Ferhan Tezcan

Bu neyin bunalımı (!)

1966 yılı Türk futbolunda gerçek bir uyanış ve dirilişin daha doğrusu bir 'devrim'in ortaya çıkış tarihidir. Orhan Şeref Apak gibi 'müstesna' bir ismin Futbol Federasyonu başkanlığında Türkiye'de ligler yeniden dizayn edilmiş ve kurulmuştur. Trabzonspor, Bursaspor, Samsunspor ve Rizespor gibi kulüplerin kuruluşu da bu döneme rastlar.

Apak uzun bir dönem başkanlık yaptıktan sonra görevi bırakmış ama gönlünü futboldan hiç ayırmamıştır. 

Futbol Federasyonu özerk olmadan önce devlet eliyle yönetilir ve Futbol Federasyon başkanları da devletten geçmiş insanlar olurdu.

Çoğu iyi eğitilmiş vakur ve bir tarafına futbol bulaşmış insanlardı.

Apak'ı Hasan Polat takip etti. Polat, Türk futbolunda birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Tapu ve Kadastro eski genel müdürü Halim Çorbalı da MHK'nin yıllarca başkanlığını yapmıştır. Bu isimleri unutmak mümkün değil. 1996 yılında Şenes Erzik'in başkanlığında Türkiye liglerinde 'havuz sistemi' kuruldu. Türk futbolu için büyük bir atılımdı. Artık kulüplerin kasasına hatırı sayılı paralar girecek ve transferin önü açılacaktı. Bu sistem önce Galatasaray'a yaradı Hagi'yi transfer edip UEFA kupasını İstanbul'a getirdiler. Derken futbolu artık en olgun dönemine gelmiş yabancılar dolgun maaşlarla soluğu Türkiye'de alıyorlardı. Futbol Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş evreni etrafında döndüğü için hükümdarlık, hükümranlık ve aidiyet duyguları da taşmaya başlamıştı. Sonunda transferler, hesapsızca harcanan paralar, menajerlere verilenler, el altından gizli ödemeler derken borçlar had sınırını aştı ve kulüplerin kapısına kilit vurma noktasına kadar geldi. 

ÖZDEMİR NEDEN GİTTİ?

Bundan 15-20 gün önceydi. 18 Mart Çanakkale Köprüsünün açılışı yapılıyordu. Köprünün yapım ortaklarından Nihat Özdemir çıktı ve konuşma yaptı. Büyük bir yük üstünden atılmıştı.

4 senede dünyanın bir numaralı köprüsünü bitirmişti. Aklımdan futbol işleri geçti. Sonra düşündüm ve dedim ki: ''Bu Nihat Futbol Federasyonundan tüyer'', Çünkü bıkmıştı. Ali Koç'un, Aziz Yıldırım'ın hıncını kendisinden almasından, kulüplerin ''para-para diye bağırmasından, yayıncının kulüpler birliği ile olan kavgalarından, MHK ve hakemlerden, Milli takımın başarısız sonuçlarından bıkmıştı. Sonunda giderken de şöyle bağırdı; ''Bir tane kulüp başkanı görmek istemiyorum. Maç seyretmek istemiyorum. Futbol konuşmak istemiyorum'' Eee be Nihat abi. Sen bunların önünde pes edecek adam mıydın? O 2 kilometrelik köprüyü 4 senede diken adam bunlara boyun eğer miydi? Ama kimseyi kırmak istemediğin için bir türlü işin içinden çıkamadın ve sonunda teslim bayrağını çektin. Türk futbolu şu anda tam bir kaosun içinde. TRT yayın işinden çekildi. Sadettin Saran geri çevrildi. Digiturk tek kaldı. Onlarda para vermiyor. MHK'de eski hakemlere görev verilmiyor. Yönetim başlı başına kalmış. Bir tek koşturan o da genel sekreter Kadir Kardaş. Servet Yardımcı futbolun içindeki adamdı. Onu Haziran'a kadar çok zor günler bekliyor.

NEZİH ALKIŞ'I  NASIL UNUTURUZ?

1976'da MİLLİYET'e alındığımda Abdi İpekçi'nin rolü olmuştu. İngiltere'den yeni dönmüştüm. MILLIYET Dış Haberlerden Reha Erus beni getiren isimdi. St. George (Avusturya Lisesi) ve Kraliyet Akademiliydim. Nezih Alkış müdür yardımcımdı.  Haberciliği ondan öğrendim. Yalan-dolan zaten kitabımda yoktu. 17 seneye yakın birlikte çalıştık. Rahmetli Çetin Emeç'e rağmen Hürriyet'e gitmedim. Nezih ağabey ile vefat edinceye kadar yakın kaldık. 1983'de MBA için Galler'in Cardiff kentine gittiğimde kendisine sürekli mektup yazardım. Güleç yüzlü, altın kalpli, yardımsever bambaşka bir insan abidesiydi. Rahmetli babamdan sonra bir ağabey ve bir baba gibi sevdiğim insanı kaybettik.

Allah rahmet eğlesin...

YORUM YAP