“Tutukluluklar, adalet ve vicdanları zedeliyor”

“Tutukluluklar, adalet ve vicdanları zedeliyor”

1.03.2017 13:55:31

150'nin üzerinde, sayıları her geçen gün artan tutuklu gazeteciler için adil yargılama taleplerini Basın Konseyi Silivri'den dile getirdi.

Basın Konseyi, Mart ayının ilk toplantısını tutuklu gazetecilere dikkat çekmek için Silivri Yaşar Kemal Kültür Salonu'nda gerçekleştirdi. Toplantıda, Basın Konseyi Yüksek Kurulu'nun olağan gündeminin yanı sıra, sayıları 150'yi aşan tutuklu gazetecilerin durumuna dikkat çekildi.

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Yüksek Kurul Üyeleri Hüsamettin Cindoruk, Turgut Kazan, Başar Yaltı, Okşan Atasoy, Doğan Satmış, Melih Berk, Turgay Noyan ile Basın Konseyi Onursal üyesi Oktay Ekşi'nin de katıldığı toplantıda, tutuklu gazetecileri temsilen üç gazeteci eşi de hazır bulundu. Cumhuriyet gazetesi karikatüristi Musa Kart'ın eşi Sevinç Kart, gazetenin ombudsmanı Güral Öz'ün eşi Çağlayan Öz ve Önder Çelik'in eşi Semra Çelik yaşadıklarını toplantıda paylaştı. Yerel medya mensupları ve haber ajansı temsilcileri de basın toplantısını takip ettiler.

TÜRENÇ: SİLİVRİ'DE YAŞAMAK ÖZGÜRSENİZ GÜZEL

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Silivri girişinde karşılaştıkları “Silivri'de yaşamak güzeldir” sloganının ancak insanlar özgür oldukları sürece anlam taşıdığına işaret etti ve 15 yıldır Silivri zindanında düşünen insanların tutsak edildiğini ifade etti. Bitmek bilmeyen bir ıstırap ve çile yaşandığına işaret eden Basın Konseyi Başkanı, “Eskiden tutuklu olan meslektaşlarımıza yalnız olmadıklarını hissettirmek için cezaevi kapısında yatıyorduk artık o da mümkün değil. Yaşar Kemal ustamızın adını taşıyan bu salonda bugün sizlerle dertleşmeye geldik. Tutuklu bulunan arkadaşlarımıza en yakın noktadan sesimizi duyurmaya, farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz” dedi.

“MESLEKTAŞLARIMIZLA GÖRÜŞTÜRÜLMÜYORUZ”

Tutuklu gazetecilerin sayısı ve tutukluluk sürelerinin, adaleti yaralayacak boyutlara ulaştığını belirten Türenç, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Basın Konseyi Yüksek Kurulu, son olarak Die Welt Gazetesi muhabiri Deniz Yücel'in haberindeki bir fıkradan tutuklanmasıyla, sayıları 150'yi aşan tutuklu gazetecilere dikkat çekmek ve onlar için özgürlük istemek amacıyla, bugün Silivri'de toplandı.

Silivri'den bir kez daha gazetecilere özgürlük için, yüksek sesle seslenmeyi görev biliyoruz.

Tutuklu gazetecilerle görüşmek için, bugüne kadar Adalet Bakanlığına 20'nin üzerinde başvuru yaptık. Ancak tüm bu başvurularımız sonuçsuz kaldı. Meslektaşlarımızla görüşme yapabilmemiz için izin verilmesini ve tutuklu gazetecilerle görüşme olanağı sağlanmasını bir kez daha istiyoruz.

“ADİL OLMAYAN TUTUKLULUKLAR, ADALET VE VİCDANLARI ZEDELİYOR”

Türkiye'yi, gazeteciler için açık cezaevine çeviren tutuklu sayısındaki bu artışın “muasır medeniyetler” yolundaki ülkemizin imajını bozduğuna inanıyoruz. Ayrıca, adil olamayan tutuklulukların, adaleti ve vicdani duyguları zedelediğini de bir daha hatırlatmak istiyoruz.

“ADİL VE HIZLI YARGILAMA TALEP EDİYORUZ”

Gazetecilere atfedilen suçlamaların bir an önce iddianameye dönüşmesi, adil ve hızlı yargılanmaların bir an önce başlaması ve “Aksi mahkeme kararı ile sabit oluncaya kadar herkesin suçsuz olduğu” ilkesi gereği, gazetecilerin baştan birer “suçlu” olarak kabul edilmemeleri gerektiğine inanıyoruz.

Hukukun hızlanması ve adil yargılamaların başlaması, Türkiye'nin “Dünyanın en büyük Gazeteci cezaevi” olma imajını da değiştirecektir.

Hukuk herkese lazımdır. Bu unutulmamalıdır.

“ÇAĞDAŞ DÜNYADA GAZETECİLER TUTUKLULUK YAŞAMAZLAR”

Çağdaş dünyada gazeteciler ilke olarak, yazdıklarından ve gazetecilik faaliyetinden ötürü böyle tutukluluk yaşamazlar.

Özetle diyoruz ki:

  1. Tutuklu gazeteciler, tutuksuz yargılanmalıdır.
  2. Gazeteciler hakkındaki iddianameler bir an önce hazırlanmalı, yargılamalar derhal başlamalıdır.
  3. Bu davaların acilen sonuçlanması sağlanmalıdır.
  4. Tutuklu gazetecilerin, Basın Konseyi gibi mesleki kuruluşlarla görüşmelerine izin verilmeli, aileleriyle haftalık açık görüş yapmaları sağlanmalıdır.
  5. Tutuklu gazetecilerin, cezaevinde ihtiyaç duydukları kalem, kağıt, kitap ve benzeri şeylerin temini kolaylaştırılmalıdır.

Bugün, mecburen Silivri'de tutuklu kalan gazetecilerin ancak yakınından sesleniyoruz; Bu soruların ve taleplerin karşılığını almak hakkımızdır… İstediğimiz sadece adalet… Hemen…”

Açık görüş taleplerinin defalarca sonuçsuz kaldığını belirten Türenç, “Hiçbir dönem bu kadar duyarsız, adeta bir duvar misali karşımıza dikilen yapıyla karşı karşıya kalmamıştık” dedi.

KART: UMARIM BU BAHAR TUTSAKLARIN SALINDIĞI BAHAR OLUR

Tutuklu karikatürist Musa Kart'ın eşi Sevinç Kart, söz alarak, “122 gündür baskı ve zulme karşı direniyoruz. İddianame yok, yargı işlemiyor, yargısız infaz var. Silivri'de bir tecrit yaşanıyor, bir notu dışarı iletmek bile mümkün değil. Mektup yasak. Avukat görüşmesi bile haftada bir saat. Onlar girdiklerinde mevsim sonbahardı. Kış geçti. Ama bahar gelsin istemiyorum. Çünkü bahar geldiğinde sevdiğim yanımda olmayacak. Umarım, bu bahar, tutsakların salındığı bahar olur.

Size Musa Kart'ın bir karikatürünü anlatmak isterim. Birkaç yıl önce Silivri'deki gazetecileri, mahkemeye tünel kazarak çizmişti ve hakime "Size başka yolla ulaşamadık" diyordu. Aynı durumu yaşıyoruz. Gazeteciler adalete ulaşmak için iğneyle kuyu kazıyor” dedi.

ÇELİK: GAZETECİLER ESİR

Tutuklu gazeteci Önder Çelik'in eşi Semra Çelik, Silivri'deki gazetecilerin durumunu “esaret” olarak tanımladı. “Ben eşim ve meslektaşlarının durumunu esaret olarak tanımlıyorum. Kendilerini savunamıyorlar. Esir tutuluyorlar. Esaret savaşlarda olur. Demek ki savaş var ve onlar da düşman. Çocuklar bile babalarıyla ancak okulu kırarak ve camın arkasında görüşebiliyor. Türkiye'de bugün hukuk devletinde olmayan şeyler oluyor. Zor şartlardayız ve görüş kısıtlaması yaşıyoruz” paylaşımında bulundu.

ÖZ: BEKLİYORSUNUZ YİNE DE YAŞAYINCA TÜRKİYE'YE YAKIŞTIRAMIYORSUNUZ

Güray Öz'ün eşi Çağlayan Öz, “Bir gazetecinin kapısı bir sabah terör timlerince çalınıyor, tüm eşyalar altüst ediliyor. Eşinizi alıp götürüyorlar. Bekliyorsunuz aslında ama bunu Türkiye'ye yakıştıramıyoruz da. Tutukluluk istisna olmalı, özgürlük esas alınmalı. Tutukladıysanız deliller ve iddianame ortaya konmalı. Bu insanlar, katil değil, suçlu değil, sadece gazeteci. Hukuk ile birey arasında eşitlik olmalı. Tutukluluk gerekçeleri avukatlara bile açıklanmıyor. Tutuklu eşlerimizin neyle suçlandığını bilmiyoruz. Gazetecilerin ellerinde kalemden başka bir güç yok. Adaletin bir an önce dengeleri gözeten bir tavır sergilemesi gerekiyor."

CİNDORUK: HUKUKÇU VE SİYASETÇİ OLARAK ÇOK KÖTÜ ZAMANLAR GÖRDÜM AMA TÜRKİYE BU KADAR KÖTÜ BİR DÖNEMİ HİÇ YAŞAMADI

Toplantıda, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan TBMM eski Başkanı ve Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi Hüsamettin Cindoruk ise, Türkiye'de bir istibdat dönemi yaşandığını belirtti. Cindoruk, bir siyasetçi ve hukukçu olarak çok kötü günlere şahitlik ettiğini ancak bu dönem kadar kötüsünün hiç yaşanmadığını söyledi ve açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Arzuhalci kültürüyle Adalet Bakanlığı yapılmaz. Bunun için ayrıca insaf nefaset vasfı lazımdır. 150'yi aşkın gazetecinin tutuklu olması, Türkiye'nin bir istibdat rejimi yaşadığını gösterir. Bu sayı Tanzimat Fermanı'na bile aykırıdır. Ben böyle bir dönem yaşamadım, Yassıada mahkemeleri bile bu kadar gazeteci hapse atamadı. Ayıplıyorum. Üzülmek yeterli değil, sahip çıkmamız lazım. Aylardır iddianamesiz bir dava var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Tutukluma kararlarında kesin hüküm vermişler, bu iktidarın ayıbıdır. Ayıplanmakla kalmaz, hesabı sorulmalıdır. Bu gidiş gidiş değildir. Bu gidişten Türkiye'nin çıkması için ortak gayrete ihtiyaç var. Ancak görüyoruz ki şimdi Türkiye'yi tek adam rejimine, Siyasi İslam'a itmeye ve Avrupa'dan uzaklaştırmayla çalışıyorlar. Bu bir medeniyet kavgasıdır. Türkiye özgür dünyada mı kalacak, gerici ülkelerin arasına mı katılacak? Yaşananlar bir sapmadır, arkasında bir hesap yatıyor. Bu hesabı bozmak 16 Nisan'da Türk halkının elindedir."

OKTAY EKŞİ: TÜRKİYE'Yİ 80 MİLYON İÇİN YARI AÇIK CEZAEVİNE DÖNÜŞTÜRDÜLER

Toplantıda konuşan Oktay Ekşi ise, "Türkiye medeni dünyanın ortasında bir yarı açık hapishane haline geldi, bu gün 150'yi aşkın gazetecinin hapsedildiğini konuşuyoruz ama aslında Türkiye 80 milyon insan için bir yarı açık hapishaneye dönüştürülmüştür. Ben gazeteci değilim, tutuklu gazeteciler beni bağlamaz demeyin, gerçeğimiz budur" dedi.

KAZAN: DÜNYADA BÖYLE BİR BASIN TOPLANTISI ÖRNEĞİ YOK

Turgut Kazan da, "Silivri, tutuklu gazeteciler için sembol cezaevi diye burada bulunuyoruz. Dünyada böyle bir basın toplantısının örneği yoktur, çünkü tutuklu gazetecileri gazetecilere anlatmak için basın toplantısı yapıyoruz. Utanç duyuyorum, neden olanları kınıyorum. Öfke duydukları insanları yargı formatıyla tutukluyorlar" şeklinde tepkisini ortaya koydu.

Haber Merkezi

 

 

 

YORUM YAP