Yazmanın karşı konulmaz fırtınasında büyüyen ne akkor yangınlar görmüştür gözlerim..

Çekirdeğindeki isyanı alazlarıyla gökyüzüne ulaştıran ne büyük insanlar tanımıştır bir bilseniz!

Zaten yazar dediğin gecenin karanlık rahmine düşen bir parça ateşin şafağa kadar büyümesinden olma değilse nedir?

O halde ben de, yazma'nın yanma'yla alakası nasıldır diye, tam ortasından gireceğim hemşireler ve biraderler söze..

KÖŞEEEEE

Tabii Erdal hocam, Lütfü ağabey ve sevgili dost Hulusi'nin affına sığınarak..

Hele ki imlâ ve noktalama işaretlerindeki beceriksizliğimden ötürü peşin peşin Erdal hocamdan özür dileyerek ve himmetine sığınarak.

Mevzu derin.. ve öyle olduğu için de deneme kıvamındaki yazımı deyimlerle desteklemek isterim: “Ateşe yürümek, Yanıp da pişmek, Türkü yakmak, Kendi ateşinde yanmak, Mum olup da yanmak, Yangın yerinde yaşamak.” cümleleriyle de amacımın gövdesini oluşturduktan sonra, bu iki anlamın ve edimin birbiriyle sağlam ama netameli ilişkisini ete kemiğe büründürmeye, yani betimlemeye geldi iş!

Sanırım konunun biraz etrafında dolaşmamı yazıya ısınma turlarına vermişlerdir okuyanlar! Maazallah! zihinsel egzersiz yapalım derken, bilişsel bir sakatlanmaya yol açmamak gerek değil mi efendim..

Şimdi aşağıda fotoğrafı olan üç yakışıklıya sözü getirip yasladık işte.

Erdal hocam ve Lütfü ağabeyi yıllardır çok yakından ve yürekten tanır severken, Hulusi kardeşimi onlara göre çok yeni tanıdım sayılır. Müthiş bir entellektüel, zarif bir adam, heybesi dertle dolu bir gezgin Hulusi.

İşte bu üç serkeş Çerkezin, üç sağlam yazı insanının yangınından bahsetmek istedim bugün.

Benim ki mi? Benimki henüz yazı sayılmaz.. ancak iyiniyetli gayret ve denemeler diyebiliriz belki. De ki öyle! İnsan ruhundaki ateşle iz bırakmak isterse hayatın içinde, o zaman kaçınılmaz olarak kalemi eline alıp yazmayı dener birileri belki onun içinde.

Üç Çerkez, üç alazlı ateş, üç canhıraş feryat, üç sırsıklam tere banılmış gayret..

üç karanlıkta dimdik durup da meydan okuyan sokak lambası, üç deniz feneri..

üç ölmeye yatmış, yana yakıla Anadolu'ya varmış..  yıkım ve kırımlarla ateşle sınanmış da öleyazmış Çerkezyalı'nın Silivri'deki devamının adıdır onlar.

Ben “yanmak” ile “yazmak” arasındaki doğru orantılı ilişkinin sıcağında çelikleşmiş zatınıza neyi yakıştırırım bilirmişsiniz?

Şehrinizdeki ve çevrenizdeki büyük yangınları önlemek için koruyucu ateş misali devasa yalımlarım önünde durup direndiniz!

Aydın deyip de elindeki kandili muhafaza edemeyenlerin yanında siz yanarak korunmayı, yanarak yol almayı ve yıldızlar gibi yanarak yön vermeyi başardınız!

Kurt Cobain'in dediği gibi “Sönüp gitmektense yanmak daha iyidir” elbette..

Birde: Kimse üşümesin diye.. kimse üşümesin diye hep YANDINIZ..

Silivri'nin üç önemli yazı insanına hem çok ihtiyacı var hem de çok borcu var.

Teşekkürün karşılamayacağını bilsem de sizlere bin teşekkür çok sevgilerimle..

YORUM YAP