İbrahim Çeşmecioğlu

Kerem et aklından çıkarma beni…

Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?

İkisi de.. Meselâ ben dünya ile birlikte güneşin etrafında tam elli altı kez 365 gün olmak üzere kesintisiz dolaştım. Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat derseniz: yeryüzünü hasta eden en büyük mikrop insandır..

Derdi bilen hiç devayı söylemez mi? Hemen…

Covid'e karşı aşı, insana karşı “insanlaşmak” tedavinin en başı! Çünkü insanlaşmak kültür işidir, sosyal evrim meselesidir efendim. Kitapsız ve hayalsiz kalmayın.

Hazır okumanın öneminden dem vurmuşken, bu hafta da şiirsel bir üslupla yazmayı denediğim kısa öyküyle selamlamış olayım siz değerli okurlarımı. Lâkin terkibi ağır duygusallık içerir haberiniz ola. İşinize, aşınıza ve ömrünüze bereket, cümlenize kolaylıklar dilerim. E hadi başlayalım o zaman:

Tahta masanın üzerinde,

kirli beyaz saten masa örtüsü..

Karga teleği, çınar yaprağı, sessizlik.

Sanki,

bütün sesleri dikine kesmiş çaresizlik.

Kim görse anlar;

bir ayrılık acısının cümlelerini taşıyor,

zemine dayalı, zamana yenik dört yorgun dirsek!

Ve dört arış uzunluğunca;

dört kolun ucunda iki terli avuç,

iki üzgün yanağı destekleyerek..

Susuyoruz!

Kirli beyaz üzgünlüğün üzerinde,

karga teleği, çınar yaprağı, sessizlik.

Ama hava ılık mı ılık.

Çaylar önümüze konmuş, demli.

Ah! yarenliğimiz de eskisi gibi olsaydı,

sımsıcak, senli benli.

Uzaktan duyuluyor Erzurum türküsünün nameleri,

sanki cayır cayır yanan ahşap bir yapıyı söndürür gibi:

“Kerem et aklından çıkarma beni

  Ağla gözyaşını sil melul melul”

Memleketimin en vefalı çalgısıdır bağlama,

hele ki tellerine vuran ozanların ozanı olursa.

Bir topuklu ayakkabı sesi arkamızda;

kinayeli gülüşünü gamzesine saklayıp

masamıza sürtünerek geçiyor.

Sensiz! bensiz! sohbetsiz masamızın yanından!

Önümüzde duran çaylar soğumuş ve demli.

Böylece ölümcül sessizliğimiz bozuluyor..

Kadının kurdu kadındır,

gamzesindeki zehri taşıyan mahallenizden besbelli!

Koluna yapışıp nispet ediyorsun,

“Masamıza buyurmaz mısınız hanımefendi!”

Kulağına fısıldıyor:

“Yanındaki neyin olur?”

Yapıştırıyorsun çirkin gamzesinin üstüne

cevabını tokat gibi:

“Kalbim olur kendileri”

Boyacı bayırındaki asırlık çınarın altında,

can ocağında demlediğin billur gibi bu cümleyle,

en başa dönmek varmış yine.

En kısa zamanda yine tartışalım, olmaz mı?

olmazsa yalandan,

olmazsa ihtiyaçtan,

o da olmazsa sahiden!

Ben çaycıya,

karga teleği, çınar yaprağı ve sessizlik sipariş edeyim;

sen mahallendeki fesat fettan ile,

yeryüzünü sımsıcak eden o cümleni alda gel..

Yine fısılda sivri topuklu kadına:

“Kalbim olur kendileri!”

Gören görmeyene, duyan duymayana söylesin:

“Bu güneşe kar mı dayanır arkadaş”

Bırak masamızdaki çay soğursa soğusun.

Çaycı hemen iki çay kap gel,

bardaklarını adamakıllı haşla, hem sıcak, hem de demli olsun..

YORUM YAP