Sevginar Sali

İSKİ’NİN DİKKATİNE

Son beş yıldır bilmiyorum ki kaçıncı kez aynı haberi yapıyoruz. Sahilde Beyzade Kafe'nin biraz ilerisinde mevcut olan yağmur suyu kanallarından denize akıtılan lağım suyu hafta sonu, muhtemelen son pastırma sıcaklarının tadını çıkartmak için kendini sahile atan herkesin malumu oldu. ‘Deniz kokuyor herhalde' diye bölgeden yürüyüş tempomu hızlandırarak geçenlerdendim ben de. Ama dün gelen ihbar telefonuyla hali hazırda yağmur suyu kanalından, kanalizasyon giderlerinin kıyıdan denize olduğu gibi akıtıldığını öğrenmiş olduk. İSKİ'ye duyurulur!

AKLIMIN DİKKATİNE
Hani bir reklam var "Hayattan rengi alın geriye neyi kalır ki?” şeklinde özetlenebilir motosu… Hayat aslında çok güzel de onu sevimsiz kılan, zorlaştıran insanlar… Dilek Şimşek Dönmez'in sözleri geldi aklıma; "Ben kimseyi yormuyorum, kimsenin de beni yormasına müsaade etmem…” İnsanları yormamak kararımız daha kolay göründü gözüme. De bizi yoranlara müsaade etmeme durumu biraz çetrefili gibi. Bizi üzen kişileri hayatımıza dahil etmiş olmak da bizim eksikliğimiz, yaşamla başa çıkma beceriksizliğimiz. Kimini çok severiz, kimine gereğinden fazla güveniriz… Başımıza ne gelirse hep bu duygusallıklardan. Eee onu da bırakalım bir kenara taş gibi, kaya gibi yaşayalım mı? Düştüğünüzde diziniz kanamasın, ağrımasın bir yeriniz ister miydiniz? Odun gibi yaşamak pahasınaysa; ben istemem… Sevinmek istiyorsanız, üzülebilmeyi de göze alacaksınız. Görürken, kör olma endişesini taşımamak olur mu?
Karşılıksız güveni (siz tabi karşılığını olduğuna kendinizi inandırdığınızda tadından yenmez); endişe ve ihanet nasıl da sever kim bilir? Aklın hatırlattığı, duygusallığınızın görmezden gelmenizi tatlı tatlı buyurduğu sürecin sonunda hayal kırıklığı ile yüzleşmek! Siz tüm iyimserliğinizi yüklenip de el uzatsanız bile karşınızdaki umduğunuz donanıma sahip değilse yapacak bir şey yok. Eliniz er ya da geç havada, başınız darda kalır! Kimsenin yetersiz gelişine de kızamıyorum da, öyleymiş gibi yaparak kandırılmış olmak, oyalanmak, dostmuş gibi yapanlarla yüzleşmek insana dokunuyor… İlla para kaybetmek üzmez insanı; bu hayatta en kolay geri kazanılacak ve yeri doldurulacak şeydir bana göre… Güvenilir sandığınız kişiler ve yapıların yıkılışı, onların hayatınızdan çıkarmak gerekliliği incitir, sarsar esasen benliğinizi… Ama bu acılarla baş etme becerisi bizleri olgunlaştırmakla kalmaz, güçlendirir…
Bulgarca'da bir söz var; bana tekme atan ayağın ayakkabısını almış olmak durumu karşısında kayıtsız olamıyorum diye… Mecazi anlam tabi bu. Ayakkabı aldığım ayak tarafından tekme yemedim : ) Ama ihtiyacı olsa ve imkânım varken bir değil 10 çift hiç düşünmeden alacağım insanların hissettirdiği samimiyetsizlik karşısında üzüldüm : (
Böyle en yakın kankamla baş başa oturmuş gibi dertleşiyorum sizinle ama hissettiklerimi paylaşmasam çatlarım : ( Çatlamamamı arzu edenlerin, çatlamamı isteyenlerden fazla olduğunu umarak nokta koyalım bu konuya…

CHP'NİN DİKKATİNE
Cuma günü arayan bir okuyucum, "CHP 8-9 sene halkın gerisinden geliyor ondan iktidar olamıyor...” dedi. Bu düşüncenin kaynağını sorduğumda Can Dündar'a ziyarete gelen CHP İstanbul 2. Bölge Milletvekili Dursun Çiçek'in cezaevinin ismini Silivri yerine Kınalı olarak değiştirilmesi ile ilgili TBMM'ne önerge sunma açıklamasını haberleştirmemiz ve buna o günkü sayıdaki yorumumdu.  
"Ben bu öneride bulunduğumda ve gazetenizde 9 sütuna haber oluşunun üzerinden 9 sene geçti” dedi okuyucum. Önerinin haber oluşu ile değil hayata geçişiyle ilgilendiğimize göre CHP'li vekile yine de teşekkür borçluyuz. Bu iktidar olmalarına karşın öneriyi benimsemeyen, görmeyen/duymayanları ne yapacağız!?
***
Önemli ve de kapsamlı bir dikkat kesilme çağrısıyla bugünkü köşe yazarlığı sorumluluğumu tamamlamış bulunuyorum... Yarın görüşmek üzere : ))

YORUM YAP