Melek Çorbacı Var

Arş’ı Titreten Yetim!

Küçük bir çocuk gördüm bugün, gözlerinden ruhuna girdim gizlice; ürkek, puslu ve biraz titrek!.. Mahzun çocukluğu babasının sonsuz vedasında kalmış, kırılan oyuncaklarının yerini almış, zamanla kalbi… Çelimsiz bedeni herkesten çekinir, ağlasa suç, gülse suç ne menem bir çaresizlik?.. Gülmüyor ki bir kez olsun göreyim, gözleri ta yürekten, hep korku dolu bakışları ve hatta yapayalnız rüyaları!.. Ağlayarak sıçrar hep yatağından; Baba diyerek! Sen olsaydın, hiçbir şey istemezdim, kırmazdım oyuncağımı, dağıtmazdım eşyalarımı baba, dondurma bile istemezdim senden,  keşke sen olsaydın,  uzaklarda bensiz değil de, yanı başımda olsaydın. Başında olsaydın, bir sabah bizi bırakıp gittiğin sokağın, seni bizden çalan, o hain sokağın!..

Babasız veya annesiz büyüyen çocuklar iyi bilir, annesizliğin-babasızlığın dondurucu soğuğunu; gök gürültüsünden, karanlıktan, yalnızlıktan her çocuk korkar ama daha bir ayrı korkar yetim çocuklar... Aile şefkatinden mahrum  yaşadıkları hayatta, bazen de çevresindekiler hırpalar, hor görür onları. Cılız  bedenine vurulan her tokat, ruhunda kapanması zor, derin yaralar açar.

Yetim(öksüz) hakkı yemek büyük günahlardan olmakla beraber, hem bu dünyada hem de ahirette vebali, sorumluluğu ağırdır. Bu yaşıma kadar hiç görmedim ki, yetimin (öksüz) hakkını gasp edip de iflah olan, huzur bulan birini!. Çevremizde de çokça şahit oluyoruz, öksüzün malına el uzatıp iki yakası bir araya gelmeyen, ömrü boyunca hem maddi hem manevi azap çekenleri. Yetimin elindekine göz dikip, malını  yiyenler, midesinde ateşle dolaşanlardır, iki cihanda da kavuran bir ateş!..

Tabi, bir de anası babası yaşadığı halde  öksüz-yetim kalanlar var; ana demeye bin şahit baba demeye bin şahit lâzım! Anne başka biriyle evleniyor, yeni eşi çocukları istemiyor, çocuklar ya dedelerde ya da yetimhanede! Bir de üvey anne vicdanına mahkûm edilen, ürkek bakışlı küçücük yavrular var; artık bahtına, bu cici anneler ya çok acımasız olacak çektirecek ömrünce onlara ya da merhamet timsali öyle bir “anne” olacak ki öz annesini bile utandıracak analık yaparken. Dedim ya nasibinde ne varsa...

Gördüğüm öyle anneler de var ki, benim en takdir ettiğim, baş üstünde taşımak istediğim; kocası ölüp de evlatlarıyla bir başına hayat mücadelesi veren! Direnen, çabalayan, çocuklarını kimseye muhtaç etmeden yetiştiren, hem ana hem baba olan, bir de toplumun ‘dul' kadınlara dayattığı baskıya göğüs germeye çalışan cefakâr kadınlar! Belki de yazılarımı takip eden bir anne vesile olmuştur, bu konuyu kaleme almamda belki de onun direnişini yazmak istemişimdir acımasız örneklere atıfta bulunmak için. Yetimlerine sahip çıkan savaşçı bir kadın, ne olursa olsun evlatlarına sırtını dönmeyen, kanatlarının altında koruyan, dünyaya karşı...

“ Yetim ağlarsa, arşı titretir" diyen bir Peygamberin ümmetiyiz biz; gelin dostlar! arşı titretmeyelim, ağlatmayalım öksüzü , koruyup kollayalım, güldürelim yüzünü!..

YORUM YAP