İbrahim Çeşmecioğlu

Ellerim ve yüzün...

Hisettin sanırım beni…
Baş kısmının sağ yanından;
yanağının hemen bir karış uzağından
Tabutuna el verdim bugün...
Çiçek bozuğu yüzün,
görünmese de tahta mahfazadan;
Bilirim,
delik deşik haldeydi,
kasvetli gecelerde ciğerini oyan zalim hastalığından…
ELİM VE YÜZÜN
Birbirine dokunup dünyayı tanıyorken,
Şu an,
Attığım her adımda
Çürüyorsun parmaklarımın bir nefes uzağında..
Çok önce,
Dünyanın hayalet gibi dönen mavi gövdesinde
Huzursuzluğun kışı,
Sevgisizliğin sert mi sert mevsiminde..
Yaşamayı hiç bilmemiş,
Buz sarkıtlara dönmüş ellerime
Ekmeğin ve rızkın,
derin kesiklerle açtığı hazin çizgilerine
Nefesin… Nefesin vurdu önce!
Şimdi,
ELLERİM yaşar mı hiç
YÜZÜN ölünce!
Sebep odur ki,
Milyarlarca yıl önce...
Kâinatı tir tir titreten
deli gibi bir patlamayla;
hem dahi çok, pek çok sonra:
Verilen ve alınan hayatlarla,
Ağır ağır dönen dünyanın,
döne dolaşa vardığı en hakiki nokta:
ölüp ölüp dirilenlerce yaşam denen mucizeye,
kimine göre, KARMAŞAYA filvaki yol verilince;
Bu büyük MUCİZE ve sonsuz KARMAŞADA,
İZİNİ ARAMIŞ RUHUM…
Sevi'ye aralanmış gövdemdeki bitmeyen yıkım
VE YAPIM!
Unutur muyum hiç;
ay ışığını dibine kadar emen gözlerin,
İki iri mercek gibi;
kapısı istemsizce aralık bırakılmış
karanlık eşliğimden,
taa en içime vurdu!
Pürtelaş:
göç yolunda uğunan ruhumun
hayalet gibi yapraksız dallarına,
vıcır vıcır kuşlar durdular…
Sonra,
soluklanıp günindisine kadar ıslık ıslık gökyüzüne, özgürlüğe kanat vurdular..
Neylersin ki uzağım yıkım…
Derinim ölüm saklıyor; pespayelik, cephanelik!
Ya vurursa oraya,
İki iri mercek gibi ay ışığını emen
Gözlerinin sıcaklığı!
Ya derindeki tuzağı patlatırsa, parçalarsa?
Filhakika,
Herkes duyarsa barut, ölüm ve yıkım taşıdığımı…
Herkes, nokta atışı isabetle vurulan ölüm karanlığını…
Firari zorbalığı sarsılarak işitirse!
Ya herkes,
susturucu gibi kirpiklerin arasından,
kurşuni ışığıyla gözünü kırpmadan beni vuran,
Hayata yakın, parçaladığı mermiyle dağılan enkazın yerine,
YAŞAMI:
ivecen, sevecen hem de aşkla;
Tuğla tuğla, emek emek, tekrar kuran kadını,
Bir de,
Bin bir kötülüğe kurşuni mermi gibi sıktığı ay ışığını;
merak ederse... Ya ederse!
Şimdi Onu sırtımda taşıyorum gömütlüğe doğru!
Baş kısmının sağ yanından...
Yüzüne hep titreyerek dokunan sağ elimin ayasıylan...
Üşüyor parmaklarım!
Saçağın sarkıtları kadar katı, soğuk…
Yüzünde öyle mi?
Katı, soğuk ve ışıksız!
Sahi…
ELLERİM yaşar mı hiç,
YÜZÜN ölünce!

YORUM YAP