Ahmet Yücegök

Yapılmak istenen...

Siyasi partilerin Ulusal Bayramlarda Atatürk Anıtına çelenk koymaları AKP iktidarı tarafından resmen yasaklandı…
Buna tek başına "Siyasi Partilerin Milli Bayramlarda Atatürk Anıtına Çelenk koymaları yasaklandı” gibi bakarsanız, yaptığı tahribat sizi ürkütmeyebilir…
"Olacak şey değil” der geçersiniz…
Veya "Yasaklama nedenini bir türlü anlayamadım. Çelenk koymanın, kime ne zararı olmuş AKP'den başka” deyip hayıflanırsınız olur biter…
Oysa…
Yasaklama denilen bu eylem, belli amaca doğru ilerlerken, yapılan eylemlerden, yalnızca biri…
Ve…
Biliyoruz ki…
AKP bu günkü sistemle barışık değil…
Uluslararası sermaye ile uyum içinde olma sebebi bile bu sistemi çökertme amacı için...
"Yeni Osmanlıcılık” lafları sık duyulurken ABD'ye "şeytan”, AB'ye "Hıristiyan” kulübü” diyen, dünün Milli Görüş kadroları bu gün, Globalleşmeyi savunuyor…
Evet, AKP'nin amacı Ulus Devleti çözmek…
Ulus Devlet yapılanmasını değiştirmeyi iktidara geldiği günden beri istiyor. Onun için bu güne kadar idari yapıda birçok yasal düzenleme de yaptı. O değişiklikler sayesinde SİLİVRİ hapishanesi tıklım, tıklım dolu…
"İleri Demokrasi” kılıfı ile "Darbelere karşıyız” adı altında ulusal ordu üzerine çullanmalar. Meclisi devre dışı bırakan düzenlemeler. Denetim mekanizmalarında kendi lehine bir sürü değişiklikler. Güvenlik güçleri ve Yargının iktidarla ilişkisi üzerine yapılanmalar v.s...
Hepsi, idari yapıdaki değişikliklerdi…
Ama… Yetmedi…
Beyinlerde bitirmek gerekiyordu…
Şimdi yapılan o…
İyi haftalar…

BİR KUTLAMA ÜZERİNE
Geçen haftanın sonu, 1 Eylül Cumartesi günü tüm dünyada "Dünya Barış Günü” olarak kutlandı. Gayet tabii ki, ülkemizde de kutlandı...
Lakin… Biliyoruz ki… Ülkemizde hapishanelerimiz tıklım, tıklım Gazeteci dolu…
İktidara biat etmeyen, iktidarı beğenmeyen, iktidarı eleştiren.
Kim varsa, bir yolunu bulup içeri tıkılmış halde...

YETKİ MESELESİ
Sanırım, baharın ilk günleriydi, Boğluca Deresi yıkımına başlama töreni için İBB Başkanı Kadir Topbaş Silivri'ye gelmişti. Başladı da…
Sonra… Bir ara yavaşladı.
Sonra… Büsbütün durdu…
Mazeret olarak bazı yer sahipleri için "mahkeme” meselesini öne sürdüler…
En son… "Yazın sonuna kadar yıkım tamamlanacak” dendi…
Şimdi… Yazın sonu ama hala bitmiş değil…
İşin şakası yok…
Şu an, yıkılmayan binaların bazıları etrafa tehlike saçıyor…
Bilhassa eski polis karakolu yanı, otelin karşısındaki "Alipaşa Apartmanı” yana yatmış gibi. Yıkıldı yıkılacak. Bir gün önündeki yolda trafiğin yoğun olduğu bir saatte yıkılırsa kaç insan, kaç aracın telef olacağını tahmin etmek hiç zor değil…
Tekrar, hatırlatayım…
Bu yıkım işinde İBB yetkili…
"Efendim yetki meselesi bizi ilgilendirmez, Silivri Belediyesi bu işi halletsin” diyenlerin de olduğunu biliyorum…
Haksız da sayılmazlar…
Da… İş o kadar basit değil…
Eğer Silivri Belediyesi, İBB'den izin almadan yıkmaya kalkarsa yetki gaspı sayılır. Yani, yetkinizi aşmış olursunuz. O da suç…

İLETİŞİM NOKTALARI
Mahalle Konseyleri. Her mahallede kurulması Silivri Belediye Meclisi tarafından onaylanan ama henüz her mahallede oluşturulmamış yapılar bunlar…
Mahalleli açısından bakınca bunlar yerel yönetime en yakın iletişim noktaları…
Konseyin bünyesinde, toplumun değişik kesimlerinden temsilciler ve o Mahallenin Muhtarı var…
Konsey her ay toplanıyor…
Her ay… Mahallenin eksikliklerini kayda alıyor. Görevli birimlere iletiyor. Eksiği, gediği soruluyor. Sonuçları bir daha ki toplantıda tartışılıyor…
Bence… Takip etmekte fayda var…

SİLİVRİ HAZIR
İstanbul'a en yakın günübirlik tatil beldesi Silivri…
Kabul edilen planlarda, önümüzdeki, beş yıl içinde 1,5 Milyon olması öngörülüyor...
Plana göre tamam da…
Altyapısı hazır mı?
Yani, suyu, elektriği, otoparkı, temel eğitimle ilgili okulu, yürüyeceği yolu, kanalizasyonu, çöpü, iş sahası, yeme içme yerleri, Adliyesi, Jandarması, eğlence yerleri v.s. hazır mı?
Bence… Eksiklerine rağmen hazır…

ZOR OLANI
Silivri, İlçe olarak, 2004 yılında İ.B.B. sınırları içine girdi…
Bir gün önce, tarlasıyla, çayırıyla, sebzesiyle, meyvesiyle, hayvanıyla uğraşırken, aldığı makta payları ile geçinmeye uğraşırken, bir gün sonra "sen artık kentli oldum bütün bunlardan vazgeçeceksin” dendi 2004 yılında…
Bir gecede Silivri'nin, B.Çavuşlu Beldesi, Ortaköy Beldesi, Sayalar Köyü, B.Sinekli Köyü, Çayırdere Köyü v.s. tüm yerleşim alanları, İstanbul'un Beyoğlu İlçesinin bir mahallesi gibi bir statüye sokuldu…
Peki…
Daha önce yaptıklarını yapmayacaklarda, nasıl para kazanacaklar?
Ne yiyip, ne içecek bu insanlar?
Yani… İş, ekmek meselesini nasıl halledecekler?
Çoluk çocuklarını neyle geçindirecekler?
Bırakın cevabı…
İnanın… Sorunun muhatabı bile yok…
Ha… "Demokrasi böyle bir şey” demeyin sakın…
İnandıramazsınız…
Biliyorlar ki… "O köyleri yaşam tarzını kökünden değiştirecek statüye sokmadan önce onların görüşünü alacaksın” yazar demokrasinin tarifinde…

BALYOZ DAVASI
Hafta başında… Silivri Cezaevi ziyaretimiz oldu…
İstanbul İl yöneticileri ve Bölge Milletvekilleri oradaydı…
İçerde, mahkeme heyeti yerini almış, sanıklar ve sanık avukatları ayrı, ayrı bölümlerde…
"Balyoz Davası” davası görülüyor…
Sanıklar savunmalarını yapıyordu…
Öyle bir savunmalar ki, sanki senaryosu önceden belli yerlerde yazılmış "komedi” gibi geliyor, dinledikçe...
173 dava sanığı varmış. İçlerinde çok az genç bulunuyor…
Her biri belli yaşa gelmiş insanlar… Birçok muvazzaf ve emekli subay…
Bizler dinleyici olarak, haftanın ilk günleri savunmaları dinledik.
Kendi, kendime… Mahkeme heyetini düşünüyorum…
"Bu kadar insanın savunmasını o karşımızdaki üç kişilik mahkeme heyeti inceleyecek ve kararını verecek. Bu üç kişi hem iddianameleri okudu. Savunmaları da okuyacaklar. Bu savunmalar her kişi için ayrı, ayrı ve her biri yüzlerce sahife. Ha, burada sağlıklı bir adalet dağıtımı olabilir mi?”
Düşünüyorum da…
Şartlar öyle ki…
Buna imkân yok...
Evet… Suçlama "darbe teşebbüsü”…
Koskoca komutanlar…
Darbecilikle… Yargılanıyorlar…
Diyeceksiniz ki… O bir şey mi?
Başka bir davada da çete suçlamasıyla yargılanıyorlar…
Doğru…
ERGENEKON davası… Düşünebiliyor musunuz?
O davada, T.C. Genel Kurmay Başkanlığı yapmış biri çete suçlamasıyla yargılanıyor…
Çoğu emekli…
Yıllarca, belli bölgede terörle mücadele eden, oraların her karış toprağına ayak basmış, birçoğu da, görevli olduğu sırada ödüllendirilmiş bu insanlar çetecilikle suçlanıyor…

KOMŞULARIMIZ
Silivri, İstanbul'un bir ilçesiydi ama İstanbul'da oturanlara göre ise, Trakya'nın bir ilçesiymiş gibi bir algı vardı düne kadar…
2004 Yılında İstanbul Büyük Şehir sınırları içine girene kadar bu algı değişmedi Hatta, bu güne gelene kadar…
Silivri…
İstanbul'da oturana göre, yazlıkçıların kaldığı "küçük bir Trakya Kasabası” idi. Bana göre de bu tanım, hiçte fena değildi. Zaman, zaman o günleri anarım...
Yazlıkçıların kaldığı o sitelerin çoğunda,Ulusal Gazetelerde yazı, yazan, kitapları olan, resimleri, heykelleri, romanları ve daha bir çok alanda adı duyulan sanatçılar kalıyordu. Bunların kimler olduğunu, sitelerle irtibatı olan Silivrili kişiler biliyordu ama yetkili ve etkili kişilerle teması pek yoktu. O nedenle de, doğru dürüst Envanteri yapılmamıştı. Bir tek, Selimpaşa tarafında, içinde meşhur futbolcuların bulunduğu Sporkent adlı bir site vardı bir tek onun adını sık, sık duyuyorduk, o kadar...
Bu kadar lafı niye ettim?
Bayramın ikinci günüydü sanırım, bir yerde Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar'a rastladım "Basınkent 1 Sitesinde kalan, Hürriyet Gazetesi Yazarlarından, Doğan Hızlan'ı ziyaret ettim, oradan geliyorum.” dedi.
Evet…
Bahsettiği Doğan Hızlan'ı tanımayan yoktur. Alanında bir DUAYEN, Hürriyet Gazetesinin en eski yazar kadrosundan. Ayni zamanda, Edebiyat Dünyasında söz sahibidir. Camiada, sözü dinlenir, hatırı sayılır…
Ve, bildiğim kadarıyla…
Yıllardır da orada oturuyordu.
Başkana… "Ne iyi etmişin” dedim...
Neyse… Hürriyet Gazetesi, Türkiye'nin en büyük gazetesi, bazı çevreler, onun için "ulusal gazetelerin Amirali” der. Doğan Hızlan'ın da o gazetede köşesi var. Ve yazları Silivri'deki yazlığında oturuyor…
Sonra ki günlerde Belediye Başkanının ziyaretini köşesine almış olduğunu gördüm. Silivri'den olumlu bahsetmiş. Çok, sevindim…
Komşumu tanımadığıma da üzüldüm…

KARPUZ FESTİVALİ
Üzerinde çok konuşuldu.
Konuşulacak da…
Eski köyümüz bu gün mahallemiz olan Kadıköy'de İlk defa böyle bir etkinlik gerçekleşti…
Karpuzunun bu kadar tatlı olduğunu ben bile bilmiyordum. Etkinlik nedeniyle gidince öğrenmiş oldum…
Güzel oldu…

RASTGELE
Denizde av mevsimi başladı…
Balıkçıların büyük kısmı sevinmesi gerekirken sevinmiyor. Nedeni, şart koşulan derinlikmiş…
Sevinen var…
Palamut ve Lüfer bolmuş, deniyor…
Usta balıkçılar…
"Biraz yağış lazım, palamut yağlansın, o zaman daha tatlı olur” diyor.
Hayırlısı…

YORUM YAP