İbrahim Çeşmecioğlu

Gitme kal bu şehirde

Dün Kıymetli ağabeyim Emin Akay Yurtseven'in davetiyle, eşi Ümit hanım ve arkadaşlarının eserlerini görmek için erken denecek bir saatte yola koyuldum. Adetimdir yürürken kafamın içini enine boyuna yoklamak, şimdi de farkında olmadan öyle yapmışım; yürüyorum ve bir yandan da uzun erimli düşünüyorum: ‘olmasalardı dünya ne tatsız tuzsuz bir yer haline gelirdi' diye. Bu husus onlar çevresine ve yeryüzüne lezzet katanlardı. Uğur Mumcu meydanından sahile doğru sarkıldım. Sabah ve serin.. .Adımlarım pek ölçülü, hem derin!
Eski Fenerbahçeliler derneğinin karşısındaki lokantanın sesi arttırılmış cihazından Nazan Öncel'in şarkısı taze sıkılmış zeytinyağı gibi yumuşacık içime dökülüyor:
Güz yaprakları düştü
Gazeller oldu
Bulut indi yeryüzüne
Sevdalı oldu
Bir avuntu biraz keder
Böyle bize neler oldu?
Bu ayrılık bir de hasret
Çekilmez oldu
Gitme, gitme, gitme kal bu şehirde
Gitme, gitme yazık olur bize..

Ahhh.! Ağustos'ta birçok iyi insanı sonsuzluğa uğurladık. Gün çileli, gün yorgun. Üzülsek de neylersin; bizim için ömür şimdilik hala sürüyor. Yaşanacak koca bir hayat, onu daha katlanılır ve yaşanır kılmak için de sanat var, ne iyi ki.
Önce sahilde simit zeytin ve dil peyniri, sonra sergi, sonra kanatlanmış duygular.. içimdeyse Nazan Öncel'in “gitme diye iliğimi kemiğimi titreten sesi. İnsan olmanın kıymetini kalbimin duvarından bütün dünyanın duyarına haykırmak isteyen ölümsüz ses.
Sanatın, dostluğun, umudun gür sesi.
Gözlerim yağmur bulutu gibi sergi alanına dalıyorum. Hassas halimi kimseye fark ettirmeden eserleri uzun ve dikkatli izliyorum.
Ümit hanımın harika çalışmaları ne büyük emekle ortaya çıkmış yapıtlar bilseniz. Etrafını sağaltan, mutlandıran gayretine şükran duyuyorum. Fakat Emin ağabey ile kendisi orada değiller bugün. Olsun, biz ilaç niyetine kendisinin incelikle oluşturduğu eserlerinden bir tutam alıp sızımızı ovuyoruz. İyi geliyor gönlümüze, iyi geliyor gözlerimizde yağdı yağacak toplanmış yakıcı hüzne!
Sanatçı dostlarımızla sohbetimize Engin ağbi ve İlhan hocam da dahil olunca yolumuz çok hoş yerlere varıyor beraberce.
Sonra gün sönüyor, içimizde sanatın yaktığı kandil ışımaya devam ederken. Ümit hanım ve kıymeti sanat emekçile-rine teşekkürler, çok sevgiler..

HAYDİ ABBAS VAKİT TAMAM
Garip tesadüf... Sıkılıp biraz yürüdükten sonra kitapçıya uğradım (Ataç Kırtasiye). Ozan Gürçay oturduğum masanın üzerine tekmil Cahit Sıtkı Tarancı'nın kitaplarını yığmış! Hemen tekrar anımsadım; üst üste birkaç gündür dnun “Pencere” şiiri dolanmıştı dilime! Ani ve sebepsiz bir sevinç esti yüzümde. Serinini duydum! Bir süre her birini ayrı ayrı okuduktan sonra “Haydi Abbas vakit tamam / akşam diyordun işte oldu akşam” deyip ince ince eve yollandım. Odamdaki kütüphaneye sırtımı verip bu garip tesadüfü bir yere bağlamaya çalışıyordum ki, önce küt diye bir ses sonra başımdaki acısı kendime getirdi beni. Eğilip aldım ne göreyim, Cahit Sıtkı'nın “Gün Eksilmesin Penceremden” kitabı raftan başıma dikine düşmüş. Hoppala!
E artık anmasak olmaz değil mi!?
Yoksa başımıza daha kötü bir şey gelecek zaar! Anısına saygıyla ve en sevdiğim şiiriyle anıyorum büyük şairimizi..

“Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden.”

YORUM YAP