Yağmur Ağrı

Avrupa’yı bizden tamamen farklı zannetmemiz bir tür kaçış psikolojisi mi?

‘Avrupa ve biz' derken bile bir nevi ayrıştırıyoruz kendi içimizde bazı şeyleri. Hepimizin özünde insan olduğunu unutuyoruz. Ve bu unutkanlığımız başlatıyor her şeyi, özellikle de bütünüyle farklı hayatlar olduğu sanrısını. Tıpatıp aynı olduğunu savunamayız ancak gerçekten o kadar da farklı mı?
Yurt dışında yaşayınca hayatımız birden mükemmelleşip tüm sorunlar ortadan kalkacak mı? Ülkenin sorun batağında olduğunu inkâr etmiyorum, ne haddime. Ama tek sorunlu ülke içinde bulunduğumuz sınırların çevrelediği toprak parçası mı? Sınır ne ki ayrıca; hayatını egosuna teslim etmiş beyaz birkaç adamın yıllar önce çizdiği bir şey. Ki bu yüzden de o kadar da farklı değiliz aslında. Hepimiz biziz, hepimiz onlarız, hepimiz kendimiziz. Farklılıklarımız ayrı bireyler olmamızdan. Kültür dediğimiz şeyin etkisi yadsınamaz fakat kafamızda biraz büyütüyor olma ihtimalimiz de yok mu? Bozuk olan şeyler bir gün düzelemez mi? Veya şu an düzgün olanlar bir zamanlar bozuk değil miydi?
Bir film izledim. Başka bir film daha izledim. Sonra bir tane daha. Ve gördüm, tanıdık sorunlar gördüm. Kendimi koydum, arkadaşlarımı koydum karakterlerin yerine. Koyabildim yani ve bu belki sizi şaşırtacak ama hiç de zor olmadı. Örneğin Dünyanın En Kötü İnsanı adlı bir film var. Ve ana karakterimizin yaşadığı şeyler o kadar ben veya belki sokaktan geçerken ya da belki bir kafede gördüğüm başka bir insan. Yaşadığı varoluşsal sorunlar, kendi hayatının iplerini elinde tutabilme savaşı, tamamıyla kendin olabilmek, her şeyin analitik bir düzene indirgenmesinin verdiği bunalma hissi…
Bu saydığım maddeler arasında aktif olarak veya geçmişte yaşamadığım bir tane bile yok. Sizin var mı?Başka bir film daha var. Before üçlemesinin son filmi olan Before Midnigt. Ben o filmi izledikten sonra hüngür hüngür ağlamıştım. Üzüntüden veya film çok duygusal olduğundan değil, sinir krizinden. Çünkü çok gerçekti. O zamanlar 17 yaşındaydım ve henüz çözümleyemediğim travmalarımı tetiklemişti. Şu cümleyi kurduğumu çok net hatırlıyorum: 'Ben tüm bunları izlemek isteseydim kendi hayatıma, geçmişime bakardım.'

Bu örnekleri sayfalarca uzatabilirim. Ve benim aklıma tüm bunlardan sonra tek bir soru geliyor; ‘Dışarıdan kolay gözüken şeyler o kadar kolay mı?' Düzeltilmesi gereken birçok şey var ve bunları düzeltmek bizim elimizde. Asıl sorunsa kendi içimizde. Bir şeyler değişsin istediğimizde otomatik olarak çevremizdeki insanları veya yaşadığımız yeri değiştirmeye gidiyoruz. Bunlar mutsuzluk veriyorsa değişmeli ancak biz en önemli adımı atlıyoruz. Belki de en büyük yanılgımız bu: Kendimizi değiştirmiyoruz. Oysa nereye gidersek gidelim biz her zaman ve sadece bizi takip ediyoruz.

YORUM YAP