bereket ve sağanak, bazense kuraklık, cehennem ve serap olmuştu önünde arkasında. Yani bilincin özgür bıraktığı güç, kudret yada yanılsama gibiydiler.
Alışmıştı...
Bu azı sevinç, çoğu kahır ve sancıdan oluşan bir deli yürüyüştü...
Yürüdükçe ve soludukça alışmıştı.
Dedim ya, iki gün önceydi. Gecenin bir ıssız vakti, gene düşüncelerinin uğultusu olan cümleleriyle boğuşmaktayken, kadın:
"Merhaba" diyerek girdi açık kapısından. Önce sessiz kaldı; tınmadı. Utandı küfe kokan coğrafyasının dağınıklığından. Ama bir o kadar da suskunluğundan utandı. "Merhaba" dedi O'da kadına. Sonra buyur etti üşümesin diye çalı çırpıdan tutuşturduğu ateşin başına. Hazin yaralı ve izole ruhunun uzun zamandır ziyaret edeni yoktu gerçek manada. Kimsenin önünde durmadığı kapısını çalan Tanrı misafiriydi!
"Ben dedi" yutkundu...
"Ben kuzeyin ve soğuğun ruhuyum; üşürsünüz, ateşe yaklaşın lütfen."
Ateşte bir çıtırtı, harlanma, esinti olmuştu. Kadın konuşmadan ateşin yanına usulca sokuldu. O an içine aceleci bir kuşun kanadı rüzgârıyla birlikte değmiş ve bir avuç toz kaldırmıştı.
Utandı bunları düşünmekten...
Sonra, "Bu bir sanrı ya da esrimedir; beynimden ayak izlerine uzanan ve oradan toprağın derin manasına karışan" dedi.
Bir paratoner gibi bu yakıcı düşünceleri derhal toprağa boşalttı.
Sonra adımlarına güç ve hız vererek yürüdü uzun uzun.

YORUM YAP