Silivri eski Belediye Başkanı Özcan Işıklar: Bu dünyada başkalarının yükünü taşımaya niyet eden insan mukaddestir

Silivri eski Belediye Başkanı Özcan Işıklar: Bu dünyada başkalarının yükünü taşımaya niyet eden insan mukaddestir

27.10.2025 14:54:54

Kentin Şahitleri programında konuşan Silivri eski Belediye Başkanı Özcan Işıklar, dayanışma ve hoşgörü çağrısı yaptı. “Zor bir dönemden geçiyoruz ama birbirimize sevgiyle, anlayışla yaklaşırsak her zorluğun üstesinden geliriz. Severek yaşamak en büyük meydan okumadır” dedi.

Silivri'nin 2009–2019 yılları arasında belediye başkanlığını yapan Özcan Işıklar, Kamil Bilici'nin hazırlayıp sunduğu Kentin Şahitleri programında geçmiş dönemini, kente kazandırdığı projeleri ve Silivri'nin geleceğine dair düşüncelerini paylaştı.
Göreve geldikleri dönemde ilçenin 8–9 farklı belediyeden oluşan geniş bir coğrafyayı kapsadığını hatırlatan Işıklar, “Birleştirme sürecini kimseye hissettirmeden, huzuru bozmadan yürüttük. Yöneticiliğin iyisi işini hissettirmeden yapandır,” dedi.
Silivri'nin demokratik yapısına ve yerel dayanışma kültürüne dikkat çeken Işıklar, “Biz burada rakip değil, kardeşiz. Silivri'de farklı görüşlerden insanlar dostça yaşar. Kentimizin en büyük zenginliği, insan kalitesidir,” ifadelerini kullandı.
Işıklar, Silivri'nin Türkiye'deki ilk tarım teknopark planına sahip ilçe olduğuna da vurgu yaparak, tarım, teknoloji ve eğitim ekseninde ulusal kalkınmaya örnek olabilecek bir potansiyele sahip olduğunu söyledi. “Silivri'yi koruyarak geliştirmek, yalnız belediyenin değil, tüm toplumun sorumluluğudur,” diyerek sözlerini tamamladı
SİYASİ SORUMLULUK, KAMU HAFIZASI VE YÖNETİCİLİK ANLAYIŞI
Işıklar söyleşisinin ikinci ve son bölümünde şöyle konuştu: “2009'da göreve geldiğimizde ilçe sınırları içinde 8-9 ayrı belediye yapılanması vardı — uçtan uca 55 kilometrelik bir alan. Bazı yerlerde mahalle isimleri, idari dönüşümlerle kayboldu; Değirmenköy, Fevzi Paşa, İsmet Paşa gibi yer adları nüfus kâğıtlarından silinmeye başladı. Bu tür değişimleri halka hissettirmeden, huzuru bozmadan yönetmek çok zordur.
Biz devraldığımızda pek çok yerleşime ve yapılanmaya sahip olan bir kenti sessiz sedasız, çatışma yaratmadan birleştirmeye çalıştık. Yeni mahallelerin, kapanan köylerin, devralınan birimlerin idari, mali ve teknik gereksinimlerini adım adım yerine getirdik — bilgi işlem merkezlerinden imar evraklarına kadar. Vatandaşa “şu oldu, bu oldu” dedirtmeden yapmak, iyi yöneticiliğin bir gereğidir; esprimizle söylerdik: “Yöneticinin iyisi işini hissettirmeden yerine getirir.”
Bazen çok yorulduk; yeni sorumluluklar, kapanan köylerin ilçe maliyesine entegrasyonu, vergi muafiyetleri gibi konular ciddi yük getirdi. Ama bütün bu zorluklar, bizim önceki kuşaklardan öğrendiğimiz dayanışma ve dirayetle aşılabildi. Hüseyin (Turan) kardeşim de dahil olmak üzere bizden önce görev yapan abilerimizin tecrübesi bu süreçte büyük destek oldu.

“SİLİVRİ'DE HEPİMİZ AYNI KÜLTÜRÜN ÇOCUKLARIYIZ”
Hani Fikret abinin dediği gibi… Ben kültür, sanat, tiyatro, eğitim, tarım projeleri yaptım ama önceki başkanlarımız o altyapıyı kurdukları için biz avizeyi takabildik. İnşaatı onlar bitirdi, biz üst yapıyı tamamladık.
Bakın, o dönemlerde 1360 konutluk toplu konut projesi gerçekleştirdik. Bugün o ölçeği yeniden yapmak kolay değil. O yüzden hep diyorum, biz birbirimizin mirasını tamamlıyoruz. Benim dönemimde Gıda Bankası, Engelliler ve Kariyer İstihdam Merkezi gibi üçü bir arada sosyal hizmet modeli kuruldu; Türkiye'de örneği yok. Tarım Lisesi hâlâ ülkenin tek örneği. TÜRAM da öyle; yerel kalkınmanın öncüsü oldu.
Bütün bunlar, geçmişten devraldığımız sağlam zeminin üzerine yükseldi. Bu mirası şimdi de kardeşimiz, bugünün belediye başkanı devam ettiriyor. Silivri'nin hikâyesi bir bayrak yarışı gibi; güzel bir düşünceyi alıyor, bir sonraki kuşağa taşıyoruz.
“SİLİVRİ'DE RAKİP DEĞİL KARDEŞİZ”
Bugün burada olması planlanan Hüseyin kardeşimiz gelemedi ama onunla yaşadığım bir anı, Silivri'nin ruhunu çok iyi anlatır. Bir gün sağlık raporu almam gerekiyordu. Sosyal medyada Hüseyin'in başhekimle bir fotoğrafını görmüştüm. Aradım, “Hüseyin, yardımcı olur musun?” dedim. Beş dakika sonra başhekimlikten aradılar, “Sizi bekliyoruz” dediler.
Gittiğimde başhekim bana,“Siz Hüseyin Bey'le aynı partiden misiniz?”diye sordu.
“Hayır,” dedim, “Biz farklı partilerdeniz. Hatta ben ondan görevi devraldım.”
Şaşırdı, “Nasıl yani, sizin için bizi arıyor, yardımcı oluyor?” dedi.
Ben de gülerek,“Burası Silivri, burada olur o işler,”dedim.
İşte Silivri'nin farkı bu. Biz burada rakip değil, kardeşiz. Birbirimizden rica ederiz, destek isteriz. Çünkü biz aynı kültürün, aynı hoşgörünün çocuklarıyız. Toplum da bize göre şekil alıyor; siz nasıl davranırsanız, insanlar da öyle davranıyor.
Bu hoşgörü ortamını biz sokakta, mahallede, çarşıda, siyasette, partiler üstü dostluklarda öğrendik. Benim çocukluk arkadaşlarım arasında farklı partilerden insanlar var — ama dostluk baki. İşte Silivri'yi Silivri yapan, bu birlik duygusu.

“SİLİVRİ'DE DEMOKRASİ KÜLTÜRÜNÜN TEMELİ YEREL GÜNDEM 21'DİR”
Aslında bu yapıyı biz yıllar içinde içselleştirdik. İnsan sevgisi, kolektif yaşam, diyalog ve hoşgörü kültürü Silivri'nin genlerine işlemiş durumda. Bunun çok güzel bir örneği de Yerel Gündem 21 sürecidir.
1999 yılında, Kent Konseyi'nin temellerini attığımızda o dönemin kaymakamı Bayram Bey'le yaşadığımız bir anı hâlâ hafızamda. Aslında bu hikâye, katılımcı demokrasinin Silivri'de nasıl kök saldığını çok iyi anlatır.
1993 yılında Türkiye, Habitat İnsan Yerleşimleri Konferansı'nda “Yerel Gündem 21” protokolünü imzalamıştı. 21. yüzyılın yerel yönetim vizyonuydu bu. Biz de Silivri'de bu anlayışı hayata geçirdik. İlk toplantımızı Beyaz Saray'da yaptık, sonra KlassisHotel'in Salonu'nda toplandık.
Toplantı başlamadan hemen önce Kaymakam Bayram Bey salona girdi. En öne doğru ilerledi ama tüm protokol sıraları doluydu. Kimse yerinden kalkmadı. Şaşırdı:“Bu ne biçim düzen?” dedi.
Ben de dedim ki, “Sayın Kaymakamım, Yerel Gündem 21'in özelliği bu; burada protokol yok, herkes eşit.”
Bir an durdu, sonra arkalarda bir yere geçip sessizce oturdu. O sahne hiç aklımdan çıkmaz. O günkü fotoğraflarda müftü, jandarma komutanı, okul müdürleri, kaymakam — hepsi aynı sırada, aynı masada, eşit birer yurttaş olarak oy kullanıyorlardı.
Bu, Türkiye'de kolay yaşanacak bir sahne değildir. Ama Silivri bunu başardı. O dönemde Nursel (Erel) arkadaşımız süreci çok başarılı yürüttü. Hatta o seçimde devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, din görevlileri, öğretmenler yan yana oy kullandı. O fotoğraf hâlâ bende durur.
Bu, Silivri'nin ne kadar demokratik bir hafızaya ve hoşgörü kültürüne sahip olduğunun en somut göstergesidir.Bugün Kent Konseyi'nin bu yapıyı sürdürmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü Silivri'nin en büyük avantajı, insan sevgisiyle kurulmuş dayanışma kültürüdür.
Ama geleceğe dönük en büyük görevimiz, bu hafızayı korumak ve geliştirmektir. Çünkü Silivri'yi Silivri yapan şey, sadece tarihsel mirası değil; bu ortak akıl, eşitlik ve dayanışma geleneğidir.
“SİLİVRİ, TÜRKİYE'NİN İLK TARIM TEKNOPARKI PLANINA SAHİP TEK İLÇESİDİR”
Aslında Silivri, Türkiye'de bu dönüşümün merkezinde olabilecek nadir yerlerden biri. Çünkü elimizde hem toprak, hem beyin gücü, hem de birikmiş bir yerel tecrübe var.
Türkiye'de tek bir ilçede bulunan özel bir planımız var: “İleri Teknoloji, Eğitim-Bilişim Teknolojileri ve Tarım Teknoparkı Alanı.” Bu plan sadece Silivri'de mevcut.
O dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Amerika'ya gittiğinde Silikon Vadisi ziyaretinde “Türkiye'de bu İstanbul'da olacak” demişti. Hatta daha da öncesinde, Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminde bir ön çalışma yapılmış ama o zaman hayata geçirilememişti. Rahmetli Necmettin Erbakan başka bir bölgeyi önermişti; siyasi çekişmeler nedeniyle proje askıda kalmıştı.
Ama plan hâlâ yürürlükte. O yüzden diyorum ki: Hükümetin, devletin bu projeyi artık Silivri'de hayata geçirmesi gerekiyor. Bizim hedefimiz bu yönde olmalı. Çünkü Silivri, tarım, teknoloji ve eğitim ekseninde Türkiye'ye örnek olabilecek bir potansiyele sahip.
Ben diyorum ki: İki, hatta üç üniversite kurmamız lazım.Birincisi; Veri Üniversitesi — Türkiye'de yok.
İkincisi; Sağlık ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi.Üçüncüsü; Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi.
Bu üçü de burada kurulabilir. Çünkü altyapı, konum, arazi ve kültürel zemin hazır.
Silivri sadece Türkiye için değil, Balkan coğrafyası için de merkez olabilir. Ekrem Başkan'la birlikte 40'ın kuruluşunda görev almıştım; o dönemden beri söylüyorum: Osmanlı, bir Balkan devletidir. 1320'den itibaren 600 yıl o topraklarda kaldı. Şimdi biz, o kültürel coğrafyaya yeniden bilgi, teknoloji ve üretimle ulaşabiliriz.
Bugün yapay zekâ sayesinde insanlar yaşam süresini uzatmanın yollarını arıyor. Hatta 20 yıl içinde “ölümsüzlük” konuşuluyor. Ama unutulan bir gerçek var: Bu sistemin hammaddesi gıdadır. Gıda üretimi ve beslenme olmadan hiçbir teknolojik ilerlemenin anlamı yok.
Silivri'nin 1845 tarihli kayıtlarına baktığınızda, burada 11 aktar bulunduğunu görürsünüz. Düşünün; 1800'lerde 11 aktar varsa, bu bölge ne kadar zengin bir floraya sahipmiş! O bitkisel çeşitlilik, o doğa mirası bizim genetik kodlarımızda duruyor. Şimdi o potansiyeli yeniden canlandırmamız gerekiyor.
Ama tabii ki bunu sadece belediye yapamaz. Belediye tek başına dönüp duran bir çark gibidir; bir yere kadar yetişebilir. Burada devletin güçlü desteği şart.Eğer devlet bu projeye sahip çıkarsa, Silivri sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin gıda, tarım ve teknoloji üssü haline gelir.Bu vizyona odaklanmamız, hepimizin aynı hedefe kilitlenmesi gerekiyor. Çünkü Silivri bunu başaracak donanıma, insan kaynağına ve inanca sahip.
“SİLİVRİ, HOŞGÖRÜ VE İNSAN ZENGİNLİĞİNİN KENTİDİR”
Bu işte, çocukluğumuzdan beri içimize işleyen kültürdür. Biz, hem Bizans'ı, hem Osmanlı'yı, hem Rumları, hem Ermenileri yaşamış bir coğrafyanın çocuklarıyız. Üç-dört semavi dinin aynı topraklarda bir arada var olduğu, hoşgörünün ve çok kültürlülüğün yoğrulduğu bir yer burası.Hepsini üst üste koyduğunuzda, müthiş bir Silivri potansiyeli ortaya çıkıyor. Bu çeşitlilik, bu zenginlik, bizim yaşam biçimimize, siyasete ve kent kültürüne de yansıyor.
Belediyeler kapandıktan sonra biz mahalle konseyleri, mahalle evleri kurduk. Zaten birçok yerde dernekler vardı. Bizim yaptığımız şey, onları bir araya getirip diyalog ortamını kolaylaştırmak, hoşgörüye aracılık etmek, yol açmak oldu. Çünkü bir belediyenin görevi budur: Halkın enerjisini birleştirmek, toplumsal uyumu güçlendirmek.
Ben hep şunu söylerim: Siyasi inancı olan insandan zarar gelmez. İster sağcı, ister solcu olsun — eğer bu memleketin bekası, bu halkın huzuru için mücadele ediyorsa, yaptığı iş kutsaldır.
Bu dünyada başkalarının yükünü taşımaya niyet eden hiçbir insan gereksiz değildir. Hepimiz bir şekilde birbirimizin yükünü taşıyoruz.
Silivri'de bu anlayış var.Burada insanlar, farklı düşünseler bile birbirlerinin emeğine, inancına, gayretine saygı duyuyor.Bizim yapmamız gereken, bu zenginliği hayata geçirecek ortamı birlikte kurmak.
Çünkü moral, motivasyon, hoşgörü ve dayanışma; iyi bir yaşamın temeli.
Silivri'nin en büyük zenginliği insanıdır.Bu şehir, tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla olduğu kadar insan kalitesiyle de değerli bir yer.Ve ben inanıyorum ki Silivri, bölgesine ve ülkesine değer katmaya bundan sonra da devam edecek.
“KADİR ABİYLE ARAMIZDA SİYASETİ AŞAN BİR DOSTLUK VARDI”
Allah rahmet eylesin, Kadir (Topbaş) abi çok kıymetli bir insandı. Gerçekten siyaset üstü bir gönül adamıydı.
2009'da göreve başlayalı altı ay olmuştu. 8–9 Eylül'de o meşhur sel felaketi yaşandı.
O kadar büyük bir felaketti ki — Allah bir daha yaşatmasın — 200 yılda bir görülecek ölçüdeydi. 1 metre 80 santim su birikmişti. Çorlu durağının karşısındaki binada su izlerini gördüğümde inanın, insanın kimyası bozuluyordu. 900'e yakın araç denize sürüklenmişti, üç can kaybı vardı. Bütün televizyonlar Silivri'yi gösteriyordu.O an bir belediye başkanı olarak ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.
Kaymakam Bey'le birlikte tüm araçları, makineleri topladık ama yetmiyordu. Olağanüstü hâl yetkisiyle özel sektör araçlarına bile el konulabiliyordu, ama buna rağmen yetersizdik.O zamana kadar Kadir (dönemin İBB Başkanı Topbaş) abi'yle hiç konuşmamıştık. Ne aramıştı, ne ben aramıştım.
Dedim ki, “Ben arayayım.”
Büyükşehir Özel Kalemi'nden Muhsin Bey çıktı.
“Başkan beyle görüşmek istiyorum,” dedim. “Birazdan döneriz,” dedi.
Birkaç dakika sonra Kadir abi bizzat aradı.“Başkanım,” dedim, “Buraya bir şey gönderildiyse bilmiyorum ama gelen bir şey yok. Bütün televizyonlar burayı gösteriyor, durum perişan.”
“Öyle mi?” dedi, çok şaşırdı.
“Evet,” dedim.
Ertesi gün Selimpaşa'ya geldi.İlk kez yüz yüze geliyoruz.Dere yatağında, çizmelerimiz ayağımızda bekliyoruz. Arabadan indi, etrafa baktı. Kameralar, televizyonlar… Belki 50 kamera vardı.
Dedi ki:“Durumu sen biliyorsun, sen anlat basına.”
Ben de mikrofonlara dönüp dedim ki:“Devletimiz güçlüdür, başkanımız güçlüdür.10 dakikada bir beni arıyor, ‘Ne ihtiyacın var?' diye soruyor.Araçları gönderiyor, destek veriyor.Sağ olsun, var olsun başkanımız.O olmasa bu felaketten çıkamazdık.”
O an Kadir abi de şaşırdı. Çünkü benim ağlayacağımı, yardım isteyeceğimi sanıyordu belki ama ben onu yüceltince içten bir sıcaklık doğdu.Sonra bana döndü, gülerek dedi ki:“Ben de gerçekten 10 dakikada bir arıyorum seni.”
Koluna girdim, dedim ki:“Abi, ikimiz de yalan söyledik.”
İkimiz de güldük. Tam o anda kalabalıktan biri isyan edecek gibi oldu, “Başkan çalışıyor, bırakın!” diye bağırdı.O anı unutmam. Çünkü o cümleyle birlikte buzlar tamamen eridi.O günden sonra aramızda öyle bir güven oluştu ki, artık sadece belediye başkanı değil, abi–kardeş gibiydik.
İşte ben siyaset üstü dostluğu, insani dayanışmayı orada gördüm.
Kadir abi gerçekten gönlü geniş, vicdanlı bir insandı. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
KAMU ALTYAPISI VE KADİR TOPBAŞ'IN KATKISI
Sonra Silivri'nin çok temel altyapılarını Kadir abi çözdü. 3 tane üniversite alanı. Silikon Vadisi projesini Kadir Başkanla yaptık. Onun eseridir yani o projenin oraya girmesi.
Silivri korudukça değerlenecek bir yer. Silivri gerçekten bu güzelliklerini, bu tarihi zenginliğini, tarihi misyonunu korudukça değerlenecek bir bölge olduğunu ben onunla daha iyi anladım. Yüksek doktorlu bir mimar.
“KORUMAK DA BİR HİZMETTİR”
Bazı yaptırmadıklarınız yaptıklarınızdan daha önemli. Şimdi Silivri'nin potansiyeline bakar mısınız? Başka da toprak yok. 500 km'ye yakın bizde var. Şimdi burayı onların geliştirmesi gerekir. Katma değeri yüksek ürünler, bir inovasyon, işte bir sütten 200 çeşit peynir yapan Hollanda'yı düşünüyorum. Bir Rokfor peyniri bütün dünyada biliniyor. Fransa'nın bir köyü 15 milyar dolar para sokuyor köye. Bizde kaç Rokfor var Kars'ta?
SİLİVRİ'NİN TARIMSAL ZENGİNLİĞİ VE UNİK ÜRÜNLERİ
Şimdi burada unik, tek tarım siti ilan edilmiş. Karpuzumuz tek. 240 km yüksekliğinde yetişen kendi kırağında sulanan tek karpuz. Bamyası, topatan kavunu,denizin eksik kotunda yetişen otu yiyen hayvanın ürettiği süt. Bunların hepsi tarım siti ilan edilmiş o bölgeler. Devlete yazıldı. Bu bizim müthiş bir zenginliğimiz. Devletin bu zenginliğe, İstanbul'un, Büyükşehir'in kesinlikle sahip çıkması lazım. O zaman biz ne yapacağız? Kamuoyunu oluşturacağız. O toprakları koruma konusunda, katma değeri geliştirerek koruma konusunda bir irade oluşturup buraya bunların yapılmasını isteyeceğiz. “ Silivri olarak devletten alacaklıyız” derken bunu kastetmiştim. Gerçekten buraya bu 600 tane sanayicimizin ürettiği değerlerle, bu üretmeye potansiyel olan bu değerlerle Silivri tabii ki burada yaşayanların faydalanacağı ama bölgesel kalkınma örneği olacak bir yerel kalkınma modeli haline gelecek.
GIDANIN STRATEJİK GÜCÜ VE GELECEĞE BAKIŞ
Bir yola girmişiz. Bunu ileriye taşıma konusunda bir kamuoyu bilinci olması lazım. O yerleri gerçekten gözümüz gibi korumamız lazım. Çok önemli. Gittikçe gıdanın insan ömründe, insan yaşamında yapay zekâyla üretilemeyen, teknolojinin ikame edemediği bir alan olduğu ortaya çıkıyor. Microsoft'un sahibi Bill Gates bile yapay et denedi ama tutmadı. Gıda, insanlığın vazgeçilmezi. Gıda ve gıdanın inovasyonu… Gıdanın silikonu, Silivri.Bölge büyük bir potansiyele sahip. Çatalca ile birlikte 2.000 km'lik bir alandan söz ediyoruz. İstanbul'un 5.400 km'sinin yarısı bizde. Yani buraya büyük önem verilmesi gerekiyor. Devletin bu konuya özellikle belediyeler aracılığıyla sahip çıkması, bizim gücümüzü artırması gerekiyor. Şimdi kardeşimizin (Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu'nu kast ediyor) bu potansiyeline destek vererek onun önünü açması lazım. O da aynı şeyi düşünüyor, aldığı mirası ileri taşıyacak.
KURTULUŞUN REÇETESİ: YEREL ÜRETİM VE DAYANIŞMA
Onlara destek verilmesi gerekir. Bizim böyle bir kamuoyu oluşturmamız, hangi partiden olursa olsun “Bizim bu konuda bir alacağımız var, elimizde bu potansiyel var” diyebilmemiz gerekir. Kurtuluş reçetemiz bu.
“BU DÜNYADA BAŞKALARININ YÜKÜNÜ TAŞIYAN HİÇ KİMSE GEREKSİZ DEĞİLDİR”
Bu dünyada başkalarının yükünü taşıyan hiç kimse gereksiz değildir. Bir yük taşımaya niyet etmiş insan bence mukaddestir. Biz umudu korumak zorundayız. Ülkemiz şu anda çok zor bir konjonktürün içinde. Ama biz birbirimize dayanışma içinde olursak, ulusal anlamda, yerelde de ben şuna inanıyorum ki başaracağız. Birbirimize hoşgörüyle bakacağız. Farklılıklarımızı zenginlik sayacağız. Severek yaşamak en büyük meydan okumadır.
ELEŞTİRİ VE DİRENÇ
Ben en çok eleştirililer siyasetçilerden biriydim. Bir de sosyal medyanın yeni dönemine rastladık. Değiştirme dönüştürme isteği olan insan cezalandırılır. Bundan korkmayın. İnandığınız bir düşünceniz varsa kimsenin sizi bundan vazgeçirmesine izin vermeyin. Türkiye'de seçilme rekoru Hasan abide (Hasan Akgün-Büyükçekmece Belediye Başkanı). Nasıl oluyor diye sorduğumda bir hikaye anlattı: “Bir pehlivan varmış Aliço. Eee bakarmış kendine rakip olacak birileri varsa Kırkpınar'da yetenekli antrenman sırasında kolunu kırarmış. Başka başpehlivan yetişmiyor sonra” Bizde öyle değil tabi.
GENÇ KADROLAR VE CESARET
İşte burada kardeşim belediye başkanı (Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu'nu gösteriyor) gururumuz, parti meclis üyelerimiz. Cesaret ister. 28-27 yaşında 10 tane çocuğu yaz meclis listene bir de 6-7. Sıraya. Bunlar özgüven meselesi değil mi?
ZORLUKLAR VE UMUT MESAJI
Bir yol olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullara da inanıyorum. Zorluğun, tarihinin en zor döneminden geçiyoruz. Ama ne kadar zor olursa olsun, ne kadar içinden çıkılmaz olursa olsun, dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, bir yanı yoldur. O yolu bulacağız ve o yoldan Silivri'yi de ülkemizi de çıkaracağız.”
BORABALCIOĞLU'NDAN DUYGUSAL TEŞEKKÜR
Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu, da küsüye çıkarak duygu ve düşüncelerini şöyle ifade etti: “Ben de gerçekten duygulandım başkanım. Her zaman gururla da söylüyorum; İyi ki sizinle birlikte yol yürümüşüz. İyi ki sizinle beraber siyasete başlamışız. Silivri'nin birçok özelliğinden bahsettiniz. Tanıdık birin sözüyle başlamak istiyorum: ‘İnsanın neresi acırsa canı oradadır.' Bu söz de size ait. Yani Silivri'de yaşayanlar bilir. Burada doğması, büyümesi, çocukluğunun hatıralarının burada geçmesi çok kıymetli. Denizden bahsettik, doğadan bahsettik, sanayiden bahsettik, tarımdan, kültürden, üniversite alanlarından, 7.000 yıllık şehirden, Anastasia surlarından... Saymakla bitmiyor Silivri.
“BİR DÖNEM DAHA DEVAM EDECEĞİZ”
Silivri'yi diğer ilçelerden ayıran en önemli özellik, bu sektörlerin birbiriyle çelişmeden geliştiği bir ilçe olması. O yüzden koruyarak geliştirmek zorundayız. Ben bunun farkındayım. Şöyle ben de bir hata yaptım! Çok genç meclis üyesi yazdım ama onlara şimdi uyarıda bulunayım. Evet, şimdi başkanım dedi yani bir dönem daha devam edeceğiz. Biz şimdiden buradan söyleyelim de, kaçmak yok.
“İKİNİZİN DE KIYMETİNİ BİLİYORUM”
İyi ki varsınız başkanım. Sizin gibi bir değerin Silivri kıymetini biliyor. Gerçekten biz biliyoruz. Sizin açtığınız yolda yürümeye devam edeceğiz.
Ben inanıyorum; Sadece Silivrideğil, siz ulusal anlamda da Türkiye'nin gururu olma noktasında gideceksiniz. Ben de üzerime ne düşüyorsa orada varım. Göreceksiniz, sizin bu hayallerinizi, projelerinizi gerçekleştirme noktasında üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız. Bunu taşıyacağız, bunu taşımak zorundayız.
Kıymetli Selami Değirmenci Başkanım da burada. Dükkânda oturuyordum, dedi “Seni siyasete sokmamız lazım.” Sporla, futbolla uğraşıyordum. İşte Kulüpler Birliği filan… Mümin Tuğlu hocamla birlikte geldiler. Yani bir insanın isteyen değil de istenen olması önemli. Sağ olsun. O dönem “meclis üyesi olacaksınız” dediler. Şartlar değişti. Aradan bir ay sonra Özcan Başkanım kaldığı yerden tuttu elimizden, götürdü. Vefa çok kıymetli bizim için. İkinizin de kıymetini, değerini çok iyi biliyorum. İyi ki varsınız. Her zaman emrinizdeyiz. Çok sağ olun.”

 

Sevginar SALİ

YORUM YAP