Neslihan Soydaş

Merhaba niyetine...

Küçüktüm. Türkçe dersinde öğretmenim kendimizi herhangi bir eşya yerine koyarak bir kompozisyon yazmamızı istemişti. O günden beri bir kapıyım ben. Neden kapıyı seçmiştim, bilmiyorum. Ama bugün belki daha iyi anlıyorum. Hayatım boyunca olduğum yeri, bugünü, kabuğumu, şimdiki zamanı olduğu gibi kabul edemedim. Değişsin istediğim için değil, değiştirmek istediğim için. Her şey için çaba gösterip hayatım adına kararları başkalarına bırakmadan değiştirmek için. Ve değişimler bizi hep bir kapıdan içeri sokar. Tüm bunlara nereden başlanır, herkes kendi adına üzerine düşeni ne kadar yapıyor tartışılır. Fakat ben bundan böyle, edebiyat dergilerinde yazdığım ve benim için çokça kıymetli olan öykülerimin yanı sıra, bu köşede sizlerle buluşuyor olacağım. Bu hikâye de, her hikâyede olduğu gibi bir kapıda başladı. İçeri girdiğimde beni karşılayan bir kadındı. Gurur duydum. Uzunca sohbet ettik. Belki ikimizin de şuan okumakta olduğunuz bu yazıya ilişkin tereddütleri vardı. Fakat kendinize inanarak size inanan bir karşılık bulmak işte bir değişimin ilk kapısıydı.
Ülke yöneticilerinin, aile büyüklerinin, eğitmenlerin hiç unutturmadığı bir ‘memleketi kurtarma' içgüdüsüyle büyüdük. Hâlihazırda hep bir kurtarılacaklar vardı omuzlarımızda. Ve fakat, bunu dert edinmek asıl meseleydi. Ben ne yapacağım, nereden başlayacağım, neyi nasıl değiştireceğim sorularıyla boğuşmak bizi cevaplara yaklaştırdığı gibi en çok da kendimize, yetilerimize kabiliyetimize yaklaştırır. Bu aşamada sebat ederek çalışmaktan başka çare yok. Ne ki, neticede size ihanet etmeyecek tek şey çalışmaktır. Ne kadar çaba gösterirseniz o kadar gerçek olur uğraştığınız her şey. Yıllar önce duyduklarınız, okulda öğrendiklerinizle okuyamayacağınız bir dünya var önümüzde bugün. Değişen algılar, dengeler, toplumlar var. Geçmişin tecrübeleri ışığında hergün tazelenmek ve yakalamak gerekiyor.
Değişen dünyada, ne savaşlar tarih kitaplarında okuduğumuz gibi, ne de ittifaklar bildiğimiz türden. Yanıbaşımızda gerçekleşenler, her geçen gün şahit olduklarımız, kanıksadıklarımız, bugün bizim büyüklerimize “Menderes'e bütün bunlar yapılırken siz neredeydiniz?” dediğimiz gibi, yarın da bize sorulacak. Kucak açtığımız komşuyu bugün sağ salim evlerine göndermek için kalkıştığımız harekâtı, savaş çığırtkanlığıyla itibarsızlaştırmaya kalkanlar, mübarek vazifeli Mehmetçik'in yüzüne nasıl bakarlar? Bunca sağırlık kimin öğretisi? Hangi müttefikin ağzıdır? Tarihten de bilindik senaryo; tarafları dövüştürüp birinin sırtını sıvazlar yüzüne gülerken, diğerine silah satanların ağzı da, kalbi de kalıbı da bu ülkenin insanına hiç uymadı, uymayacak da. Afrin harekâtı öncesi yola çıkmadan evvel ailesine gazeteciler aracılığıyla “beklemesinler'' diye mesaj gönderen Tekirdağlı Mehmet, biz seni bekleyeceğiz, sen de geleceksin. Bu da komşun Silivri ve bütün memleketten sana mesajımızdır.
Böylesi hareketli bir gündem ve olağan dışı durumlar söz konusu olunca, ilk yazıdan hızlı bir giriş yaptık. Niyâzımız karınca misali safımız belli olsun. Düşüncelerimizin, fikirlerimizin ayağı yere bassın diye, söz uçar yazı kalır diyeceğiz bundan böyle. Kimi zaman eleştirecek, kimi zaman buradan alkışlayacağız. Daha güzel günler için, Mehmedimizin bileği bizim de kalemimiz kuvvetli olsun dilerim.
Bu şansı bana verdiği için Sn. Sevginar Sali'ye teşekkür ederim. Selâm ile...

  1. Fatih Fatih

    Çok güzel bir başlangıç yazısı olmuş. Sizi okumak keyifli olacak...

YORUM YAP