Ceren Abaza

MİLLİ EĞİTİME KENDİMİ İHBAR EDİYORUM!

Öğretmenliğimin dördüncü yılını deviriyorum bu yıl. Dört yıldır Silivri'de aynı okulda görev alıyorum. Bu dört yıl benim için o kadar zorlu geçti ki devamının çok daha zorlu geçeceğinden eminim. Bu süreçte kimi zaman umutlandım kimi zaman öylesine umutsuzluğa düşerek tükenmiş hissettim ki anlatamam. Kimi zaman tek bir çocuğun gülüşü iyi ki öğretmenim dedirtti, kimi zaman ise yaşadığım bir sürü şey psikolojik olarak çok ağır geldi. Lakin ne olursa olsun bu dört yıl boyunca mücadele etmekten vazgeçmedim vazgeçmeyeceğim de! Bugüne kadar çocuğuma nasıl davranılmasını istersem her çocuğa öyle davrandım en önemlisi de her birini çocuğum belledim. Öğretmenliğin her şeyden önce sevgi dolu bir yürekle olması gerektiğine inandım.
Harika bir öğretmen değilim. Mesleğinin henüz başında sürekli bir şeyler öğrenen, tecrübe eden, yaşayarak daha iyi anlayan öğrenci bir öğretmenim ben. Meslek yılım ne kadar artıyor olursa olsun her daim öğrenci kalacağımdan eminim çünkü doğrunun bu olduğundan adım gibi eminim.
Şu dört yılda öğretmenliği bu denli seven şahsımı sürekli psikolojik yılgınlığa iten, tükenmiş hissetmemde sorumlu olan tek şey eğitim sisteminin kendisi ve onun bileşenleridir. Bu bileşenlerin içinde öğrencileri dışarıda tutuyorum. Çünkü bir çocuk beni belki o an yaptığı hatalı davranışı yüzünden kızdırabilir ama asla tükenmiş hissettirmez, çünkü o bir çocuktur. Çocuk bir birey olarak benim için oldukça önemlidir lakin yaptığı hatalar biz büyüklere karşın daha anlaşılmaya müsaittir. Asıl sorun diğer meslektaşlar, idareciler ve milli eğitim bünyesinde çalışan sürekli kafama kaktıkları hiyerarşinin tepesindeki insanlardır. Hiyerarşi yukarıya doğru çıktıkça ego artar malum. Ego arttıkça da empati azalır. Öğretmenlerin bile ciddi kırılmaz egoları olduğunu düşünürsek hiyerarşinin üst sıralarında olan fakat şahıslarını hiç tanımadığım kişilerde kim bilir nasıldır? Halbuki ne kadar da gereksiz. Hepimiz çocukların geleceğinin nitelikli olması konusunda birleşmiyor muyuz? Dayanışarak bu niteliği arttırmak dururken küçük hesaplar ve ego yarışları ile birbirimizi yıpratmanın amacı ne asla anlayamayacağım.
Yine Hürhaber'de yazmış olduğum eski bir yazı ( Çocuklarınızı Alın Okullardan) epey bir ses getirmiş İlçe Milli Eğitimde. Bunu yeni duyduğum için yine buradan seslenmek istedim kendilerine. Malum hafta içi her gün 17.00'de okuldan çıktığımız için yüz yüze görüşme şerefine nail olamıyorum. Belki bu yazı da eski yazı gibi ses getirir de sesimi duyarlar.
Okula başladığım günden itibaren bulunduğum yerde sürekli fark yaratmaya, değişim gerçekleştirmeye çalıştım. Okulun iç cephesine resimler yaparken- bu arada benim branşım matematik- hiçbir meslektaşım yanımda yoktu. Çocuklarla birlikte okulun bahçesine renk gelsin ortam daha estetik görülsün diye düşündüğümde ne müdür ne de siz bana teşekkür ettiniz. Keza okul koridor duvarlarını da görsel sanatlar dersinde, yine okulun içi daha ferah daha estetik görünsün diye resimlerle donattığımızda ne siz ne müdür bana teşekkür ettiniz. Okula geldiğim ilk yıl atıl durumda olan kütüphane için sosyal medyada kampanya başlatıp 500'den fazla kitabı okula temin ettiğimde ne siz ne müdür bana teşekkür ettiniz. Yaz tatilimi erken keserek okula gelip sınıfımı okulun emekçisi amcamla birlikte ben boyadığımda ne siz ne müdür bana teşekkür ettiniz. Silivri'de belki de hiçbir sınıfta olmayan oyun alanını kendi sınıfıma kurmak için çabaladığımda ve bunu kurduğumda ne siz ne müdür bana teşekkür ettiniz. A pardon, müdür bey şunu söylemişti. “Hocam bu oyun alanı sıkıntı yaratacak. Kaldıralım bunu.” Keza koridor alanlarına öğrenciler teneffüs aralarında oyun oynasın diye kurduğum oyun kısımları teker teker kaldırıldı, kırıldığında umursanmadı. Okulun koridoruna yine arkadaşlarımın bağışları ile alınan 4 adet armut koltuk ve yanında teknoloji-tasarım dersinde çocuklarla yaptığımız kitaplık ile bir okuma alanı oluşturdum. O okuma alanını renklendirdik. Kendi cebimdeki parayla aldığım çocuk dergilerini yerleştirdim. Peki, benden başka o oyun alanını kontrol eden veya öğrenciyi yönlendiren oldu mu? Elbette hayır. Sayın ilçe milli eğitim müdürlüğünde görev alan ve statüsü benden yüksekte olan kişiler ben bunları yaparken siz neredeydiniz?
Yaptığım bunca şeyden sosyal medyada övgüler alırken idare odalarında uyarılar aldım! Bir yazı yazdım milli eğitimde olay yarattım. Çünkü sistemin karşısında bir yazı yazmıştım ve onlara göre yapmam gereken, böyle gelip böyle sürecek diye düşündükleri sisteme uymak iken benim yaptığım çomak sokmaktı. Bir kurumda tamamen ücretsiz gönüllü ders veriyorum diye hiyerarşinin üst sıralarındaki kişi tarafından özel cep telefonum aranarak uyarı aldım ben. Gönüllü ders yanlış duymadınız. Bana karşı milli eğitim önyargılı imiş. Vay be tanınıyormuşum da benim haberim yokmuş. Eğitim Sen Kadın Sekreteri olduğum içindir belki de o önyargı. E haklılar genelde Eğitim-Sen rahatsız eder insanları çünkü bizim gibi düşünen insanlar, insanları statülere göre konumlandırmaz. Herkes eşittir ve herkesin herkesi eleştirmeye hakkı vardır. El etek öpemediğimiz içindir bu önyargı. Öyleyse gurur duyabilirim ancak bu durumdan.
Ben sadece dersimi anlatıp çıkmıyorum o sınıflardan. Ben çocukları test manyağı yapmıyorum. Ben hiçbir öğrenciye ödül veya ceza vermiyorum. Ben çocukların hepsinin kolları bağlı çiçek olduğu değil herkesin birbirini özgürce ifade ettiği bir sınıf ortamı yaratıyorum. Ben derslerimde sürekli kendimi geliştirmek adına gittiğim özel seminerlerde- hizmetiçi eğitim anlayışınızı geliştiremediğiniz için para vererek özel eğitimlere gitmek zorunda kalıyorum- öğrendiğim yeni şeyleri uyguluyor, deneme yanılma yöntemi ile doğruyu bulmaya çalışıyorum. Ben derslerimde sürekli materyal kullanmaya çalışıyorum. Ben çocuklar ezberlesin diye değil anlasın diye uğraşıyorum. Ben TEOG gerçeğini umursamıyorum. TEOG'dan daha önemli olan hayat sınavını ve düzgün karakterde birey yetiştirme sınavını umursuyorum. Sizler büyük büyük pedagojik laflar edip tam tersi bir hareketle okulları TEOG başarısına göre sınırlayarak kısır bir anlayış süren zihniyete ve bu konu üzerinden idarecilere ve idareciler kanadıyla da bizim üzerimizde kurmaya çalıştığınız baskıya ben boyun eğmiyorum!
Meyve veren ağaç taşlanır diye boş yere dememiş atalarımız. Ben meyve veriyorum yavaş yavaş siz bunu görmüyorsunuz ve taşlamaya çalışıyorsunuz. Topyekün geliyorsunuz üstüme. Yalnızlaştırıyorsunuz. Baskı kuruyorsunuz. Ötekileştiriyorsunuz. Lakin bilmiyorsunuz ki taşlarken yere düşürdüğünüz meyvelerimizden yine filizler veririz biz. Ben şunu asla unutmam. Ben yalnız değilim. Direnen ve gerçekten ideal eğitim sistemi için mücadele eden nice meslektaşlarım var benim Anadolu'nun her yerinde. Bizler çocuklarımız için vazgeçmeyiz bu mücadeleden!
Çünkü biliriz ki bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...

YORUM YAP