Adil Sirkecioğlu

Merhaba Nerede Kalmıştık?

                                                                             
Bu süre içinde; neden yazmadığımı soranlara, yazmam için ısrar edenlere, hiç ummadığım halde yazılarımı dört gözle bekleyenlere, kabak tadı vermiş olmama rağmen benimle ilgilerini ve irtibatlarını kesmeyen karı-koca Uygun'lara sözde değil, özde teşekkür ediyorum. Uzun süren bekleyişin, kısa sürede pişmanlığa dönüşmeyeceğini umuyorum…    
"Keskin sirke yine başladı" diyerek yerinden zıplayanları, okuduğu halde okumamış gibi davrananları, okuduklarından ibret alması gerekirken intikam ateşine düşenleri, "okudum" demekten korkanları, eskiden A'dan korkarken şimdi B'den, gelecekte her şeyden korkacakları, nelerden korkması gerektiğini şaşıranları hayatın vazgeçilmez unsurları kabul edip, başımın tacı yapıyorum! "Oku" ve" Korkma" diye başlayan kutsal kitap ve ulusal marşa sahip olduğumuzu idrak ettiğimiz günler umuduyla.

Bir Silivri büyüğü "Kuşun uçmak için iki kanada ihtiyacı var" buyurmuştu. Bu talimata uyarak son seçimde hırpalanıp,  yaralanarak çıkan kanatlara taş atmanın yakışmayacağını düşündüm. Kanatların yaralarını sarıp, tüylerini ne kadar yenileyebildiği hepinizin malumu. Fakat benim sabrım tükendi. Başlıyoruz efendim. Ya Allah, Bismillah…

Yedi ayı geçen bir süreyi atlayıp, bugünden başlamanın boşluk oluşturacağı kanaatindeyim. O nedenle gerekli gördüğüm konuları kısa kısa geçmek niyetindeyim. Olası itiraz ve eleştirilere göre tekrar döner, ayrı bir yazı konusu yaparız.
İğneyi kendine batıranlardan olduğum için, bu süre içinde neler yaptığımı sorgularsak; dişe dokunur bir şey bulamadığımı itiraf etmeliyim. Ekonomik krizin teğet mi, merkezden mi geçtiği tartışılırken; yavaş seyrettiği tartışmasız. Kriz  nedeniyle  yaşadıklarım  özelime  girdiğinden, sıkıntı  vermek  istemiyorum.                         
Çevremde çokça "ben demiştim", sözünü duydum. Hele de benim aylar, hatta yıllar önce yazdıklarım bana anlatılmadı mı, ağzım açık dinledim. Uygun'lar 29 Mart seçimlerini milat kabul ettiklerinden dolayı, 'internete girip eski yazılarımı bir okusanız' deme hakkından da mahrum kaldım. Kârdayım tereciye tere satışının tüm inceliklerini öğrendim.

Tek yaptığım faydalı iş;  bir dostumla birlikte, bir Kürt delikanlısını askeri birliğine götürmek oldu. Babasının da katıldığı yolculuk boyunca, onların ruh halini anlamaya çalışmak beni daha da olgunlaştırdı. Benim yaptığım, yapıla gelmiş olsaydı eminim ne terör olurdu, ne de açılım tartışmaları yaşanırdı.
Sıra geldiyse Hürhaber'e,  Mayıs on beşte yapılan açılış törenine değinmek zorundayım. Hürhaber o günden itibaren yeni yerinde daha bir düzenli ve güvenle hizmet veriyor. Ziyaretçileri hiç eksik değil. Allah artırsın. Bu güzelliklerin yanında benim takıldığım konu, açılış konuşması. "Benim gazetemde bana vuruyor" dese de yazacağım. O neydi öyle? Patron aklından geçenleri söze dökemiyordu bir türlü. Katılanların 'sen anlatamasan da biz seni çok iyi anlıyoruz' ağırbaşlılığı ve alkışları fiyaskoyu engelledi.
Bu durum beni gençlik yıllarıma götürdü. Yazılarını bugün bile zevkle okuduğum Rauf Tamer bir panelde konuşmacıydı. Konuşmasına başladığı anda 'Rauf Tamer bu muymuş' dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Adam konuşmuyor, teklemiyor, resmen kekeliyordu.
Seçimlerden önce Ak Parti adayı belirlendikten sonra yapılan toplantıda söz almama rağmen yaptığım konuşmayı beğenmedim. Seçimi kazandıracak sihirli kelimeler dudaklarımdan dökülmüyordu nedense. Sebebini Işıklar'ın Hürhaber'in açılışında yaptığı konuşmada buldum. 'İlhan'ın   konuşmasını   gölgelemek  istemiyor'  diye  düşünürken, daha  önceleri  köşe  yazarlığı  yaptığını  söylemez mi! Tamam  dedim. Yazan adam konuşamaz oluyor. İyi yazan konuşamıyor deyip İlhan'a da kendime de teselli payı çıkarayım. Yazdıklarımız pranga gibi beynimizi ve dilimizi bağlıyor. Hiç kimse hatırlamaz olsa bile, biz biliyoruz.

Daha önce yaptığım kısaltmadan vazgeçiyorum. Bundan böyle Sevginar için SUS (Sevginar Uygun Sali) İlhan için PUS (Psikolojik Usul Sorumlusu) kullanacağım. SUS, PUS olmak veya öyle görülmek pek işlerine gelmeyecek ama yokluğumda fazlasıyla hak ettiklerine eminim. "Yanaşamadıkları" konulara girmek ve kurcalamak bana kaldı!

Hürhaber'deki en önemli gelişme "Gülelim mi, ağlayalım mı?" sayfası. Tebessüm ederken, düşündüren sözleriyle devam etmesinde fayda var. Büyük Nar'ın üstündeki baskı azaldıkça daha da güzel sayfalara imzasını atacak. Şu haliyle bile "Şıklar rüküşler" sayfasına beş basar. Şık seçilebilmek uğruna çıldıranları ihmal etmemek lazım! Sosyete özentiliği bu olsa gerek. Hürhaber’de, her nabza göre sayfa var.

İki kanada ihtiyaç var dense de bir kanadın diğer kanadın iyiliğini istemez bir durum sergileniyor. Kanat çırpmanın başlangıcı görülen yüzüncü gün değerlendirmeleri fos çıktı. İki yüzüncü günler es geçildi. Bu gidişle sene-i devriyesinde bile uzak hedeflere kanat açmanın hesabı yapılmayacak.
Silivri kamuoyunda kazanan kanada karşı olağanüstü bir hoşgörü devam ediyor. Kaybeden kazansaydı ve geçen süre içerisinde yapılanları tekrarlasaydı; yaptıklarından da yapamadıklarından dolayı da yerle bir edilir, ipliği çoktan pazara çıkarılırdı. CHP ve Işıklar'ı rehavete sürükleyecek bu durumun ne kadar devam edilebileceği konusunda emin olun hiçbir fikrim yok.
Kendini hissettirmeyen başkan, bilgece yaklaşımlar ve kendine has vecizelerle bugüne kadar idare etti. Selamlama ve tokalaşma özürlü olması eksi puan. Salgın grip nedeniyle o da hoşgörülecektir!  Yine de bir yıl önce, seçildikten sonra yaptıklarını (ilk meclisten itibaren satış kavgası-belde belediyelerinin kapanmasından dolayı yaşanan zorlukları- borçlara rağmen makam arabası saltanatında özel kalem müdürüne bile araba ve şöfor tahsisini-İBB ve hükümet Ak Parti'de olduğu sürece fazla bir şey yapamayacaklarını v.b) dile getirseydi kazanabilir miydi? Düşünmesinde fayda var.
İddialı sözlerle seçim kazanmak siyasetin doğasında var. Mühim olan onların bir kısmını kazandıktan sonra devam ettirebilmek. Borçla yatıp kalktığımız aylar sonunda geldiğimiz nokta bir arpa boyu bile değil. Tek borçlu belediye Silivri sanmayın. Burnumuzun  dibindeki  B.Çekmece, senelerdir  CHP  tarafından  yönetilen  Avcılar  ve  Bakırköy de  borç  dağlar  gibi. İstanbul'un en borçlu ilçesi Kadıköy. Borçların nasıl ödendiği konusunda dilediğinizden kurs almak, edebiyatını sürdürmekten daha iyi.
Çok sayıdaki başkan yardımcısı, danışman ve çoğalan çalışan kargaşasında yapılanlar ve yapılmayanlar karambole gidiyor. Geçmişte, sel felaketi olduğunda görevinin başında olmayacak bir Namık Öndeş'i ilk önce ben topa tutardım. Son felakette kaç başkan yardımcısının göreve gelmediği veya gelemediği gözden kaçmış gözüküyor. Allah tekrarını vermesin olacak bir felakette başkan, yardımcıları ve tüm belediye çalışanlarını görevleri başında olduğunu hissetmek istiyorum. En tabi vatandaşlık hakkım olarak kabul buyurun lütfen.
Meclis oturumlarına iktidar olsun, muhalefet olsun bütün meclis üyelerinin bilgilendirilmeden katıldığı gibi bir kanaat oluştu bende. İnşallah yanılıyorumdur. Işıkların ders verir şeklindeki konuşması benim ilgimi çekse de meclis üyelerinde sıkılır gibi bir hava var. Yılmaz Kandemir'in Haziran meclisinde bir Ak Partili üyenin ismini Mim İnci Aydar olarak söylemesi ve üç defa tekrarlaması hiç kimsenin dikkatini çekmedi. "Hoca  camide" demekle, insanlar  birbirine "Hocam" diye  hitap  etmekten  vazgeçmedi  kabul. Eski alfabedeki bir harfi bu günlere taşımak Metin Karakaş'a da yakışmazdı, Kandemir'e hiç yakışmadı.
Müzeyyen İnci Aydar'dan "Kendinize gelin. Ben bir Atatürk kızıyım. İsmimi düzgün okuyun" tepkisini beklerdim. Kasım meclisinde de tekrarlandığına göre ya önemsemiyor, ya da fark edilmiyor. Hangisi daha vahim? Siz takdir edin.

Başkan Işıklar'ın; Saray Bosna ziyaretinde, Burç Üniversitesi'nde misafir edilmesi sonrasında yaptığı "Sınırlarımız dışında Türklüğün yüceltilmesine şahitlik ettim, bundan da gurur duydum." Açıklamasının altına imzamı atarım. SUS yazdığı gibi birtakım ezberlerin bozulmasında fayda var. Işıklar soyadı Turan olan başkandan daha Turancı çıktı. Kutluyorum. Ülkücü oyların Işıklar'a akmasının sebebi hikmeti bu olabilir mi?  

Gelelim bağrımızdan çıkardığımız meclis üyemize. Kitapçıyla, gazetecinin feragatıyla elde ettiği sorumluluğun farkına varamadığını düşünüyorum. Değerli büyüğümüz hala sıradan vatandaş havalarında. Fazla zorlanırsa havlu atacak gibi konumda olmanın yakışmayacağını benden iyi bilmesi gerekir. Acilen dostu olan birinden çimdik yemesi, meclis üyesi olduğunu anlaması gerekiyor. Aksi halde (gezelim, görelim, yiyelim, içelim) programı sunuculuğunda hızla ilerliyor.
Son durum; Başkanvekili olarak yönettiği Pazartesi oturumuna, meclis üyeleri konusundaki kanaatimi haklı çıkaran bir başlangıç yaptı.
Gelen gideni aratır derler. Silivri de gelen giden el ele verdi, kendilerinden önce gideni aratma gayretindeler…

Kısa kısa da olsa yedi aylık boşluğu doldurmak kolay olmuyor. Niyetim her iki kanadı da değerlendirmekti. YERİM DAR. Diğer kanat bir sonraki yazıya. Bu uzunluktaki bir yazıyı sıkılmadan okumak zor. Yayınlamak hepten zor. O da SUS'la PUS'un sorunu, "Hadi" demek kolaydı. Buldunuz belanızı. Hadi  göreyim  sizi!!!
Keskin Sirkesiz kalmayın; okuyarak, korkmadan, ezber bozan kalın.

YORUM YAP